YOL HİKAYESİ...
Herkesin muhakkak üzerine titrediği, anılası ve anlatılası bir yol hikayesi vardır. Yok denilse bile yorgun bellek, baharı başka baharlara bağlayan uzun uzak yollar ve uzaduyum yol hikayeleri barındırır. Tümü birleşir, ağır yolcuları kendine getirir veya sonsuza gidiş ile zarardan dönüşe dair ne varsa birlenir hikayeler yeniden yazılır...
Yazılmalıdır çünkü her bahar özenle çıkılan yol, arada bir çıtkırıldım hikayelerle benzeşir. Benzersizliği dirilten ise yolculuğun özü, özgürce kendine gelme ve nevi şahsına münhasır yoluna gitmektir. Yani salt kendini keşfe dönük yolculuklarda öteki beriki panayırından kolayca sıyrılmaktır. Ayılıp aşka dair kutlu sevdaya yönelik eğrilen yolu bizzat doğrulamaktır. Doğrusu dikenlerle zehirlenen her hikayede, mesela yol ikiye ayrıldığında dönüşü olanı seçebilmektir...
Her hikaye, yaza ve yazgıya ölümcül ihtirasların acımasız mahmurluğu çöktüğünde, artık bu kadarına can dayanamaz sanıldığında kurtuluşa kutsal kapıyı aralar. İşte o zaman yapılması gereken bir anda hikayenin sürgüsünü çekmektir. Hele ki yolun en köhne boğazında ölümle yüzleşilirse süngü kendiliğinden düşer. Çünkü kara melek kaşla göz arası tüm hikayeleri yutar ve ana karakter yalnızlaşır. Derinlerde vurgun yer. Hayat bir yanılsamadır, yansımasıdır ama olanlara aldırmadan kendinden ötesini öncelemek, kabuk tutmuş yaraları tekrar kanatır. Bu yüzden kenar köşe, hayatı yeni hikayelerle süslemek çok zorlaşır...
Zoru kolay eylemek için apansız bastıran meteor yağmurunda, kırık kanatları tekrar kaynaştırmak istermişçesine gökyüzüne hikayeler sırımak da yetmez. Deniz biter, yol uzar. Ve statik özlemlerin peşine takılarak hiç uğruna yanmak anı takılır oltaya. Ortalık yavaşça kararır. Gönülde yara kovalayan körkara kuyulara çekilir hikaye. Ondan sonrası her bahar akla saplanan bir demet renk, karmaşık zevk demektir. Haliyle her yol sürgünü her bahar taş duvarların ardına akıtır sıcak düşlerini...
Sarısıcak ıssıza yolculuk bazen, kendinden soğutan dünyaya ayak diremektir. Bazen yol döner tersine ve kısır döngüleri denize döker. Zaten hikaye bitmeden kalem usanmaz, kalemci uslanmaz. Usa perçinlenen ustalık işi peri hikayeleri en çok kimin yüreğini acıtır ise acıtır ve yol yordam şaşılır. Ve o zaman kesif bir keskinlik yayılır rotasızlığa. Dev sahnedeki yürek yangınları izlemcileri ağlatır, yol ağırlaşır. Gözükaralık zifiri karanlığa alışır...
Alışkanlıktan olsa gerek akla silbaştan sünepe yalnızlıklar ve yol sürgünü olmak bulaşır. Ama tek cümlede netleşir her şey, kendine doyurdu bu hikayeler. Dahası bahar, bahardan bahara uzar, yol hikayeleri yazı kışa bağlar. Noksan noktalarda eşitlenir gök ile güneş ve masum istekleri, suskun tutkuları geceyle gündüze denkler. Benek benek harflerle çok kültürlü bir salgın gibi hikayelere yayılır kelimeler. Kısa cümleler uzun yolun bittiğini cümlesine anlatır. Bu arada ucuz işçilikli söylemler öyle seslere ve kokulara siner ki geride kalan yol hikayeleri özlemle anılır...
Ayrıntılarda boğulan her hikaye an ve an bir başka hikayeyi başlatır. Zıt yönlü başlangıçlar mutlu sona yakın bahar ve bahadar ikilemi yaşatır. Yeşeren ilk yaz dokusu acayip dokunur yaralı yüreklere. Yol hikayesi bir dokun bin ah işit dirliğinde baharı başka baharlara bırakır. Kaç senelerin hikayesidir bu gerçeğine ve tasarımlarına aldanılan zor unutulur. Hiç birşeye aldırmadan umutla izlenen yol hikayeleri birleşik zamanda ayrı düşülenleri bir bir toplar. Sonsuz yalnızlık ve yarınsız yalınlık ikinci bahara kalan kaç senelerin yaşanmamışlığıdır, anlatmaya hikayet yetmez. Bitti denilen yol bitmez. Metezori yolu doğrulayan yolcu, yol hikayeleri cebinde sonbahar yağmurlarıyla asıl hikayeden düşer...
Ve herkesin muhakkak üzerine düştüğü, düş hikayeleri mevsimi başlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.