YER GÖK ÇÜRÜK BETON…
Günü 6 Şubat, yıkış saati 4.17. Sinsi depremin yıl dönümü yaklaşıyor. Aynı gün aynı saat, sabahın köründe 'El heykelli Ada'da saygı ve farkındalık nöbeti tutulacak. Hala acı derin, acı yaman...
Facia dört bir yanda bir günlüğüne gözler yaşlı anılacak, kayıpların yası tutulacak. Yine tutulmayan sözler bir bir sıralanacak. Sonra resmi, gayrı resmi kayıtlarda büyük resim unutulacak. Yıkıcı yeni bir deprem daha yaşanana dek eski tas eski hamam olacak. O yüzden şu garip memlekette deprem, kendi gerçekliğini anımsatır. Asla unutturmaz kendini. Sıkça uyarır, ikaz eder, sallar yıkar. Ama nafile hala yer gök çürük beton…
Kadersizliğe kurulu köyler, kusurlu kasabalar ve küsurlu kentler modernize izlenimi verse de kıyı köşe, tepeden en dibe çürük. Kayıtlı kanıtlı gerçeklik bu ne yazık ki. O yüzden onca debdebe anlık depremle çöküverir, şatafat biter, ocaklar söner. Hemen her şey enkaza döner. Arama kurtarma ve enkaz kaldırma süresiyle sınırlı, deprem odaklı politik ve ekonomik manevralara girişilir. Sonrası gerinin gerisi pratik. İnsanlık dahil nicesi pas geçilir. Yıllar içinde deprem ciddiyetine dikkat çekmelerden bile vaz geçilir...
Sanki umudunu ve geleceğini betona bağlamış, devasa yatırımlarla övünmesi enkaza dönmüş iktidar tavrına hala bel bağlanır. Gökdelenler bir yandan hayasızca havalanır. Resmen havanda su dövülür. Ama mevcuda siyasi destek gırla, al işte en yaman çelişki...
Zelzele vuranda yasal kurum kabiliyeti kuru gürültü. Zaten çoktandır yemeyen domuz suretinde deniz bitti. Koca bir yıldır ne arayan ne soran. Artık hangi parlak ambalaja sığar bu sağırlık. Yer gök çürük beton, yerel seçim yakın. Yerel siyasetin geleceği varsa göreceği var. Gidenin devri çoktan kapanmış. Gelen giden çok, garip gurabayı bakan gören yok...
Zadeler zede olmuş, var olanı deprem yıkmış, varlık varidat sıfır. Zor bir hal ayakta kalmışlığı ise batık ve sürdürülemez ekonomi dayatması yıldırmış. Su yüzüne çıkmış, on yılların boş verdimcilik delili ağır krizler. Olası büyük depremler, daha nice afat kapıda. Yetmezmiş gibi yüzyirmi sekiz milyar dolar buhar olmuş. Yedek akçe yenmiş içilmiş. Hazine tamtakır. Felaket için toplananlar bile başka politik programlarla sarf edilmiş. Hepsinin hesabını sormak bir yana seslemek bile zinhar yasak. Durum berbat, tekerlek dönmüyor. Yaprak kımıldamıyor. Yaradana sığınıp sallamalar, baştan savma izahlar hala oy derdinde. Yani on yıllardır salt koltuk kurtarma çabası...
Oysa deprem sağır sultanın bile duyduğu acı gerçek. Faciayı firardaki de fizandaki de biliyor. Yıkımın maliyetini cümle alem yakından hissediyor. Ama tedavüle sokulan bilim dışı ben bilirimcilik. Mevzubahis net, vadi sulak, dere yatak, çepeçevre fay hattı, yer gök çürük beton...
Beter tablo kıpkızıl. Olay vahim. Kâinatın kuruluşundan beri dünya sallantıda. Ama hep aynı ruhsal reaksiyon. Dinsel inanç sapması. Bilim düşmanlığı. Ve göz göre göre facia. Üstelik iyilik hep kendinden, kötülük başkalarından menkul hesapsızlığı. Yalandan iç ve dış hesaplaşmalar, abartılı hurafe tuzağında yaklaşımlar. Acı deprem deneyimlerini, büyük travmayı teolojik armağan babında, akla zarar zeminde içselleştirme gayretleri. Bu arabesk beton seviciliği, fay hatları ile kuşatılmış bu coğrafyada daha çok kıyıma neden olur. Konu gayet açık, uygulanan ucuz politika neticesinde, yer gök çürük beton...
Kıyım kıyamet, kalıcı ve kapsamlı bir devlet politikası geliştirilmedikçe sürer. Deprem konisi gittikçe genişler. Daha beter hallerle karşılaşma sıradanlaşır. Acı kapıda biter. Yer gök beton aşkıyla milli tarih yazma hevesi bir zelzeleyle çamur çorağa karışır. Sıralı depremlerden yine ders çıkarılmaz. Makro düzeyde yıkım, mikro önlemlerle geçiştirilmeye çalışılır. Gördüğüne inanmak ve görmediğini kabullenmek zor ama bir anda milyonlar moloz yığınlarının altında kalır. Bir kez daha herkes kaybeder. Asla kazananı olmayan büyük felakettir deprem. Deprem duyarsızlığı ise bir başka büyük felaket…
Belki de bir daha, vakit epeyce ilerlemiş bir gece yarısı, pencerelere serinlik dolar. Saatler kırık dökük bocalarken, yine en şiddetlisinden bir deprem vurur. Olağanüstü birkaç dakikada uyanıklar, uyuyanlar, sessizce kör karanlığa, derin boşluğa savrulur. Kızgın geceyle canlar cananlar enkaza döner. Kış kıyamet küçük kıyametlere...
Kim bilir? Belki de yer gök, gri betona tapıcılar yüzünden çürük. Çürük beton severler yüzünden yeryüzü moloz yığını olmaya aday. Kentlerin inşası imarı bilim yerine himmet hükümdarlığıyla ve de tek elden yönetiliyorsa bir deprem vurur, acı gerçekler ortaya dökülür. Deprem bu, şamarı esaslı vurdu mu yer çatlar, deniz kabarır, dereler taşar. Göğün sonsuzluğu uygunsuz çürük beton yığınlarını yutar. Konserve kutusu evler ahaliyi yerle bir eder, moloz mezarlara gömer. Aşina yollar, caddeler, sokaklar, binalar, haneler, ters yüz olur. Ne yazık ki hemşehriler de. Kof debdebe, bir deprem ve artçılarıyla yıkılacak konforda...
Yıkım saati belirsiz bir gece, denizin ortasında diplerde bir fay kırılır, sıkışan gaz boşalır. Dizginleri boşalan deprem ardında gözü gönlü kırık kentler bırakır. Çürük beton köyler, kasabalar, kentler yerle bir olur. Elbette deprem büyük felaket, kısmen kıyamet ve an meselesi. İşte onun için aşırı özen gerek, acil önlem gerek, kentlerde yenilenme gerek. Yerinde dönüşüm veya kentsel dönüşüm gerek. Asla rantsal gelişim değil...
Yer gök çürük beton sarmalında, bu betonsu düşler girdabında kanser olmuş yapı stoğu. Envanter güdük. Kamunun tamamına yakın binası çürük. Özelin topu çimentosuz, demirsiz kum çakıl yığını. Her yan beton, her boşluk beton. Depremde toplanma alanları alışveriş merkezi. Park ve bahçeler beton. Acı son yetersiz mevta torbası. Akıllar da işte böyle çürük betonsu...
6 Şubat depreminin yıldönümü yaklaşıyor, yıkım saati 4.17. Hala acı derin acı yaman. Bilim şart…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.