YOLCULUĞUM GECİKTİKÇE
Yolculuğumun geciktiğini
duyumsadıkça
birilerine yaranmak değil
ağlamaklığım
içten içeri benden dışarı
sızıldarım dostça.
Canım ciğerim pare pare
yanmalarda aklım
Cennet sol göğsümdeki hazine
kutusunda saklı
Cehennem ise zihin
duvarlarımda çivilere asılı.
Uğursuza uyanırım her
gece geciktikçe mehtap
vadem dolar yarin az ötesinde
ölür
fantastik gavur ellerinde
doğarım…
Doğumdan ölüme aynı
düşlem aynası
zebanilerin kuyruğuna
basarım bilerek
isteyerek çalarım kurşunu
yasakçı çağa.
Başıma saldığın iki kırık
kaynamadı daha
bahtsız yarımadada güneş
batar fırtınalar eşliğinde
ben doğuşuma yatarım
ölümüne.
Hazır değilim öldükten
sonraki ölümsüzlüğe
dünyada alırım hakkımı
peşinen
doğru dürüst mahşeri
kalabalık isterim ayrıca…
Karşılıksız aşk yangısı bir
vurdu geçti
tam gördüm diyemem Karadeniz’de
Ege’yi
Ege’de kara sevdayı el
heykelli adalıyı
bir deniz gördüm şimdilik
yetti gitti canıma.
Canan belki tohum olur
ekilirim zeytinlik toprağına
yüzü bin çizgi gözü batılası
çukur ninenin ellerinden
bir nebze daha yakınlaşırım
geciken ölüme
yarına ulaşmak utku
paylaşmak geleceğe doğmak pahasına…
Yakalanmak isterim dünya
gözüyle ölümsüzlüğe
ereğim dileğim budur veryansın
istemem ardımdan
kayınca tozlu yollar
buralara güvercinli adadan
İbrail Paşanın tahtına
yüz sürerim beş paraya.
Henüz özkıyım
kıyımsızıyım hesabım bambaşka
zihnime dayamadım
kalemimi daha
kuşun kalemin namlusu aney
kurban hizasında
keskin düşlerin kesif
tadı deler geçer şakağımı…
Gönül şarkılarım şarklı tam
kızıl şaraplık
rötarlı yolculuğum kırklar
elinden hakka
eğer Zülfikara rastlamaz
ise yepelek boynum
bu yolculuk daha sürer de
sürer yeknesak.
Ölmek mi zor kalmak mı iç
güveyisiden hallice
sürgün verir kırmızı
karanfiller en üst taraçada
vurgun yemişim sanki
zülfiyare dokundukça
şimdilik doğan yok benden
başka senden sonra.
Benden doğanı saymazsak
açık denize süzülen
silsilede bir silkeleniş hazır
duyguları ağırlaştıran
inme inmiş sanki gelişi güzel
yaz akşamlarına
yazıyla kışa dönmüş sonbaharım
unutulmaz anılarım…
Hangi dağ dayanır bunca
zelzelenin zerkine
sabah ezanı okunduğunda yutulan
zehrine
beter bet ilelebet
unutulmayacak davudi ses
ertelenemez elli küsur yıllık
yolculukları bekleyen.
Gönül ister en
hakikisinden bir mola ölümüne
yolculuğum geciktikçe mollalar
diyarını sinkaflarım
geçmişin geleceğin uğrusu
bol kepçe durunca yoluma
ortalama elli yıl daha
yaşansa yetmez gönül rahatlığıyla
Allah Muhammed ya Ali vururum
yine yollara…
Derdo mıhlarım çakaralmazla
vuslatı
neme gerekse sınandım aşktan
da yüce aşkla
yalancı tanrıçalara tapınmaktan
değil nemli gözlerim
canım cananım yaban
ellere yolculuğum geciktikçe
içten içeri benden dışarı
dostçalarıma ağlarım…
Yolculuğumun geciktiğini
duyumsadıkça
birilerine yaranmak değil
ağlamaklığım
içten içeri benden dışarı
sızıldarım dostça.
Canım ciğerim pare pare
yanmalarda aklım
Cennet sol göğsümdeki hazine
kutusunda saklı
Cehennem ise zihin
duvarlarımda çivilere asılı.
Uğursuza uyanırım her
gece geciktikçe mehtap
vadem dolar yarin az ötesinde
ölür
fantastik gavur ellerinde
doğarım…
Doğumdan ölüme aynı
düşlem aynası
zebanilerin kuyruğuna
basarım bilerek
isteyerek çalarım kurşunu
yasakçı çağa.
Başıma saldığın iki kırık
kaynamadı daha
bahtsız yarımadada güneş
batar fırtınalar eşliğinde
ben doğuşuma yatarım
ölümüne.
Hazır değilim öldükten
sonraki ölümsüzlüğe
dünyada alırım hakkımı
peşinen
doğru dürüst mahşeri
kalabalık isterim ayrıca…
Karşılıksız aşk yangısı bir
vurdu geçti
tam gördüm diyemem Karadeniz’de
Ege’yi
Ege’de kara sevdayı el
heykelli adalıyı
bir deniz gördüm şimdilik
yetti gitti canıma.
Canan belki tohum olur
ekilirim zeytinlik toprağına
yüzü bin çizgi gözü batılası
çukur ninenin ellerinden
bir nebze daha yakınlaşırım
geciken ölüme
yarına ulaşmak utku
paylaşmak geleceğe doğmak pahasına…
Yakalanmak isterim dünya
gözüyle ölümsüzlüğe
ereğim dileğim budur veryansın
istemem ardımdan
kayınca tozlu yollar
buralara güvercinli adadan
İbrail Paşanın tahtına
yüz sürerim beş paraya.
Henüz özkıyım
kıyımsızıyım hesabım bambaşka
zihnime dayamadım
kalemimi daha
kuşun kalemin namlusu aney
kurban hizasında
keskin düşlerin kesif
tadı deler geçer şakağımı…
Gönül şarkılarım şarklı tam
kızıl şaraplık
rötarlı yolculuğum kırklar
elinden hakka
eğer Zülfikara rastlamaz
ise yepelek boynum
bu yolculuk daha sürer de
sürer yeknesak.
Ölmek mi zor kalmak mı iç
güveyisiden hallice
sürgün verir kırmızı
karanfiller en üst taraçada
vurgun yemişim sanki
zülfiyare dokundukça
şimdilik doğan yok benden
başka senden sonra.
Benden doğanı saymazsak
açık denize süzülen
silsilede bir silkeleniş hazır
duyguları ağırlaştıran
inme inmiş sanki gelişi güzel
yaz akşamlarına
yazıyla kışa dönmüş sonbaharım
unutulmaz anılarım…
Hangi dağ dayanır bunca
zelzelenin zerkine
sabah ezanı okunduğunda yutulan
zehrine
beter bet ilelebet
unutulmayacak davudi ses
ertelenemez elli küsur yıllık
yolculukları bekleyen.
Gönül ister en
hakikisinden bir mola ölümüne
yolculuğum geciktikçe mollalar
diyarını sinkaflarım
geçmişin geleceğin uğrusu
bol kepçe durunca yoluma
ortalama elli yıl daha
yaşansa yetmez gönül rahatlığıyla
Allah Muhammed ya Ali vururum
yine yollara…
Derdo mıhlarım çakaralmazla
vuslatı
neme gerekse sınandım aşktan
da yüce aşkla
yalancı tanrıçalara tapınmaktan
değil nemli gözlerim
canım cananım yaban
ellere yolculuğum geciktikçe
içten içeri benden dışarı
dostçalarıma ağlarım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.