TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

7 Ağustos 2023 Pazartesi

YOLCULUĞUM GECİKTİKÇE

 

 

 

YOLCULUĞUM GECİKTİKÇE

 

Yolculuğumun geciktiğini duyumsadıkça

birilerine yaranmak değil ağlamaklığım

içten içeri benden dışarı sızıldarım dostça.

Canım ciğerim pare pare yanmalarda aklım

Cennet sol göğsümdeki hazine kutusunda saklı

Cehennem ise zihin duvarlarımda çivilere asılı.

Uğursuza uyanırım her gece geciktikçe mehtap

vadem dolar yarin az ötesinde ölür

fantastik gavur ellerinde doğarım…

 

Doğumdan ölüme aynı düşlem aynası

zebanilerin kuyruğuna basarım bilerek

isteyerek çalarım kurşunu yasakçı çağa.

Başıma saldığın iki kırık kaynamadı daha

bahtsız yarımadada güneş batar fırtınalar eşliğinde

ben doğuşuma yatarım ölümüne.

Hazır değilim öldükten sonraki ölümsüzlüğe

dünyada alırım hakkımı peşinen

doğru dürüst mahşeri kalabalık isterim ayrıca…

 

Karşılıksız aşk yangısı bir vurdu geçti

tam gördüm diyemem Karadeniz’de Ege’yi

Ege’de kara sevdayı el heykelli adalıyı

bir deniz gördüm şimdilik yetti gitti canıma.

Canan belki tohum olur ekilirim zeytinlik toprağına

yüzü bin çizgi gözü batılası çukur ninenin ellerinden

bir nebze daha yakınlaşırım geciken ölüme

yarına ulaşmak utku paylaşmak geleceğe doğmak pahasına…

 

Yakalanmak isterim dünya gözüyle ölümsüzlüğe

ereğim dileğim budur veryansın istemem ardımdan

kayınca tozlu yollar buralara güvercinli adadan

İbrail Paşanın tahtına yüz sürerim beş paraya.

Henüz özkıyım kıyımsızıyım hesabım bambaşka

zihnime dayamadım kalemimi daha

kuşun kalemin namlusu aney kurban hizasında

keskin düşlerin kesif tadı deler geçer şakağımı…

Gönül şarkılarım şarklı tam kızıl şaraplık

rötarlı yolculuğum kırklar elinden hakka

eğer Zülfikara rastlamaz ise yepelek boynum

bu yolculuk daha sürer de sürer yeknesak.

Ölmek mi zor kalmak mı iç güveyisiden hallice

sürgün verir kırmızı karanfiller en üst taraçada

vurgun yemişim sanki zülfiyare dokundukça

şimdilik doğan yok benden başka senden sonra.

Benden doğanı saymazsak açık denize süzülen

silsilede bir silkeleniş hazır duyguları ağırlaştıran

inme inmiş sanki gelişi güzel yaz akşamlarına

yazıyla kışa dönmüş sonbaharım unutulmaz anılarım…

 

Hangi dağ dayanır bunca zelzelenin zerkine

sabah ezanı okunduğunda yutulan zehrine

beter bet ilelebet unutulmayacak davudi ses

ertelenemez elli küsur yıllık yolculukları bekleyen.

Gönül ister en hakikisinden bir mola ölümüne

yolculuğum geciktikçe mollalar diyarını sinkaflarım

geçmişin geleceğin uğrusu bol kepçe durunca yoluma

ortalama elli yıl daha yaşansa yetmez gönül rahatlığıyla

Allah Muhammed ya Ali vururum yine yollara…

 

Derdo mıhlarım çakaralmazla vuslatı

neme gerekse sınandım aşktan da yüce aşkla

yalancı tanrıçalara tapınmaktan değil nemli gözlerim

canım cananım yaban ellere yolculuğum geciktikçe

içten içeri benden dışarı dostçalarıma ağlarım…

 

Yolculuğumun geciktiğini duyumsadıkça

birilerine yaranmak değil ağlamaklığım

içten içeri benden dışarı sızıldarım dostça.

Canım ciğerim pare pare yanmalarda aklım

Cennet sol göğsümdeki hazine kutusunda saklı

Cehennem ise zihin duvarlarımda çivilere asılı.

Uğursuza uyanırım her gece geciktikçe mehtap

vadem dolar yarin az ötesinde ölür

fantastik gavur ellerinde doğarım…

 

Doğumdan ölüme aynı düşlem aynası

zebanilerin kuyruğuna basarım bilerek

isteyerek çalarım kurşunu yasakçı çağa.

Başıma saldığın iki kırık kaynamadı daha

bahtsız yarımadada güneş batar fırtınalar eşliğinde

ben doğuşuma yatarım ölümüne.

Hazır değilim öldükten sonraki ölümsüzlüğe

dünyada alırım hakkımı peşinen

doğru dürüst mahşeri kalabalık isterim ayrıca…

 

Karşılıksız aşk yangısı bir vurdu geçti

tam gördüm diyemem Karadeniz’de Ege’yi

Ege’de kara sevdayı el heykelli adalıyı

bir deniz gördüm şimdilik yetti gitti canıma.

Canan belki tohum olur ekilirim zeytinlik toprağına

yüzü bin çizgi gözü batılası çukur ninenin ellerinden

bir nebze daha yakınlaşırım geciken ölüme

yarına ulaşmak utku paylaşmak geleceğe doğmak pahasına…

 

Yakalanmak isterim dünya gözüyle ölümsüzlüğe

ereğim dileğim budur veryansın istemem ardımdan

kayınca tozlu yollar buralara güvercinli adadan

İbrail Paşanın tahtına yüz sürerim beş paraya.

Henüz özkıyım kıyımsızıyım hesabım bambaşka

zihnime dayamadım kalemimi daha

kuşun kalemin namlusu aney kurban hizasında

keskin düşlerin kesif tadı deler geçer şakağımı…

Gönül şarkılarım şarklı tam kızıl şaraplık

rötarlı yolculuğum kırklar elinden hakka

eğer Zülfikara rastlamaz ise yepelek boynum

bu yolculuk daha sürer de sürer yeknesak.

Ölmek mi zor kalmak mı iç güveyisiden hallice

sürgün verir kırmızı karanfiller en üst taraçada

vurgun yemişim sanki zülfiyare dokundukça

şimdilik doğan yok benden başka senden sonra.

Benden doğanı saymazsak açık denize süzülen

silsilede bir silkeleniş hazır duyguları ağırlaştıran

inme inmiş sanki gelişi güzel yaz akşamlarına

yazıyla kışa dönmüş sonbaharım unutulmaz anılarım…

 

Hangi dağ dayanır bunca zelzelenin zerkine

sabah ezanı okunduğunda yutulan zehrine

beter bet ilelebet unutulmayacak davudi ses

ertelenemez elli küsur yıllık yolculukları bekleyen.

Gönül ister en hakikisinden bir mola ölümüne

yolculuğum geciktikçe mollalar diyarını sinkaflarım

geçmişin geleceğin uğrusu bol kepçe durunca yoluma

ortalama elli yıl daha yaşansa yetmez gönül rahatlığıyla

Allah Muhammed ya Ali vururum yine yollara…

 

Derdo mıhlarım çakaralmazla vuslatı

neme gerekse sınandım aşktan da yüce aşkla

yalancı tanrıçalara tapınmaktan değil nemli gözlerim

canım cananım yaban ellere yolculuğum geciktikçe

içten içeri benden dışarı dostçalarıma ağlarım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...