YÜZ YIL SONRA TARİH YAZMAK...
Tam yüz yıl önce bu bereketli topraklarda, topyekun tarih yazdı bu millet. Çünkü her daim hür yaşamıştı, hür yaşayacaktı, milletin karakteriydi hürriyet. Kaderinde vardı tarih yazmak ve bir kez daha hiç korkmadan tarih yazdı...
Emperyal dünya, bu milletin işte bu tarih yapıcı karakterini unuttu. Elbette "Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddi ve manevi, ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir." Ve yön tayin edildi, hürriyete kavuşmak için gerekenler can pahasına gerçekleştirildi...
Kutlu tarih anca böyle yazılırdı, yazgı deyip kabullenilmedi esaret, tarih kanla yazıldı. Ama tam yüz yıldır içeriden dışarıdan bu görkemli tarihle uğraşanlar bir türlü tükenmedi. Tümü her fırsatta bu Ata yadigarı tarihi tersine çevirme peşine düştü. Zaten kutlu kurucu, ulu kurtarıcı tam yüz yıl önce bu günleri görerek, olası yazgıyı tarihe yaftalamış; "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır." Aldı ki tam yüz yıl sonra topyekun nitel şaşkınlık, nicel dağılmışlık yaşanıyor...
Bu yaşananlar gidişatın doğal sonucu olarak görülebilir ama sürekli nicelik niteliğe kazanırsa, hak ve hakikatten çok kolay uzaklaşılır. Tam yüz yıl sonra tam bağımsızlık şiarıyla yazılan tarihten ve tarihi yapanlardan bir bir uzaklaşıldı. Bu uzağı göremeyenler yüzünden kara tahtaya kriz üstüne kriz perçinlendi. Parça perçik istikamet kayması yaşandı. Oysa güneş gibi doğan istikamet tam yüz yıl önce; "Tam bağımsızlık denildiği zaman doğal, siyasal, mali, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır demektir" kapsamında belirlenmişti. İşte bu kutlu yoldan sapıldı...
İlelebet var olmak için, tarih yazanlar ve tarih yapanların, devrimci yolundan şaşmamak lazımdı, şaşaa ile şaşıldı. Tam yüz yıl önceki çıplak uyarıya rağmen; "Bir millette özellikle, bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz olur." Ve kaçınılmaz sona yaklaşıldı...
Yüzyıl içinde tarihi yapanları yok sayarak, tarihi yazanları, yazılan tarihi, utku yüklü destanı yok sayarak bir yere varılamayacağı açıkça görüldü. Ve ne yazık ki tam yüz yıl sonra, yeniden tarih yazılası boyutta gerilemeyi yaşıyor bereketli topraklar...
Ve dahi şanlı tarihi yaz boz tahtasına çevirenlerin ve emperyal güçlerin tek korkusu var, "Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır..." korkusu. Çünkü o taze kuvvet vakti zamanı geldiğinde, tam yüz yıl öncesinin karakteri ve kararlılığıyla tarih te yazar, tarih te yapar...
İşte bu millet tam yüz yıl sonra, yarından tezi yok teziyle ya Ata'sı gibi tarih yazacak ya da "Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz çalışkanız. Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz..." şiarıyla ölümüne tarih yapacak...
Yüz yıl önce, yüz yıl sonra milletin yaptığı yapacağı, yazdığı yazacağı tarih aynı. Dava aynı dava...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.