NERİYA
'Neriya' bir düşülke ismi, Neriya bir ilk roman. Nerede, neresi bu Tanrı ışığı yayan karaütopya ülkesi? Besbelli aslında. Sonunda 'herşey çok güzel olacak' bir ülke orası. Sanki orası burası, burası bir nebze orası. Yaklaşık 500 sayfalık roman oylumlu olgularla, bol oyunlu olaylarla akla takılan her gerçekliği sorguluyor. Okura bir ilk roman olma esintisinden ötesini sunuyor. Ese Katrancı'nın Neriya'sı, bu ilk kitabı özü sözü itibariyle peşinden gelenlerin ve de geleceklerin apaçık müjdecisi...
Salt o nedenle dahi kitabın üstün körü incelemeyle, sayfaları boş dolu geçmeyle, sıradan veya hızlı okumayla asla bozulmayacak bir iç dinamiği var. Kitabın epeyce emek sarfedildiği bariz kurgusu, okuru hiç farkettirmeden kısır ve kıraç bir ortamdan güneşli gelecek yolculuğuna çıkarıyor. Güneşe yolculukta zihne vakit kazandırıyor.
Roman okur kitlesi kazanımı gözetmeden, bilerek isteyerek standart roman anlayışı dışına çıkıyor. İçine dozunda kara roman, distopya, polisiye gizliyor. Biraz dışavurumcu ve nehir roman havası da estiriyor...
Yazar tüm roman türlerine bir yakınlaşıp bir uzaklaşarak iktidarıyla, muhalefetiyle, istihbaratıyla; aşk, ihtiras ve iktidar üçgeninde demlenen siyasi kavgayı net bir şekilde veriyor. Gizli ve yasak aşklara radikal vurgu yapmaktan da çekinmiyor.
Siyasetin sert vadisine ve çağcıl vaatlere korkmadan ışık tutuyor.
Roman, hayatın her evresinde her safhada doğanın gizemli gücüne inanan, bir kuzey yarım küre ülkesinin yani Neriya'nın, yedi sekiz yıl içinde gerisingeri dönüşümünü kayda geçiyor. Sistemin bozularak ve kurumsal yapısının içi boşaltılarak, asla hesap sorulamaz bir yönetsel hegamonya ile halkın nasıl doğaüstü güçlere tutsak edildiğini irdeliyor. Rejimin ve başkanın zamanla katıksız dincileşerek, lafta ilerici modelin despotizme, faşizme kayışını gözler önüne seriyor. Yazar negatif gelişmelere karşın tekrardan kurtuluşa dair reçeteler öneriyor.
Yazar doğaya saygıyı yücelterek tüm roman kahramanlarını, doğal varlıkların ismiyle veriyor. Yani romanın kişilerine, doğada varolanlarla, olması gerekenlerin isimlerini, isim ve soyisim olarak yaraştırıyor. Bir nevi romanı doğanın dengesine oturtuyor veya doğayı romanın merkezine güncelliyor. Hatta roman sınırlarına giren her kişilik, yazar sayesinde ismine uygun tavır ve eylemlilik gösteriyor.
Roman belli bir coğrafyada geçen bildik bir hikaye izlenimi verse de, vakaların kronolojik bir akışı olsa da sanki olmayan bir dünyanın ürünüymüş gibi duruyor. Romanın gerçek dünyayla benzerliği tek kutuplu sömürünün, çokuluslu gizli servissel sembollerle sürekli dizaynı. Ayarsız çekilen ayarlar, azarlar paylamalar paralelinde ilerleyen roman, okuru macera yüklü yolculuğa çıkarıyor. Öyle ki jeopolitik önemi yadsınamaz bir ülkenin süper güçlerce çivisi çıkmış, huzuru kaçmış, kargaşaya bulaşmış bir ülkeye nasıl dönüştürüldüğü ortaya koyuluyor. Bu uğurda stratejik planlar, gizli hesaplar gırla gidiyor. Veryansın edilmeden, ileri demokrasi yalanıyla halkın yarısına yakınının nasıl gericileştirildiğinin altı çiziliyor. Toplumsal gerilemenin politik yansımaları da, sırf dikkatli okur için bir güzel adrese teslim gönderiliyor.
Yazar karanlık atmosferin uludevlet, ulukent platosunda dağılacağının ipuçlarını veriyor. Başkanlık için Güneş ile Bulut'un kapışmasını doğru siyasal zemine oturtuyor. Ancak bir yandan da bu yasal zemine, şiddetten medet uman illegal unsurları boca ediyor. Romanı baştan sona taşıyan bu iki kişiye yani Güneş ile Bulut'a destek ve köstek olan yan karakterlerin her biri başlıbaşına bir roman. O yüzden ana karakterlerin hayatları gençliğinden orta yaş sonuna kadar bir şekilde kesişiyor. Yazar sayesinde ayrışarak ilerliyorlar veya virajda birleşiyorlar. Başkanlık yarışında bu karşılıklı etkileşim zirve yapıyor.
Romanın tümüne hükmeden, kesin olan bir şey varsa emperyalist yapılanmanın ve kapitalist sömürünün odağında daima derin devlet var. İstim üzerinde istihbarat teşkilatları var. Her biri her koşulda iktidarı elde etmeye veya iktidara ortak olmaya çalışıyor. İktidarın tepesine mutlaka bunların gergefinden geçenler getiriliyor.
Yazar başa geçişin mutlaka halkın oylarıyla olması gerektiğini önemsetiyor. Kimselerin gidişatın önüne farklı şekilde geçmesine izin vermiyor. Özellikle silahla, suikastlerle, komplolarla, orantısız şiddetle bastırılmaya çalışılan kamuoyunu diri tutuyor. Onlara yarattığı karakterlerin ağzından yönlendirmelerde bulunuyor. Patlama noktasına gelmişliğe yasal çerçevede başka yöntemler öneriyor. Nasıl sa iş olacağına varıyor kolaycılığına saplanmıyor.
Roman hiç umulmadık grift ilişkilerle, direkt iletişimle, gizli servis atraksiyonlarıyla kendi liderini yok ediyor, kendiliğindenmiş gibi bir başkasını yaratıyor. Bir tarafta mevcut lider siyasetini güdüyor, diğer tarafta siyaset yeni kahramanını güdümlüyor. Yazar da bunları parlatıyor. Tabii burada ülkenin iki dönem emanet edildiği zatın iktidar sarhoşluğuna isyan gözden kaçmıyor. Konular irdelendikçe zaman içinde hasta birine dönüşen mevcut başkanının aslında kendi sonunu kendi hazırladığı da bir gerçek. Diğerinin siyasette çıkış yakalaması da kendi özel gerçekliği...
Yazar, ilk romanlarda pek rastlanılmayacak derecede rahat işliyor konuları. Romanın baş kahramanı Güneş'i üniversitedeki eğitiminden başlayarak akademik çalışmalarına kadar takip ediyor. Ana karakterin aşkına, arkadaşlarına, ailelerine, evlenişine, çocuklarına, okurun tanışıklığını artırıyor. Ondan iyi bir eş, iyi bir aile babası, iyi bir evlat, arkadaş dost yaren bir kişilik yaratıyor.
Yazar bu kişinin derin devleti bilen, gerekirse istihbaratta gereğince çalışan, korkusuzca teröristlerle çatışan, vatansever profesör profiline denk resmini çiziyor. Zamanla profesör konumundan emperyalizmin tuzaklarını boşa çıkartacak olan başkan adayına evrilmesini de sağlıyor.
Yazarın bu özgün romanında yaklaşık 500 sayfa boyunca 'Neriya üzerine pırıl pırıl bir güneş doğana dek' heyecan bitmiyor. Siyasi mücadele 'Neriya'nın gökyüzünde parlak maviyi karartacak, Güneş'i gölgeleyecek tek bir Bulut kalmayana dek' sürüyor. Berrak bir dünya için Güneş üzerine düşen görevleri layığıyla yapıyor. Ve başkanlık seçimi sonuçlanıyor...
'Neriya' bir roman. Asla son olmayacak bir ilk roman. Tanrının ışığı bir ütopik ülkede katran karası atmosfere güneşli bir rüzgar esintisi. Samimi olmak gerekirse mutlaka okunası bir kitap, okumak gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.