TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

24 Nisan 2025 Perşembe

YİNE YER SARSILDI, ZATEN YER GÖK BETON…

 

YİNE YER SARSILDI, ZATEN YER GÖK BETON…

 

 

Yine yer sarsıldı, Silivri açık denizinde altı nokta iki. Eyvah ki eyvah, zaten yer gök çürük beton…

 

Yirmi küsur yıldır kurulu köylerin, göçebe kasabaların ve kurgu kentlerin depreme karşı güçlendirildiği ve modernize edildiği izlenimi verilse de gerçekte öyle değil. Kıyı köşe, tepeden en dibe çürük yapı stoğu. Acı gerçek bu. Dün bir kez daha kanıtlandı. Altı nokta ikiye binalar dayandı belki ama binalarına güvenmeyen insanlar dayanamadı. Çoluk çocuk selametleri için sokağa döküldü. Onca debdebe bir depremle yine çöküverdi. Çünkü Deniz bitti, yer gök, çürük beton…

 

Yıllar yılı umudunu ve geleceğini betona bağlamış iktidarın, huzurlu ve güvenlikli olarak belirttiği beton yapı stoğu on yedi saniyede çözülüverdi. Devasa yatırımlarla övünmeler şapa oturdu. Bu kez bu yer sarsıntısı tek elden öğütülmeye çare, kaynakların kuru gürültüye gitmesine mâni gibi. Göz görmese de olacağı bilinen facia Silivri’de sivrildi. Şimdi depreme sağırlık hangi ambalaja sığar zaman gösterecek. Deprem, batmış ve sürdürülemez ekonomi gerçeğiyle yüzleşme aslında. Su yüzüne çıkan acılar devasa. Allahtan büyük İstanbul depremi teğet geçti. Aksi halde durum feci, durum belli yani durum yok.

 

Yıllardır olası deprem afatına yedek akçe olsun diye toplanan meblağ, muğlak politik programlara sarf edildi. Toplanan para israf edildi. Kırık tekerleği döndürmek için kullanıldığı iddiası çok. Bu sav asla baştan savma izahlarla geçiştirilemez. Elmayla armudu toplamak olmaz. Karşı iddialar salt koltuk kurtarma çabasına dönük gözdağı vermelerle çürütülemez. O kinaye tavır da beton gibi çürük. Vadi sulak, dere yatak, çepeçevre fay hattı, umursamadan tak tok dik gökdelenleri, sonra yakın dur. Bu da olmaz. Buradan bakan olup vakaya bakamayanlara duyurulur, yahu yer gök çürük beton…

 

Bu acı gerçeği izanlısı da fizanlısı da biliyor ayrıca. Sağır sultan bile duydu. Tablo tescilli, vaka vahim. Harita kıpkırmızı. Aldıran yok. Elbet kâinatın kurulumundan beri dünya sallantıda. Özellikle Anadolu. Medeniyet kalıntılarına bakıldığında anlaşılır, uygarlık üzerine uygarlık. Ancak aynı akıl tutulması, aykırı ruhsal reaksiyon, dinsel inanç sapması ve bilim düşmanlığı yaşanıyor. Göz göre göre büyük facia kucağına. Üstelik iyilik hep kendinden, kötülük başkalarından menkul hesapsızlığıyla. Bugünden tezi yok iç-dış hesaplaşma şart. Ayıklanmalara abartılı hurafe tuzağı, ayaklanmalar kelebek etkisi. Akla zarar, aziz deprem deneyimlerinin yaşamı vurması. Travmayı teolojik armağan babında içselleştirme gayretleri. Sağır sultan temennisi. Oysa mevzu gayet açık, ucuz politika neticesi betona çağ atlatma çabası. Tek bir eleman azizleştirilmesi neticesinde, yer gök çürük beton…

 

İşte bu beton seviciliği, fay hatları ile kuşatılmış bu coğrafyada kıyıma ve korkuya çok zemin hazırlar. Bu kez facia yandan geçti. Kaçınılmaz realite bariz, diklerse düzler. Deprem konisi gittikçe genişliyorken, eğer kapsamlı devlet politikası geliştirilmezse, beter haller kapıda bekler. Maddi manevi kayıplarla karşılaşmalar sıradanlaşır. Acı hanede biter. Bu yer gök beton aşkı ve betonla milli tarih yazma hevesi yüzünden yarın her şey yerle bir olur. Tüm kazanımlar muhtemel zelzeleyle çamur çorağa belenir. Sistem maddi bağlantılar ve ucuz illiyet bağlarıyla şekillendirildikçe bu depremden de ders çıkarılamaz. Üç beş gün konuşulur geçer. Ancak işin sonu makro düzeyde bir yıkıma neden olacak yer sarsıntısına varır. İnanmak ve kabullenmek zor ama milyonlar moloz yığınlarının altında kalır. Nefessiz kalır. Bu sefer yeter gider diyecek vakit bile bulunamaz. Herkes kaybeder. Kazananı olmayan felakete yol açar deprem duyarsızlığı.

 

Yer gök, dünün sarıklısı çürük beton tapıcıları yüzünden, dünün çarıklısı beton keyfekederleri yüzünden moloz yığını olmaya aday. Silivri uyarısı gösterdi ki işler öyle hapisle, kaprisle düzelmez. Yirmi milyonluk koca kentte enkaza dönük hava esmekte. Dünya coğrafyasının, en güzel bölgesi muğlak ama mutlak idari model yüzünden on yıllardır gelecek kaygısı içinde. Kentin inşası, tak tok hallediliyor yetmez denilip araya kanal patlatılıyor. Akçalı işler bilim yerine hikmet hükümdarlığıyla tekelden bitiriliyor. Ancak bir deprem vuruyor, acı gerçekler ortaya dökülüyor.

 

Kof debdebe, artçı depremlerle bile yıkılacak konforda. Büyük İstanbul vursa köyler, kasabalar, kentler yerle bir. Altı nokta ikinin ki daha fazla da olabilir, İzmir’den bile hissedildiği ortada. Elbette deprem hangi ölçekte olursa olsun büyük felaket, kısmen kıyamet ve bir an meselesi. Saniyede çürük beton uygarlığını toprağa gömer…

 

İşte onun için aşırı özen gerek acil önlem gerek. Hâkim güç doğrultusunda ahkam kesen hocalara güvenmemek gerek. Kentte ve kentlerde yenilenme gerek yerinde dönüşüm veya kentsel dönüşüm gerek. Ama önce rant depremine uğratmadan projeler gerek. Yoksa yer gök zaten çürük beton. Kırıcı bir deprem vurduğunda, ortalık moloz yığını ve enkaza dönerliği acı gerçek. Maharet değil mevta torbası hazırlığı. Deprem bu öncesinde sonrasında dualar da yetmez.

 

Yer gök, çürük beton duyarsızlığına bilim gerek…

3 Nisan 2025 Perşembe

POLİSLERİN GÖLGESİNDE FUTBOL REZİLLİĞİ

 

POLİSLERİN GÖLGESİNDE FUTBOL REZİLLİĞİ

 

 

On yıllardır her alanda olduğu gibi ayaktopu oyunu da ayağa düştü. İşbirliğiyle düşürüldü. Ve ne hikmetse, futbolda binde bir görülecek olumsuzlukların her ay başına rast getirilmesi yüzünden, bütün dertleri bir kenara bırakıp salt futbol konuşuluyor. Yani millet, her ayın ilk haftası futbolla yatıyor ve kalkıyor. Bile bile bir kez daha, bir kez daha ‘ÜçF’ ile aldatılıyor. Demek ki artık polislerin gölgesinde futbol günleri yaşanacak. Bu arada ‘Futbolun Gölgesinde Fenerbahche’ kitabı tamamlandı ama bu mendebur gidişat devam ettikçe yayımlanmayacak…

 

En yalımlı futbol dünyası için bile sıradan bir maç. Dünyanın her tarafında çıkıp oynanacak ve bitecek, futbol tabiriyle derbi. Hatta profili düşük bir kupa derbisi. Ancak demokrasinin işlediği yerlerde böyle, despotik iş bilirliğin yerleştiği yerlerde ise durum facia. Hani denir ya felaket göz göre göre gelir, sloganı ise ‘göze göz dişe diş intikam’ olur. Aslında fırdöndü federasyon, futbolu tümden yabancı hakemlere emanet etmese de bu maç için ayrıcalık düşünse, bu maçta futbol tarlası kızarmayacak, elli bin taraftara neredeyse ‘birebir’ otuz kırk bin polise hiç gerek kalmayacaktı. Yani bir futbol resitali yaşanabilirdi. Elbette hakem hataları olurdu ama kimseyi üzmeyecek denli hak ve adalet çerçevesinde sonuçlanabilirdi. Ama yok. Üstelik yurtta yaşananların sahaya yansıyacağı endişesi nirvana yapmış durumdayken. Ayrıca korunan ve kollanan fetö ile iltisaklı olduğu şüphesini hala üstlerinden atamamışların kazanmasına dönük manevralar kurgulandığı da barizken. Sanki polislerin gölgesinde futbol arzulanıyor gelecekte. Malum iktidarın ve muktedirin canını sıkacağı düşünülen şeyler söylediği düşünülen taraftar koristlere kolluk baskısı da cabası. Maç esnasında göze batanları tribünden alma girişimleri gözlerden kaçırılamıyor. İşte renktaş ahmaklığıyla tüm bunları görmezden gelen, aciz kırkayaklar yüzünden ayaktopu ayağa düştü. Düşürüldü. Düşürülüyor…

 

Malum iktidarın ileride kendini asla masum gösteremeyeceği faşizanlıkla, kaotik süreci ivmelendiren siyasal rotanın tıpatıp yansıyacağı bir maç olacağı baştan belliydi. Zaten yana yakıla yandaşlık güden, futbol sektörünün silüeti de buna hazır. Bu atmosferde on yıllardır değişim, dönüşüm ve eşit yarışma ısrarını dillendiren bir takımın bilinçli taraftarları, takımlarının yine hedefe konarak bertaraf edilmesi kumpası nasıl işleyecek diye maçta.  Büyük sermayeye haddini bildirme gününde, elli milyon boykotu delmek pahasına ekran başında. Üstelik futbola gizliden bulaştırılan yılışık siyaset temsilcilerinin ve oluşturulan girift yapının ayaktopu üzerinden muhalifleri sindirme girişimi olduğunu bilerek. Bir umut, son bir umut diyerek.  Muktedirler ve mutlak kitleleri ise futbol üzerinden birbirine girsinler biz aradan sıyrılalım derdinde. Rakibe roller çoktan dağıtılmış. Öyle veya böyle mağlup et ve sürekli mağduru oyna. Hatta çirkeflik düzeyinde en üst perdeden tahrik et. Yat, kalk, yat oynar görün oynatma. Korkmadan. Hâkimi belli hakem müsveddeleri de yanında. Bu işlere bakamayan bakan da gelmiş bakıyor nasılsa. Ve düğmeye basıldı. Kendilerinin neden olduğu enkazın altında kalması istenen, bir türlü yıkamadıkları büyük kulüp Fenerbahche. Dünya kulübü. İşin ilginç yanı, sportif akımları peşinden sürükleyen futbol dışında diğer spor dallarında Dünya markası. Lideri ve şampiyonu. Futbol her sene fiyasko. Neden? Bunu düşünen yok…

 

Evet, Fenerbahche ezeli rakibine karşı iyi oynayamamış olabilir. Maçın ilk devresi sahasına mahkûm mücadele ettiği de aşikâr. Ama yok yetmez. Bu kadar da olmaz denecek düşmanca bir senaryo bir yerlerde yazılmış yine. Dünya spor kamuoyunda farkındalık yaratılması gereken tuhaf bir senaryo hem de. Çünkü realite açık, Fenerbahche denilen takımın ölüsü yeter pentagonvari kumpasları tersine çevirmeye. Yakın tarih şahit. Cumhuriyete kasteden malum terör örgütüne karşı mücadelesi, ülke kurtaran tavrı ortada. Sanki Fenerbahche düşmanlığı oradan besleniyor. O zaman ne olacak, şöyle; hakem zilleti tercihleri plana göre yapacak. En küçük fırsatı kaçırmayacak. Bir punduna getirilip düdükler eşit çalınmayacak. Rakibe penaltı yaratılacak, Fenerbahche’nin verilebilir penaltıları es geçilecek. Mülayim kisve altında, astığım astık, kestiğim kestik, esip gürlenecek. Sahada sportif direnç adına olası tüm kanallar tıkanacak. Hatta her şeye karşın sportif saygı çerçevesinde giden maça son dakikalara doğru skortif travma zemini yaratılacak. Saha içinde ve benchte kameralara dolan it dalaşları tezgahlanacak. O ana kadar nerede oldukları ve durdukları bilinmeyen robocop çevik kuvvetler anında sahaya dalacak. Belki Fenerbahche uzatmalarda can havliyle skoru değiştirebilir, maç plan dışına kayar diye anında provakasyon ve skortif kaos hayata geçirilecek. Şimdi sıra ligde deyip, böylece on yıllardır hak hukuk adalet isteyen takımın tamamen çimlere gömülmesi sağlanacak. Kanarya sarısı Anka kuşuna son olmayacak bir darbe girişimi daha...

 

Bu arada ayaktopu tiyatrosunun figüranları, filmin iktidar yardakçıları bununla yetinmeyecek elbette. Top yuvarlak, olur da işler tersine döner, tepeden inmeci mantıkla derinleşen buhran futbolun zirvesini ligde sarar kaygısıyla yeni kavgalara zemin hazırlayacak. Eğer meğer telaşıyla rol çalacak. Resmen barışçıl tavrı baştan ayağa zedeleyen, taklitçi yönetsel mekanizma cesaretiyle cürümü kadar ateş yakma yamaklığı güncellenecek. En küçük haksızlık sinyalinde, zıp zıp zıplama zıpırlığı cüce cüssesini gösterecek. Görüntülerle sabit, Adam kaybetmiş, operasyon çocukları oldukları malum maçın triosu ile biten maçın bityeniği hallerini konuşuyor veya tebrik ediyor, kim bilir?  Tam burada son yirmi küsur yılın kibriyle, açıktan tipik ve fe tipi operasyonlar çekip burnundan kıl aldırmaz maharetle futbol disiplini dizayn edenlerin edepsizi devreye giriyor. Futbolun katline dönük saha içi varyasyonları, masa başı hoyrat atışmaları, berbat sataşmaların yanı sıra futbol terörünü içselleştirenlerden değilmiş gibi yılışık liboş tavırla hakemlere bir şeyler söylüyor. Sohbeti kesilen kaybetmiş adam, cinconi’nin yüzüne bakmadan arkasını dönüp gidiyor. Kameralar dört taraftan kayıtta. Ceddine rahmet, robocop polis duvarı içinde kaybetmişin peşine takılıyor. Resmen sözlü ve fiziki taciz. Ne dediği ne söylediği, adamın gözüne gözüne sıktığı yumruk şovmenliği bizzat kendini ve dünyadaki tüm müptezelleri bağlar. Kaçarı yok, biz ne dediğini duymadık ve bilemeyiz diyemez kimsecikler. Göz var nizam var, kayıtlar var dudak okuma var. Şımarık mokoko, geldiği günden beri kendine kaybetmekten kurtulamamış bir adamı zıvanadan çıkarıyor. Şehla şebelek, geçip gitsene. Yok senaryoya devam. Ya da kıt akılla senaryoya ek yapıyor. Adam kaybetmiş zaten üstüne canını sıkarsan, o da gelir burnunu sıkar. Burnu havada ahvalini patates burnundan tutup çimlere gömer. Taklacı güvercin rolüne büründüğünde ise hepten cüceleşirsin. Haklıyken haksız olursun, diğeri kırmızıyı yer bel ki ama seni de yemiş olur. Başı dik seni kaale almadığını dünya aleme ilan eder. Sen de ıvır kıvır rahatsızlığı içinde tırmalarsın. Bak tıflı klasik, ağa babaların biliyor artık korku dağları bekliyor. Sen de bilsen iyi edersin, karanlığa ‘Fener’ yakıldı bilesin…

 

Evet, topu ani bir manevrayla mağdur edebiyatına soyunan, hiç sakınmadan sahalarda kara gölgeli, kavgacı tripler atan bu kaypaklar, futbola kapak olacak, futbol sevmezleri bile hayrete düşürecek bir trajedi sergilediler yine. Adaletsizliği, sportmenliğe aykırılığı, kural dışılığı marifet sayarak, sonuç belirleme alışkanlığıyla skortif kaosu körüklediler. Ancak dün olduğu gibi bugün de sahalara çöken kalkışmacı çetelerin oyunu bozulur, sihir elbette çözülür. Cinlik, hinlik deşifre olur. Sanki yine futbol tarihini utandıracak biçimde, toplumsal uyanış resmen dinamitleniyor. Futbol üzerinden yeni kaos çıkarma atraksiyonları yıllardır kimin çıkarına belliyken bir büyük kandırmaca daha kanırtılıyor. Ayaktopu oyunu, eğreti konsorsiyum ve aciz kırkayaklar yüzünden ayağa düşürülüyor. Ancak unutulmamalı ‘Fenerbahche ayağa kalkar, Türkiye ayağa kalkar.’ Kadük kalkışmaların beli kırılır, kalkışanlar kışkışlanır…

 

Fenerbahche, robocop polislerin gölgesinde oynanacak futbola boyun eğmez, polislerin gölgesinde futbol rezilliğine geçit vermez. Katiyen kirli ve kinci gücün emrine girmez. Gizliden girenlere ve robotlaşanlara da direnir. Daima hak, hukuk ve adalet çerçevesinde mücadele eder. Asla büyük yanlış yapmaz ve asla ‘yapılan yanlışları yarına, yapanların yanlarına bırakmaz.’ Çünkü, ‘Fenerbahçe Ata emanetidir.’  Fenerbahche ve Fenerbahcheliler emanete hıyanet etmez…

YİNE YER SARSILDI, ZATEN YER GÖK BETON…

  YİNE YER SARSILDI, ZATEN YER GÖK BETON…     Yine yer sarsıldı, Silivri açık denizinde altı nokta iki. Eyvah ki eyvah, zaten yer gök ...