YALVAR YAKAR YAZAR
Günlerden bir gün
serdefter yalvar yakar yağdırır
gökdelen gemiler en kıçtan sendeler
serdengeçtiler Halikarnasta denize sarılır...
Sabaha dek duble boşandı rahmet
toprağın kokusuyla çıldırdı deniz
dalgalandıkça mardan mara hırpalandı sahil
kalkan kuşandı ada kuşları
altın kumlara dağıldı özlem bi zahmet.
Çıplak balkonda eli kolu bağlıyım
hemen altımda yarı yaşımda binek
kelebek camları açık kalmış
ıslanmış deri koltuklar.
Keltek anılar suya batmış.
Şalvarlı tombalak kadın
elinde çalı süpürgesi
diskotekimsi gazinoyu süpürüyor.
Güneşten kararmış oğlanlar
ihtiyar müdavimlere ada çayı demliyor.
Hayattan emekliler daha şimdiden
damlamışlar çınaraltına
öğlene yakın tam sökün ederler.
Kıçları yapışır plastik sandalyelere
ver papazı al kraliçeyi
karo taşı dizerler adaya.
Pansiyoncu pos bıyıklarını kesmiş geceden
bir tutamlık ağız şimdi.
Dudağının sol kenarında
kırmızı uçlu sönük izmarit.
Animasyon bir film izliyorum sanki...
Göğün yarısı kapkara bulut geri kalanı kızıl kızgın
Deniz ıslak.
Balıkçı kayıkları henüz uyanmamış
bol nafaka rahatlaması.
Demek yarı gece sonrası rast gelmiş.
Karşı ufuk çizgisinde baygın kızıllık
gün doğuyor adaya doğru.
Sol ileri doğrumda
kahve alacalı yaşlı süs köpeği
artık kim sokağa bırakmışsa acıkmış
süzüyor yarı canlanışı acıyla.
Bir tek yabancı benim sanki epey erkenden uyandım sabah
ve geç kaldı güneş.
İlanların rengarenklisi duvarlarda
süslenmiş püslenmiş hava eski hava.
içeride karakalem bir baba resmi
oğul resmi renklendirilmiş
oğlun oğlu fotosu çerçevede
ailenin kızları kayıp.
Resmiyeti elden hiç bırakmayacaksın hayatta
bir güne daha resimlerle.
Daha nelere gebe bu hayat.
Çocukları hemen kahvaltı sonrası
toptan denize salarlar
sonra bura alışkanlığı yaygarası
çağırırlar ha çağırırlar.
Soya çeker canıtez sabahlar
suya çeker şekerbal deniz.
Ve deniz insan yavrularını bir bir kucaklar...
Deniz bana yabancı
güneş denize yalancı
bu gün göze görünmeyecek besbelli.
Ben sahte yakınlık hissiyle paramparça
aklım paralandıkça güller kızarır
sonra elim yüzüm sırtım tenim
gözyaşına boğulan anılarım...
Anladım yok artık benim şehrim falan
Artık bu adam olana fazla ada
kör topal ıssız sokakları evim.
Nice manifestolar yazılmış burada
fesli kel aynaklara
toplar damar damıtıcılarına hayalperestlik depolayan debboylara
berrak arazileri berbat edenlere
ama nafile üstüne alınan yok.
Yarı buçuk dilsizlik vurmuş akıl ötesini
gel geç sevdalar demirlemiş limana.
Bundan böyle illaki öyle
usa yer eder kalpazan balıklar
akvaryum kabarcıklılar süsler sualtını
suyun üstünde ateş damlacıkları.
Suyun öte yanı memleket
yok benim memleketim denilemez
o kadar yakınlıkta
dönülemez uzaklıkta...
Gökdelen gemiler kıçtan sendelemese de
bu seferden dönülmez.
Düşman bağırtan
dost delirten nazlanmalar
orta yaş bunalımına yakın. Sonbaharda herşey değersiz
tüm yakınmalar yakınlaşmalar eğersiz.
Yalvar yakarmalar da pek gereksiz.
Yelpaze yelinden yel değirmenleri utanır
plastik masada plastik sandalyelere sığınanlar hayatın yorgunluğuna yorgunluk ekler.
Beyinleri ufolar istila etmişçesine
ufalanır gazino taşlığına rüyalar...
Mazide kalmış bir sabah yıllar sonra bu sabah
kendimi suskun denize şikayet ettim.
Dünyanın karnını ağır uykular deler
rüyaları kırmızı bisikletli çocuğun ziyareti.
Eli kıçında adamlar kıyıda sohbetliyor
çaktırmadan güneşi bekliyorlar.
Ben ilk merhaba diyeni
Deniz maviye doğan kırmızıyı.
İlgi eksikliğinden yaralayım
hep ayni usandırıcı mesele
özüme öz bekliyorum.
Gözüm sözüm busbulanık
tansiyonum düştü yine
ritim bozukluğum azdı sanki
çarpıntım çarptı karşı kıyıları.
Bu deniz bana yabancı
ben denize el
elimdeki hayat yabancı.
Gençlik dalgalanmalarından kalma bir hazla
ışığın direkt vurduğu ana kadar yalnızım.
Yalnız telefondaki cızırtı aşikâr
emir demir keser
tam yola koyulma zamanı.
Günlerden bir gün
gökdelen gemiler en kıçtan sendeler
serdefter yalvar yakar yazar.
Derdo bu son yolculuk
yolun sonu
suyun uzadığı yere kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.