ORTADOĞU'DA SAVAŞ VE BARIŞ...
Sıcak savaşlar çok kutuplu dünya gerçeği. Şimdi de Ortadoğu'daki kadim kan davası temelinde ısrael ile filistin birbirine girdi. Aslı astarı zengin enerji kaynaklarına erişim ve bölge hakimiyeti için büyük projeye yeni bir senaryo eklendi. Büyük sermaye on yıllardır bölgeleri ve enerjiyi kontrol için benzer sıcak savaş veya savaşa varan çatışmalar güncelleyerek işine bakıyor. Yani planlanan köklü değişimler neticesinde yoğunluklu yerüstü ve yeraltı kaynaklarına sahip olmak adına, bölge ve bölge ülkelerini savaşa koşullandırıyor. Hatta insani düşünce kalıplarını zorlayacak biçimde bir sıcak savaşa. Bu yoğunluklu savaşlarda sadece araç ve piyonlar farklı, kalanı aynı...
Her nerede olursa olsun etnik, dini ve mezhepsel ayrıştırma, aldatmaca, kandırmaca, baskılama, tehdit, zulüm, ambargo varsa orada savaşa değer enerji kaynakları var demektir. Ya da stratejik konum. Oralarda mutlaka her türden karışıklıklar çıkarılır. Manasız çatışmalar örgütlenir. Açıkça savaşa hazırlık yapılır. Ve şartlar tamama erince taraflar savaştırılır…
Egemen güçler bölgesel sıcak savaşların alt yapısını faşist iktidarlar, dini terörist örgütler ve etnik teröre yatkın suç odaklarına havale eder. Küresel oyunun en güvenilir halkası terör grupları, stratejik ortakların güdümünde ulusal politikaları zaafa uğratarak bölgelerde ve bölge ülkelerinde, barış ve istikrarı bozarlar. Fırsatı değerlendiren egemen güçler de anında devreye girerek, toprak bütünlüğünü hiçe sayarak sınırları yeniden çizerler. Çizilen sınırların içine başta dinci terör ile etnik ayrımcı terör grupları yerleştirilir. Fiili faaliyet alanları genişletilir. Bunlar silah mühimmat, ekip ekipman aşırı derecede desteklenir. Bölgede stratejik tehdit olana dek, komşu sınırlara tehlike yaratacak düzeyde sarkana dek hepsine göz yumulur.
Bu arada bölgelerin demografik yapısı iyice bozulur. Oluşturulan savaş cehenneminden kaçışlar ve yakın uzak göçler başlar. Sığınmacı modunda milyonlar vatansızlaştırılır. Böylece vatanlar işgal edilir. İhmaller yeni işgalleri beraberinde getirir. Durumdan vazife çıkaran taraflar daha da sertleşir. Kemikleşen düşmanlık rejim filan tanımaz. Kadim kavgayla körüklenen savaş güvenli koridorları karartır dünyadan kopma ve kırılma başlar.
Kopuş ve kırımla birlikte kıçı kırık emperyalist akıl ne hikmetse savaş karşıtlığı, aracılık, ateşkest girişimciliği, sınır güvenliği sağlama, barışa destek, çatışmaları önleme, terörizmle mücadele ve insani yardım önerir. Bölgeye olası askeri harekatları ve başka muhtemel savaşları haklı kılacak hangi enstruman varsa bir bir devreye sokulur. Aslında büyük sermayenin çıkarları gereği bölge politikalarına verilen kısmi destekle içeride ve dışarıda müttefik siyasetinin çökertilmesi sağlanır. Taraflar yalnızlaştırılır. Bölgeden olmayanlara stratejik ortaklık, mevcut savaşa vekâleten taraf olmalar planlanır. Devlet hafızasını yok sayan emperyalist mekanizma sınır ötesi silahlı uygulamaları vazgeçilmez paradigma gösterir. Paradays politikayı tescilleyen böylesi savaşlar bölge halkları için acı sondur...
Diğer yandan bu tip savaşlarda insani ve vicdani ne varsa ruhsatsızlaştırır. Savaşa teslimiyet hüküm sürerken savaş ve benzeri tatbikatların sivil halka verdiği zarar hiç önemsenmez. Kriz cephesinde yer alma, meşru müdafa, güvenlik savunması, terör kaygıları, terörist saldırılara maruz kalma bahaneleriyle sıcak savaş hepten körüklenir. Ve milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği gereksinimi doğar. Bu ise başı, ucu, sonu, derinliği meçhul bir girişim olmanın ötesinde bir başka bölge ülkesinin yıkımına ilk adımdır...
Bu savaşçı uygulama güvenli bölge konseptinde toprak bütünlüğüne saygıyı yok eder. Yanısıra diplomatik müzakereleri, barışçıl yollar aramayı ve barışçıl anlaşmayı erteler. Askeri operasyonlarla bölge istikrarsızlaştırılır ve sivillerin zarar görme riski hesaplanmaz. Başı sonu kriz olan proje ortaklığı, şartlanılmış müttefik siyaseti devam ettirilir. Savaşların biri biter bir yenisi yeniden devreye sokulur. Yani yepyeni krizler doğuracak Ortadoğu kazanı kaynadıkça kaynar...
Dünya bu bölgeye ne kadar yoğunlaşırsa yoğunlaşsın nafile. Bu kirli savaşla birlikte yeni insani felaketler ve yeni sığınmacı dalgaları oluşacak. Sığınmacıların sayısı arttıkça terörizm yükselecek. Yani savaş ve barış ikileminde ilk tercihi savaş olanlar yüzünden "yurtta ve cihanda barış" bir türlü gerçekleşmeyecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.