ARNAVUT MEYHANESİ
Arnavut meyhanesinde kurtlar aç kartlar açık
saki baştan çıkar beni bardak bardak.
Sanki meza ma meza, meze meze, eze eze
Arnavut kaldırımlara paspas yap rastgele.
İçmeden sarhoş vagon vagon taşınırım seninle hududa
dayattığın sessizlik en büyük mutluluk.
Kara dehlizde yıllanmış şişeler narayı nidayı yutar
baştan çıkart kaderimi kadeh kadeh ortak.
Nalan yetişir nazın obez istekliliğin yeter de artar
Arnavut meyhanesinde üç dubleden sonrası yok...
Sırpat saki, Arnavut meyhanesinin muşamba masalarını donat
sakin ol ve sakil anıları dök ayaklı kadehime
yenilgi yaz hesabıma yaz yeni baştan duvara sıcak geceleri.
Gırgır gırnatacı grajova ateşini üfle bu gece
ışık ile gölgelerin oynaştığı el heykelli adacıkta
yolu gözlenen sevgili her kimse şerrine şerefine içilir.
Sıra dışı dünyada masadan defedilenler besbelli
anasını bellediğim sırtı kambur sırtlanlar
kenarda sırasını bekleyen kötülükler toptancısı.
Zırlamasın kimse sırlama sıralama benim işim
Denize sıfır geceler Arnavut akşamcılarının sırdaşı…
Arnavut meyhanesi yokuşunda müstakil bahçeli tapınak
temel gıdamsın, kıymetlimsin, mucidimsin
zümrüdü anka kuşum seviyorum kalın ciltli kitapları.
Kendime ait oda kolilerce, raflar dolusu, tıka basa
ilk işim koskoca bir kitaplık edinmek.
Şöyle dört duvar boydan boya, yek dane yekpare.
Kitap odama sırf senin için sallanan antika bir koltuk
karışmam ganimetimsin, kısmetimsin, mürşidimsin
müşküldeyim seni bekliyorum Arnavut meyhanesinde…
Tadı kaçmasın tadında bırakmak lazım lafı
laf aramızda bu kez kör nalıncı keseri elimde.
Seviyorum katipliğimi tarla başında masa başında
nadasa bırakılmış toprak gibi zengin içim.
Sürgü sürülmeden yatağıma sür saki sür kadehleri son defa
esrarengiz düşünceleri es geçmedim kaydettim sonrama.
Düşmeden el diline sessizce sonsuzluğa
gümüş sürahiden içip içip al bal şerbeti sessizce …
Duyabildiğim tek ses sessiz geminin titreşimli enerjisi
kulak zarımı zorlayan portal eskisi kelimeler
gözbebeğime zumlanan pastel boya eskizler
partal kilimlere uzanmış nefes almadan uyuyorum.
İçim nadas sonrası sürülmüş toprak gibi zengin
içim içim geceleri uyanıyorum Arnavut meyhanesinde.
Dümenci başı dürmüş defteri yakmış kitabı
Sakil saki, meçhule açılan pencerelerin birinde
başımı uzatıp gerçeğin ta kendisini gördüm.
Beynimde yıkıcı depremler yutucu seller
döndüm sırtımı boş hayallere ilk kadehte uyuştum
gammazların gen haritasına dipdiri gömüldüm...
Dibine dibine içtikçe içimin çocuğu özgürleşti
pikini şeytan görsün şeyban yüzünü kör şeytan.
Ertelenmiş gençlik düşlerim armağan üstüne armağan
yüreğime çöreklenmiş şeytanı vurdum Arnavut kaldırımında.
Karlı görüntüler içinden seçemiyorum ama iki seksen ben
Arnavut kaldırımı raporuma sebep belirsiz yaz hekimbaşı.
Bir zamanlar aç kurtlar sofrasında urgan dolanmış boynuma
aklım açık klan boyu aklanmak anasonla klonlanmak yok
Arnavut meyhanesinde nefsime neşterlenmek istemiyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.