YALANDAN ÖYKÜ
Yalandan olsa da yarım kalan her öyküye, belli döneme özgü şaşırtıcı aşk güzelliği ve sürprizli geri dönüşümler damgasını vurur. İleri geri düzeneğinde, gizli gizemli çalkantılar, tarihi çatışmalar, kuşak farkı, kuşak çatışması çok renkli ve ilginç bir öyküyü yaratır. Bariz betimlemeler, çeşitli adetler ve doğal afetlerle beslenen öykü, kıvrak, akıcı, akıllı, yalımlı ve yalın bir üslupla çok açılımlı yaşanır. Dil taktiği tatlı, usta işi bir kurgudur yarım kalan öyküler. Ege destekli bir metafor...
Öykünün merkezindeki metabolizmalar, meteor yanılması yaşatır ölümüne. Bedenleri afyon gibi kuşatır kuru kuşkular. Kölelikten yanılsamalarla birleşen, zamansız doğan aldatmacalar, Denizi sevmek arzusu ve düzenin kutsanmışlığıdır. Topu eklenir faciaya. Ve yalandan övgülere kapılır, hiç bilinmeyen gölge arayıcıları. Diyardan diyara dağılan tekçe, denizin Egeye özgü söylediği gülünç aryadır. Öylece iki arada üretilmiş, bir derede büyük ve önemli sözü olmadan uydurulmuş. Ve her söz önceden benimsenmiş özel bir yöntemle aklın karmaşasından kurtarılır. Çıkıp kolayca çözümlenebilir her davaya, basit ve dünyanın varlığından habersiz bir düzen kurulumuyla yaklaşılır. Yakınlaşma her öykünün kaabiliyetine göre değişir. Çünkü bin yıllık özlemin dışa vurumudur her öykü, en riyasız ve en doğalından...
Keyif kaçıran usulünde tavında gitmeyen, beyaz zambaklar ülkesinde zambak boğan her angaryaya karşıdır yarım kalan öyküler. Akıl, yalan yapmacık ilgi ve yavan ilişkiler yumağından özgürleşince bambaşka öyküler doğar. Diğerlerinin topu gözden düşer. Düşkünlerin üzerine her zaman kalın kapılar kapanır, asma kilit vurulur. Evrende ne varsa hepsi dışarıda kalır...
Öyküyü içten dışa ısıtan, hafifletici ağır yük içerir hissi veren, sarıp sarmaları yetersiz kılan, hırçın dalgalanmalardır. Oysa denize çivileme dalınca dalga dalga sabırlı olma zamanıdır. Çünkü buzdağını eriten ipek böceği gibi taze aşk ve cömert güzellik kuşatır bütün takım adaları. Ve azar azar azgın bir öykü vurur, bütün övgüleri...
Öykü, sokağa çıkmak yasak günlerinden kalma, gizliden tur atmalarla belirginleşir. Yoğun tempolu bomboş turlanır, denize açılan sokaklar. Kulak çınlatır yarım kalan öyküler ve bir armağan gibi altın tozları bulaştırır yüzlere. Hayatın içinden kelebek gibi ayrılmalarla, geç kalınmış ayılmalarla tamamlanır öykü...
Asla geçiştirilemez geceleri, tekrar çekmeceli raflara doldurur yarımay. Yalansız hilafsız yarım kalan bir öyküyü tamamlayandır her öykücük. Hava kararırken anılar içinde akıl kurur, kusursuz kurguya odaklanır sevinç ünlemleri ve şifreler ifritlenir. Küçük öykü başladığı yerde biter kusursuzca. Bitmeye yakın narsız nursuz kurgu, pas geçilir her zaman. Kaç zamandır, ömrün yazı kış olur tıpkı hep çocuk kaldık diye diye...
Ayrıca ağırdan ağır başlayan öyküler, öyküye takılanlara göre hızlanır. Devir değişir. Her şeye rağmen salt öyle veya böyle yapılanlara göre şekillenir şema. Apar topar başlar zorluk ve birleşen cümlelerle yumuşak bir tat bırakarak, şımarıp nazlanarak en iyi biçimde yorumlanmayı hak eder öykücülük. İşte böyle bir öykü hissi vererek biter inceliğin ve yaratıcılığın konukluğu...
Öyküye yarımay vuran akşamlarda, önce güneş iner yalandan da olsa yarımadaya. Zaten kirlenen öykülerde, insan dediğin kuş misali...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.