YİNE YER SARSILDI,
ZATEN YER GÖK BETON…
Yine yer
sarsıldı, Silivri açık denizinde altı nokta iki. Eyvah ki eyvah, zaten yer gök
çürük beton…
Yirmi küsur
yıldır kurulu köylerin, göçebe kasabaların ve kurgu kentlerin depreme karşı güçlendirildiği
ve modernize edildiği izlenimi verilse de gerçekte öyle değil. Kıyı köşe,
tepeden en dibe çürük yapı stoğu. Acı gerçek bu. Dün bir kez daha kanıtlandı. Altı
nokta ikiye binalar dayandı belki ama binalarına güvenmeyen insanlar
dayanamadı. Çoluk çocuk selametleri için sokağa döküldü. Onca debdebe bir
depremle yine çöküverdi. Çünkü Deniz bitti, yer gök, çürük beton…
Yıllar yılı
umudunu ve geleceğini betona bağlamış iktidarın, huzurlu ve güvenlikli olarak belirttiği
beton yapı stoğu on yedi saniyede çözülüverdi. Devasa yatırımlarla övünmeler
şapa oturdu. Bu kez bu yer sarsıntısı tek elden öğütülmeye çare, kaynakların
kuru gürültüye gitmesine mâni gibi. Göz görmese de olacağı bilinen facia Silivri’de
sivrildi. Şimdi depreme sağırlık hangi ambalaja sığar zaman gösterecek. Deprem,
batmış ve sürdürülemez ekonomi gerçeğiyle yüzleşme aslında. Su yüzüne çıkan acılar
devasa. Allahtan büyük İstanbul depremi teğet geçti. Aksi halde durum feci, durum
belli yani durum yok.
Yıllardır olası
deprem afatına yedek akçe olsun diye toplanan meblağ, muğlak politik programlara
sarf edildi. Toplanan para israf edildi. Kırık tekerleği döndürmek için kullanıldığı
iddiası çok. Bu sav asla baştan savma izahlarla geçiştirilemez. Elmayla armudu
toplamak olmaz. Karşı iddialar salt koltuk kurtarma çabasına dönük gözdağı
vermelerle çürütülemez. O kinaye tavır da beton gibi çürük. Vadi sulak, dere
yatak, çepeçevre fay hattı, umursamadan tak tok dik gökdelenleri, sonra yakın
dur. Bu da olmaz. Buradan bakan olup vakaya bakamayanlara duyurulur, yahu yer
gök çürük beton…
Bu acı
gerçeği izanlısı da fizanlısı da biliyor ayrıca. Sağır sultan bile duydu. Tablo
tescilli, vaka vahim. Harita kıpkırmızı. Aldıran yok. Elbet kâinatın kurulumundan
beri dünya sallantıda. Özellikle Anadolu. Medeniyet kalıntılarına bakıldığında
anlaşılır, uygarlık üzerine uygarlık. Ancak aynı akıl tutulması, aykırı ruhsal
reaksiyon, dinsel inanç sapması ve bilim düşmanlığı yaşanıyor. Göz göre göre büyük
facia kucağına. Üstelik iyilik hep kendinden, kötülük başkalarından menkul
hesapsızlığıyla. Bugünden tezi yok iç-dış hesaplaşma şart. Ayıklanmalara
abartılı hurafe tuzağı, ayaklanmalar kelebek etkisi. Akla zarar, aziz deprem
deneyimlerinin yaşamı vurması. Travmayı teolojik armağan babında içselleştirme
gayretleri. Sağır sultan temennisi. Oysa mevzu gayet açık, ucuz politika
neticesi betona çağ atlatma çabası. Tek bir eleman azizleştirilmesi
neticesinde, yer gök çürük beton…
İşte bu
beton seviciliği, fay hatları ile kuşatılmış bu coğrafyada kıyıma ve korkuya çok
zemin hazırlar. Bu kez facia yandan geçti. Kaçınılmaz realite bariz, diklerse düzler.
Deprem konisi gittikçe genişliyorken, eğer kapsamlı devlet politikası
geliştirilmezse, beter haller kapıda bekler. Maddi manevi kayıplarla
karşılaşmalar sıradanlaşır. Acı hanede biter. Bu yer gök beton aşkı ve betonla
milli tarih yazma hevesi yüzünden yarın her şey yerle bir olur. Tüm kazanımlar muhtemel
zelzeleyle çamur çorağa belenir. Sistem maddi bağlantılar ve ucuz illiyet
bağlarıyla şekillendirildikçe bu depremden de ders çıkarılamaz. Üç beş gün
konuşulur geçer. Ancak işin sonu makro düzeyde bir yıkıma neden olacak yer
sarsıntısına varır. İnanmak ve kabullenmek zor ama milyonlar moloz yığınlarının
altında kalır. Nefessiz kalır. Bu sefer yeter gider diyecek vakit bile
bulunamaz. Herkes kaybeder. Kazananı olmayan felakete yol açar deprem
duyarsızlığı.
Yer gök, dünün
sarıklısı çürük beton tapıcıları yüzünden, dünün çarıklısı beton keyfekederleri
yüzünden moloz yığını olmaya aday. Silivri uyarısı gösterdi ki işler öyle
hapisle, kaprisle düzelmez. Yirmi milyonluk koca kentte enkaza dönük hava
esmekte. Dünya coğrafyasının, en güzel bölgesi muğlak ama mutlak idari model
yüzünden on yıllardır gelecek kaygısı içinde. Kentin inşası, tak tok hallediliyor
yetmez denilip araya kanal patlatılıyor. Akçalı işler bilim yerine hikmet
hükümdarlığıyla tekelden bitiriliyor. Ancak bir deprem vuruyor, acı gerçekler
ortaya dökülüyor.
Kof
debdebe, artçı depremlerle bile yıkılacak konforda. Büyük İstanbul vursa köyler,
kasabalar, kentler yerle bir. Altı nokta ikinin ki daha fazla da olabilir, İzmir’den
bile hissedildiği ortada. Elbette deprem hangi ölçekte olursa olsun büyük
felaket, kısmen kıyamet ve bir an meselesi. Saniyede çürük beton uygarlığını
toprağa gömer…
İşte onun
için aşırı özen gerek acil önlem gerek. Hâkim güç doğrultusunda ahkam kesen
hocalara güvenmemek gerek. Kentte ve kentlerde yenilenme gerek yerinde dönüşüm veya
kentsel dönüşüm gerek. Ama önce rant depremine uğratmadan projeler gerek. Yoksa
yer gök zaten çürük beton. Kırıcı bir deprem vurduğunda, ortalık moloz yığını
ve enkaza dönerliği acı gerçek. Maharet değil mevta torbası hazırlığı. Deprem bu
öncesinde sonrasında dualar da yetmez.
Yer gök,
çürük beton duyarsızlığına bilim gerek…