DOĞAL MANZARA, MARAZA MANZARA...
Kuzeyde, batıda ve güneyde peşisıra patlayan doğal afetler, doğal manzarayı tersyüz etti. Ateş, toprak ve su ile gelen ve doğal halden sayılan afetler, hiç affetmeden facia boyutuna pik yaptı. El yel, ateş alev, su sel, taş toprak sarmalında, daha napak pozisyonunda, doğanın sabrının tükendiği ayan beyan görüldü. Devlet dip yaptı. Dert ortak, dert büyük, dert taşınamaz yük. Dörtgöz bakılan ama görülmeyen ise resmen ibretlik afet, resmen doğal adet...
Hep aynı maraza manzara. Elbet maddi manevi zarar yine sineye çekilir. Hemde çekilecek dert mi demeden gönülden çekilir. Nihayetinde ateş söner, toprak kayar, sular çekilir ama geriye is karası ağaçlar, kavrulmuş kızıl toprak, kıyamet gibi kirli çamur, pis batak yalan dünya kalır...
Kahırlanı derecesinde katledilen ise eşsiz doğa manzarası, dere yatakları, al yeşil bükler, nefti ormanlar meskenler ve mekânlardır. Yüzlerce yıllık tarihtir. Katlanılan kör talihtir...
Her afet anında idareten sabret gülüm mekanizması ve işbirlikçi ahali güzellemesi işler. Doğanın gazabını bilmezcesine azıtanlar, çirkin ve ürkünç tablodan nemalanma hevesiyle asla yiten giden canlara ve külliyen zarara aldırmazlar. Ahalinin ateş, su ve toprak ile imtihanı sürerken, havadan sudan bahanelerle, herşey hemen doğal afet potasında eritilir. Yaşanan ve yaşatılan eğrisi doğrusuyla adetten tutsaklığıdır. Adettendir faslıdır...
Doğanın varlığının tesciliyle birlikte idari ihmal, iradi gevşeklik, travmatik trajik sonu hazırlar. Toptan kaybediş nükseder. On yıllardır kuzeyden güneye, doğudan batıya, yeraltı ve yerüstünde had safhada ateş su, yel sel, taş toprak afetleriyle alın teri heba olur. Kaygan ve kaypak siyasi yelpaze birbirlerine vur kaç taktiğiyle zaman geçirir. Kopya karakterler, etkisiz yetkisiz kurumlar, hayal ötesi örnek vakaları, hep doğal afete denkler. Göz göre göre başa gelen doğal afetler, doğal adetten görülür, malum zihniyet kabilinden sükunetle kabul edilir. Acılar sıradanlaştırılır. Haliyle insani hassasiyet politik çıkarlara harcanır...
Asabiyet ve asaletin, milli ve yerli değerlerin unufak olması neticesinde misli misline ağırlaşan her afet peşine, mistik fesatlık ve gırla fırsatçılık prim yapar. Yani kaderperverlikle katlanılan facialarda, felaket simsarları ılıman havayı tarumar eden telefata rağmen örtülü himayelerle felaket tüccarlığına resmen pik yaptırır. Bu körbela sellenişe, tehditkâr ve keyfekeder harcanışa sebep olanların kefareti de iki cihanda çok ağır olur…
Yıllar yılı pes dedirten aynı terane. Doğal adetten sayılan doğal afet fiyaskosu. Pes doğrusu…
Dünya malına tapınmayla doğanın günbegün katledilişi saklandıkça, tabiat anaya saygısızlık arttıkça, doğa kendini daima anımsatır. Korur. Doğayı yok farz edip, doğanın kanunlarını hiçe sayanlar, kati kuralları çiğneyenler, çepeçevre kuşatma temsilcileri, getirisi götürüsü bariz su, ateş, toprak bazlı batışı hızlandırır. Piramitsel hiyerarşi, ölüm dirim kıvamında maliyeti yüksek marifetini her fonda sergiler. Ve gök yere çatlar, su akarını bulur, ateş dünyaları sarar, suni sırça fanus hikâyeleri de tuzla buz olur.
Dünya ahret hesapsızlığında, altüst edilen ve kirletilen Doğanın ödül ve ceza rutini bellidir. Doğanın etini ve ruhunu temizleme süreci ise her andır. Ansızın, en umulmadık, beklenmedik bir zaman diliminde doğal afet patlar. Adetten görülen ara formüller de zevatı kurtarmaya yetmez. Hayatın dengi dengesi şaşınca, emanete ihanetin arsızları da havasız kalır. Nesnel ve toplumsal duyarsızlaşma doğaya düşmanlık mertebesine ulaşınca, kutsal emanete ihanetçiler doğanın tokadıyla sendeler. Ve kaçınılmaz son...
Sonra kader edebiyatı, ebedi edepsizlik. Oysa ‘Edep aklın tercümanıdır. Herkes edebi kadar akıllı, Aklı kadar şerefli, şerefi kadar değerlidir…’
Maraza manzara çıkmazında son dem, edep yahu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.