KONSTANTİNİYE MİNİ MEZAR
Konstantiniye’de Pera’ya sarkıyor pusak güneş
banliyö uzantılı Sarayburnu’ndan denize dalıyor.
Tarihi Palas'ta meraklılarına parçalı güneş tutulması
Laleli’den aşağı isli cam ardında ışık kıran balesi.
Çarşamba pazarında bal gibi öğleden sonraydı
misyonum eğitsel kol kaçamağında minyon alev torbası.
Pelesenk pertev ile niyabet niyal güldüğünde çaktım
Gülhane parkında polisin farkına varamadım.
Güz yağmurları kaygısızca gözden uzakları döverken
konstant korsandan hemen sonra güneş tutuldu
Güneş tutulmasının hemen ardından tutuklandım…
Yeditepeli’ye her yöneltimde aynı yükseltiyi kodladım
aynalı pazar Pera’nın kıyıcığında küçük bir ayrıntı
Yenikapı iki bulvar gülşen lalezar yürüdüm.
Toz duman dere tepe maviş bulutlarla yüzleştim
oltasız balıkla baltalı ilahsız dünyayla yarıştım
bananecilerle bahanecilerle her bahar kapıştım.
Kapalı ekonomi dönemi bulduğunla yetin günleriydi
yettim plastik yuvarlağa tekmeyi bastım
yetiştim yılışık yıldızlara yumruğu çaktım.
Konstantiniye’de Güneş tutulduğu gündü
hemen puta pirate ardından Pera’da tutuklandım…
Pera’da kontrans çıkmazında kokladığın al güller
yeşile gülen gözler yüreğimi yakıyor Aksaraylı.
Cam kavanozda gonca gül salınımlı solar divası
sapı kırık şemsiyenin altında dillendi tutku.
Konstantiniye’ye sarkan güneş tutulmasından önceydi
meğer alına yeşiline hasret kalıp kavrulmakmış aşk…
Bir kez olsun gelmedin açık görüşe Pera’lım
per perişan her avanak ıslatanda yolunu gözledim.
Korunmasız kostak devrildiğim yol kenarı uzadım
Langa civarı bostan kuyusunda soluklandım
çıkrığa asılı kovada ayla yıldızları avuçladım
hangi ipe tutundum bilemeden sersefil serinledim.
Serde varmış çıktım doksan dokuz bela kapısından
Kırklara uyandım epey sonra güneş tutulmasından.
Denize vardım aksuyu Güneşe yön tayin ettim
bulamadım iz izlem artık nereye gizlendiysen.
Taş baskı manuel günleri manalandırdım yıllarca
Konstantiniye tinime dinime mini mezarım
Nurum bir kez olsun uğramadın Pera’ya uğrasan bilirdim…
Vaziyetim başkasının ayıbına dönüp bakmamak hala
arslanlar gibi vasiyetim cebimde el heykeli gölgesindeyim.
Uzadıkça ömür silinir sözler yitikler değerlenir
ayıp da kayıp da benim tek kazanımım kitaplarım.
Kayda değer bulduklarımla topraklayın beni
Despinam çıplak bedenimi Kerbela’ya yatırın.
Kuşandığım hayatı yüzde yüz düz sandım
meğer çetrefilliymiş çetinmiş çok yanıldım.
Erışık doğan bela bedeviye bedavaymış bilin
Pera’nın intikam ipine tutunacağım kesin
kestirip atacağım günahları kapatacağım kara kaplıyı…
Konstantiniye’nin albenisine kapıldım çok kere
Pera’da yankılanan şuh kahkahalara aldandım.
Pera’nın pervazına kimler dirsek dayamış bilirim
palasına dadanmışları pılısından pırtısından tanırım.
Güzün hüzün vurduğunda vazgeçseydim demedim hiç
avizeler sallandığında vız gelir hırs geçer sandım öyle değilmiş.
Kendimi kaptırdığım manzara sahteymiş diye avundum
ağzım kavruldu gül rengi demir lokumları yuttum
yurdun yoluna yine tutuk güneşli bir alacada yakalandım.
Yakamda mini bir desen isli cam gözlük burnumda
Konstantiniye Pera’da ismen cismen bir garip yolcu.
Kendimi ağır cezada yargıladım Aksaraylım
Kesi Konstantiniye’de mini müebbet Pera’da idam.
Özledim yaz kış bereketini Deniz hareketini
yaralasın yüreğimi hırçın dalgalar somun sıcağında.
Kısık ateşte güneş ağlasın ben yanayım
yeşili bol diyarlara anı zengini yaylalara dağılayım.
Sevgi duvarını tırmansın esrik duygular tortusu
aklımda ürpertiler bedenimde üşümeler tekrar dirilsin.
Baharlık pardösümün eteğine yapışsın gelincikler
nar kokulu nazendeler alev alev Pera harlasın
Konstantiniye lale pınarında karanfil hazlasın.
Erken geliversin bu yıl deniz mevsimi
yaralarım çok derin tuz buz yarelerimi dağlasın.
Dalgalandıkça dalgalansın yapboz anılar buketi
sahile kurulan masalarda büyüklere masallar
kumsal kumuna yazılan ünsüz dünsüz şiirsiler
Denizden kopuversin yetişsin Pera bereketi
Derdo mahkûm okyanusu öpsün Konstantiniye.
El heykelli adada güneş batıran gözleri buğulu dostlar
Pera Palas kıyısında şahsıma mini mezar kazın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.