DEPREM KARDEŞLİĞİ, REİSHİ MANTARI…
Ne depremler yaşadı, küllerinden doğan, enkazından dirilen şu
beğenilmeyen Cumhuriyet. Millet yıllar yılı deprem olduğunda, kapkara bir dehlize
düştüğünde, daha dibe batmamak için, boğulmamak için, kurtarılmak için devletinden
ilgi ve destek bekler. Ama son çeyrekte her deprem sonu depremzedelere hayat
mantar. Mantar hayatın mucidi Reishi mantarı...
Reishi mantarı, bir adı ‘ölümsüzlük
mantarı’ ama resmen ölüm meleği. Dört bin yıldır bilinen bir mantar türü. Sert
ağaçlarda ve ağaççık halindeki odunsu bitkilerde türer. Çoğunlukla ticari
olarak yetiştirilir. Ovaldir. Kafası bulunmaz. Kafa yerine boynuzları veya
parmakları andıran bir görünümü vardır. Nemli ve tozlu bir tene sahiptir. Islak
veya kuru fark etmez parlak ve ışıltılı bir yüzeye sahiptir. Polipordur. Yenmez,
genellikle kurutularak ince toz haline getirilir ve suda çözündürülerek içilir.
Hayali boldur, lafa gelince iyileştirmediği hiçbir hastalık yoktur. Akla ne
gelirse, her derde devadır. Ama gerçekte Reishi’nin yaptığı, yaşam kalitesine
bir miktar katkı, bağışıklık sistemine bir miktar destektir. Sonrası katil
hücreleri yükselten büyük etki. Yani asla mucizevi başarı sağlayamayan bir
mantar tipidir. Ölümsüzlüğe çare oluşu martaval, keskin tavrı toptan mantar ve
aldatmaca…
Deprem gerçeğiyle bu denli yüz yüze yaşayan millet yer
sallandığında, toprak ayakların altından kaydığında ‘Deprem kardeşliği’ni mutlaka
başarıyor. Kardeş kardeş ne faciaları ne depremleri dayanışarak atlattı. Yıkım,
sömürü ve ölüm rejimine karşı duruş sergiledi. Alıştı
sanki kolektivizme. Ancak gerçekçi deprem siyaseti olmayan, deprem politikaları
olmayan, deprem bakanı olmayan, deprem danışmanları olmayan, deprem kurumları
olmayan, deprem okulları olmayan, deprem haritasına aldırmayan ve devlet aklı
olmayan siyasetçiler her fırsatta bu kardeşliği yıkma peşinde. Etkili yetkili
makamlar, siyaseten milletin gazını alma gayreti peşinde. Doğal afete bakış
açısı gittim, gördüm, gözlerimi kaparım vazifemi yaparım vaziyeti. İktidarda gün
geçtikçe nükseden kalıtsal hastalık ayarsızlık, aymazlık ve acizlik. Tek gaye yeniden
seçme ve seçilme meselesi…
Deprem kardeşliğine inananlar, göçükler altında can
vermişlere yanar, kum ve çakıl yığınından sağ çıkanlara sarılır, tedaviye
alınanları canı gönülden kucaklar. Kardeşlerine cansiperane yardım edebilmek için
insan üstü gayretle çırpınırlar. Deprem kardeşliği neferleri, şoven, ırkçı, ayrımcı,
ayrılıkçı, dinci, faşist, mezhepçi ve muhafazakâr söylemlere aldırmazlar. Deprem
kuşağı mahkumiyetine özgürlük elçisidir deprem kardeşliği. Depremle iç içe
yaşayan milleti, depremin yok edici, yakıcı-yıkıcı ve sarsıcı etkisiyle dünyası
değişiverenleri ve her an değişebilecek olanları, siyasal tercihine göre
katogorize etmek resmen Reishi mantarı ayıbı. Deprem kardeşliğine düşmanlıktır.
Aman dikkat, Amanita virosa…
Deprem politikası gözetilmediğinden havada karada ölüm
davası. Liboş müteahhitlik, mezhepçi mücahitlik, farazi vaaz ve rantçı vaatler
üzerine kurulmuş din kitap tüccarlığı belirliyor deprem siyasetini. Bu usulde, iktidar
erkini kime sunmalı noktasında milletin aklı karıştırılıyor. Deprem gerçeğine rantabl
çözüm sunan, insan odaklı projeksiyon tutanların yetkilendirilmesi erteleniyor...
Oysa on yıllardır yaşananlar, asla kaçınılmaz son değil.
Asla kader değil, asla fıtrat değil, kader kısmet hiç değil. Devleti devletlisi,
yerkabuğuna yapılan yanlışta hiç payları yokmuşçasına davranıyor hala. Depremi
siyasi malzemeye dönüştüremeyince de imaj çabası, montaj gereksinimi
doğrultusunda saçma sapan taktikler geliştirirler. Suçlu ama güçlü babında, önlenebilir her acıda
kutsallık arama eğilimi, suçlu erklerin kuyruklu yalanıdır. Planlı programlı erksiz
siyaset yanıltmasıdır. Lafta olağanüstü güçlerle donanmışlığı, her depremde
dona kalmayı bin bir bahane saklama telaşı salt seçim için. Mevzuu maraza muhabbetten
ve şatafatlı mabetlerden çıkmayanların, zelzelelerle vatandan milletten
uzaklaşması. Zaten mevcut iktidar, depremin ağır hasarını önlemeye dönük
politikaları mantar çıkınca, devlette süreklilik esasına asla uymayan imaj ve montaj
fırsatçılığına tutunuyor. Bu fırıldaklık altyapı ve çevre şartlarını zorlayınca,
salt zirvede kalma yarışı önemseniyor. Mevcut yıkıma artı yükler getireceği
açık, bambaşka sorunlar doğmasına sebep olacak hedef şaşırtma pratiğinin
güncellenmesi hep o yüzden. Yani malum şekillerde, akla gelmez anlarda, merkezi
noktalarda seri kurşunlar yağar, kumandalı bombalar patlar, anında gündem değişir...
Kum-çimento saati iki bini yirmi dört geçerken yüzler kireç,
bedenler güneş kırmızısı. Değişmeyen tek gerçek doğanın deprekasyonu. Yer kabuğu
enginden derine çıtkırıldım hazırlığını sürdürüyor. Bir anda kallavi katmanlar
yerinden oynar, fay kırılır, kıta yer değiştirir, felaket dış çevreye
titreşimler yayar. Deprem sarsıntılarla devinir, yaygın bekleyiş sarpa sarar. Millet
Reishi mantarıyla yüzleşir. Sismik dedektörlerin kaydettikleri artık boşunadır.
Sistematik kaosa tek başına ‘deprem kardeşliği’ direnir. Kardeşliğe düşmanlık, yönetimsel
ihmal ayıbıyla yine ‘kader’ çizgisine çekilir...
Soru şu bu neyin kafası? Cevap aynı kafada değiliz. Soru şu aynı
gemide miyiz? Ne yazık ki aynı gemideyiz. Ama ‘deprem kardeşliği’ bu kafa
bunalımına geçit vermez. Çünkü bilinir ki Reishi zehrine panzehir dayanmaz. Alegorik
seçim manevralarına can dayanmaz, algı mimarlığına akıl yetmez. Toplum mühendisliği
yerelden başlar. Pek yakında yerel seçim var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.