VOLEYBOL, ŞAMPİYONLUK VE SALVOLAR…
Başlığın hakkını verebilmek, birkaç cümleyle voleybol sporuna
değinmekle olmaz ama elden gelen bu. Voleybol, William George Morgan tarafından
kurgulanmış, topa yere değmeden vurmaya ve fileden karşı tarafa aşırmaya dayanan
bir top oyunu. Amaç topun file üstünden rakip sahaya düşürülmesiyle veya rakip
oyuncunun son teması ile topun oyun alanı dışına çıkmasıyla sayı kazanmak.
Şimdi voleybol kaç kişi ile oynanır, kuralları nelerdir gibi çeşitlendirilebilecek
sorular başka zaman yanıtı aranacak sportif konular. İzlenme bakımından estetik
bir spor olduğu kesin. Ansiklopedik bilgiyle voleybol, ‘fiziksel zindeliği
geliştirme, zihinsel gücü test etme ve sosyal ağı genişletme fırsatı sunar’
deyip geçelim. Voleybol kelimesinin kökü İngilizce volleyball,
anlamı ‘bir top oyunu’ demek. Bu bile iki yüz küsur yıl sonra karşılaştığımız trajikomik
gerçeği çözümlemeye anahtar. İngilizce volley ‘vole, uçar top, salvo’ sözcüklerinin
bileşkesi…
Bilenler duyanlar çok ama üç maymun misali herkes. Yaz başından
beri Dünya voleybolunda bir numara olan ve Avrupa’da bir numara olmaya aday ulusal
kadın voleyboluna, milli voleybolcular özelinden ‘volleyball’ terimini başka
biçim belleklere çakarcasına yakışıksız yakıştırmalar moda oldu. Sanal alemde uçan
voleler, uçarı toplar ve toplu salvolar apaçık devreye girdi veya sokuldu. Ne yazık
ki resmen voleybol ülkesi olduğumuz veya olamadığımız cümle aleme kanıtlandı…
Alışıla geldiği gibi klasik kodlaması belli, direkt endirekt
sinyallerle güncellenenler yakalanan müthiş başarıya ve birlik hissiyatına
karşın anında hisleri zayıflatmaya dönük hava basmaya koyuldu. Her ne hikmetse
ilelebet gücenikler, sinsi karşıt eylemciler hemen final maçı öncesi devreye
sokuldu. Bunlar yıllar içinde palazlandırılan, sürekli geçmiş etkisinde
bırakılan, geçmişe özlem hastalığını aşırı lüks ve kof gösteriş düşkünlüğüyle
geçiştiren, silme saygısız, tarih gevezesi ve asla doymaz obursu, her daim emre
amade güruh. Moderniteye düşman, sürekli endişe ve paranoya ruh haliyle mevcuda
bağımlı, zaman ötesine uyumlu noksan yaratı. Tek tip parametreye hizmete koşullandırılan,
geçmişe hevesin ve güdük seyahatin nerede sonlanacağını hiç düşünmeyen bu düş
alemcileri, bir kez daha hızını alamadı. Popülaritesi yükselen her ne olursa
olsun aynı tarz düşünce ve söylemle saldırmayı, reseptör dengesiyle oynamayı
vazife edinmiş bu parapsişik gurup toplu salvoya başladı…
Sanal alemde, sosyal medyada Kadın voleybolu ve Avrupa
Şampiyonası üzerinden anı ve bilgi kirliliği yaratılarak başarıyı görmezden
gelme, konuyu başka yerlere çekme ve takım istikrarını toptan silme amaçlı
fizyolojik ve cinsiyetçi saldırmalar kayda geçirildi. Şampiyonluk düşü görmeyi
bile küçümseyen bu kör mantık, başarmaya yakınlaşıldıkça doğru işleyen mekanizmayı
karaladıkça karaladı. Hatta bu kötülemeci tavır, tarafgir yazılı görsel basına
da zıpladı. Basitleşmeyi göze alanlar birden çoğaldı, yaygara etkinleştirildi. Etki
alanı genişletildi hatta Sırbiya kazansın sığırtmaçlarına yol verildi. Bir kez
daha tıpkı keşke Yunan kazansaydı faslına geçildi. Yıllar yılı beyinlere
depolanmış ne kadar dolaşık, dolaylı orijinal sentezleme varsa bir bir ortaya
döküldü. Her yenilikçi girişimi mevcut düzene tehlike gören bu malum mahlukat,
mahreme mahremiyete dil uzattı. Bu malum yapı özgü ve özgün ne varsa salt başarıya
bahane bulmak adına özel tercihleri refleksel sinyale dönüştürdü. Kişisel konfor
alanlarına utanmazca el atıldı…
Voleybolun vazgeçilmezi doğru manşet, sert smaç, smaç, smaç,
smaçk. Oynanan final maçında ilk nefeste özgürlük kavramını yok etmek sonra kadının
adı yok paralelinde kurulan içte dışta, filede peçede tüm blokları deldi geçti
smaçlar. Tutsak beyinler, kiralık zihinler kendi gücünü keşfeden smaçörler ve karakter
ortaya koyan muazzam takım enerjisi karşısında tutunamadı. Kadının fendi taht
ve zindan zangoçlarını da Sırbiya’yı da bir güzel yendi. Kontrol altında
tutulması gereken diye anılan, güçsüz faktör olarak adlandırılan, özgürlüğü
sarıp sarmalanan, sportmen buz ve ateş insanları paslı zincirleri kendi
elleriyle kırdı. Paryaları parçaladı. Şampiyon olma fikriyle pekiştirilen
sportif damar, modern kadın olma alarmına tam uyandı. İğreti illüzyona uymadı,
direndi ve büyük kupaya uzandı…
Klasik kalıplarla basmakalıp insaniyet dersi veren boş yapan
zihniyet, bir bakarsın şampiyonluk sonrası anında bin bir surat tiyatral
formasyonla bunca emeği, kan ter çabayı, yüzyılın şampiyonluğunu utanmazca sahiplenir.
Kodu kodlaması sahipli bu güruh kadın ve kadınsı, türdeş naralara napalım bazlı
nazlanabilir. Belki de adaletsizliğin, saygısızlığın, ahlaksızlığın, açgözlülüğün,
fetişistliğin, faşistliğin üzerini ‘Filenin Sultanları’ ile bir süreliğine
kapatılır. Hep aynı bilindik manzara başta tenkit tehdit tenkit, peşinden methiyeler
düzme uyduruk cilalama...
Alışılageldiği gibi şort forma, hort tort, muhafazakarlık
milliyetçilik erbabı bu profil resmi sahte, geçici profil güruhu, yakında çok
çile çektiler yazık, bu kızlara da günah edebiyatına geçiş yapabilir. Ama karşılıklı
smaçlar eğer antene takılmazsa yüzüncü yıl armağanı bu şampiyonluk uzun yıllar hatırda
kalır. Kaldı ki Eda, Ebrar, Elif, Vargas, Gizem, Zehra, Hande, Cansu, İlkin,
Kübra, Aslı, Simge, Ayça, Derya ile şampiyonlukta denizde zerre payı olanlar
asla unutulmaz. Çünkü voleybol sayesinde yakın tarihe alışıla gelmişin dışında
çok güzel bir not bıraktılar.
Bırakırlarsa eğer sırada olimpiyat var…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.