İNSAN VE DEVLET BİR…
Yeryüzünde dik insan-erectus ile başlayan doğal diklenme, evrim içi tür-deşlere benzerlikler ve akrabalıklarla gelişir. İnsanın evrimi, çalışan insan-ergaster, becerili insan-faber, yeti insan ve homo sapiens yani bilge insan ile tamamlanır. Bu evrimleşme kronolojisi ve resimsel çizelge; uygar in-sanın atası kabul edilen ‘bilen modern’ insan Homo Sapiens’e ulaşınca biter. İnsan yerkürede belirdiğinden itibaren sürekli arayıştadır. Akıllı tüm insanlar, ‘doğaları gereği bilmeyi arzular’. Gelişen bilgi dağarcığı olayların oluş kurallarını irdeleyerek, doğaya hâkim olmaya dek gider. Zaten Ho-mo Sapiens soyu salt bilgiye açlık ve doğaya yüksek adaptasyonla tü-kenmemiştir. Cinsinin düşünme, konuşma ve alet kullanma yetileriyle donatılı, en yüksek bilişsel fonksiyona sahip tek türüdür. En etkin ve baskın canlı türü olmasının temel etkeni dili, teknolojiyi, bilimi ve kültürü sürekli geliştirmesidir.
İnsan gelişip geliştirdikçe birlikte, belirli yerde, çeşitli insani bağlarla bağlı ortak yaşam sürmüştür. Bu insan toplulukları, ‘birlikte yaşam sür-dürme zorunluluğu’ nedeniyle ihtiyaçtan devlet mekanizmasını kurmuş-tur. Devletin doğmasıyla insanlık tarihi, ayırıcı ve ayrımcı geçişe sürük-lenmiştir. Çünkü devlet oluş, politik gücü gerekli kılmış, politik gücün de merkezileşmesini getirmiştir. Böylece toplumsal değişim bambaşka yeni dinamikleri güncellemiştir. Yani insan her dönem, sosyal gelişim ve tarihi oluşum içinde doğası gereği, somutlama özelliğiyle kendine özgü devletini aramış ve özgün devlete ulaşma atılımı gerçekleştirmiştir.
Bu kurguda insan kendi kendine var olandır, devlet ise insanlık tarihinin vazgeçilmez ürünüdür. Çünkü insanlık tarihi, zorlama şartlar ve zorunlu haller dışında, ilk toplumlardan bugüne yönetmek ve yönetilmek üzere şekillenmiştir. Yönetişim bağlamında mucize eseri veya mucize bekleyerek değil, insanlık tarihine yakışır ölçülülükte devlet olmuştur. Devlet, insanın toplumsal yaşamda başvurduğu örgütlenme biçimi, sos-yal ve tarihsel bir gerçekliktir. Devlet dışında geniş ve yaygın ve de kap-sayıcı örgüte sahip başka bir sosyal kurum yoktur. Bu dizaynda yönetici-lerin bir kısmı, uygulanacak hukuk kurallarını saptar yani kanun koyar. Diğer kısmı, idari kesim olarak kuralları yönetilenlere uygular. Bir diğer kısmı ise koyulan kuralların uygulanmasından doğan ya da toplumda bireyler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözer.
Bu yapıyla bilinçle-nen insan değişir, değiştirir ve kendini değişime uyarlar. Uygulamaları dönüştürür, kendi tarihini bizzat kendisi yazar. Yani insanlık tarihi yö-netme ve yönetilme zaaflarının bileşkesidir. Antropolojik bulgulara göre insan, yüzbinlerce yıl çoğunlukçu tarzda ustalaşmıştır. Ustalığın getirisi küçük ölçekli öbeksi demokratik yapılar, kral tanrıların ve maharetli tanrıçaların devreye girmesiyle bozulmuştur. Şimdiki devlet kapsamlı yönetme ve yönetilme geleneği işte o bozulmanın mirasıdır.
Bozulmayla dünyaya Kral Tanrılar ve yarı Tanrı modunda despot-laşan yönetimler egemen olmuştur. Hegemonyada vergi almak, salmaları toplatmak dışında kral ile insancıl bir yakınlaşma yoktur. Kral uzak ve yasaktır, belli makamlar hariç insanlarla hiç diyalog kurulmaz. Alttakileri oluşturan yığınların kralı, kral tanrıyı ve yöneticileri kontrol etme, denet-leme ve yönetime katılım hakları yoktur. Baskıcı kurumsallık ve katı kurallara rağmen site devletlerinin kurulmasıyla Kral Tanrılar ve tanrıça-lar da tarihe gömülmüştür. Bu deneyimden insanlığa kalan ise katlanı-lamaz boyutta despotizm ve katı imparatorluk hükümleridir. Tanrı kral, yarı tanrı kral ile tanrıça ve kraliçelerin geleceğe mirası ise isyancıyı öldü-ren, emre itaatsizi yok eden ve kendine insan kurban ettiren anlayıştır…
YENİ kitap dosyasından...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.