BİR SEÇİM MONOLOĞU, BİR NİSAN ŞAKASI…
Son seçim sonrası, olanlara aldırmaz sıradan hayatlara bile kör
karanlık çöktü. Yeryüzü sağıldı, gökyüzü soldu. Sağırlık, ağırdan ağır
takılanlara bile karanlık yüzünü gösterdi. Yabancı bir ülkede yaşanıyormuş gibi
yaban. Resmen yabancılaşıyoruz. Aklı yele, idealleri sele veren arsız
değişmeler, amansız kurgular, teslimiyetçi tesciller yabanlığında yerel seçim kapıya
dayandı. İleride pustuk sustuk, kala kaldık dememek için tüm uğraşımız. Elbette
belleklere müdahale var. Açıktan açığa bilince ambargo uygulaması da. Hayattan bezdik,
usandık dolayısıyla hafızalarda gönüllerde kırgınlık. Umursanmaz yılların getirisi
onarılması zor onur kırılmaları yaşandı. Artık pek saklanmayan cinsten isyan
zamanı. Katmerlenen karşıtlık ‘bir seçim monoloğu’ mu
yoksa ‘Bir Nisan’ şakası mı olacak sandık gösterecek…
Bir dokun bin ah işit, gör ve hisset kararlılığıyla gün yüzüne
çıkan tartışmaların gökyüzüne asıldığı bir seçim süreci daha yaşandı. Son
günlerde bile tedirginliği azaltacak, tedbirsizliği söküp atacak bir atraksiyon
geliştirilemedi. Oysa hemen yerel seçim peşine, başına geçmeyen bilmez paketleri,
acı reçete yaptırımlar şimdiden hazır. Bu istasyonlara uğranacağı bilindiği
halde yine partizanlık. Ramadan dolayısıyla
rafadan dincilik. Bu arada demirden korksak trene binmezdik diyenler çoğalıyor.
Es kaza malum iktidar bir beş yıl daha kazanırsa onların iflahını keser. Siyaseti
‘Keser döner sap döner gün gelir hesap döner’ hesabı yapmadan, köşeler dönmek,
köşeleri tutmaktan ibaret görenlerin suni gündem yaratma çabaları bu kez pek tutmadı
gibi. Beyne, göze ve kulağa hitap etmeyen bilinç bozukluğu, hali vakti yerinde
olanlara özgü bir karahumma olarak kaldı sanki. Kazanan ‘bir seçim monoloğu’ mu
olacak yoksa ‘Bir Nisan’ şakası mı patlayacak yerel seçim gösterecek…
Bu seçimde sözde seçkinlere sunulan şatafatlı dünyalar
dışında üçüncü dünya ülkesine dönüşüveren ve kısır hayat öykülerine sahne olan bu
bereketli topraklarda yoksullara zırnık yok. Sıralanan vaatler bile yavan. Siyasette
ne verirsen onu alıyorlar, vermezsen aldırmıyorlar zihniyeti egemenliğini
kurduğundan beri, egemen güçlerin işi kolay. Elbette paralı gurka kimliksiz
hafızalar, kafaya takılan soru işaretlerini sayfalara kenar süsü konumuna getirip
bertaraf ediyor, geçiştiriyor. Finale doğru hazımsız fırsatçılar ve sanal
fırsatlar gırla. Altın kalem elimizde, birilerinin altını kolayca oyarız ama oyacak
değiliz. Ancak bir kez daha, seçimin altını üstüne getirecek havsalası dar
avamla varyeteyi final sonrasına bıraktık. Göreceğiz bakalım ‘bir seçim
monoloğu’na sığınan yalancı figürlere ‘Bir Nisan’
şakası için harfler ve iç içe geçmiş naif öyküler yetecek mi?
On yıllardır kader diyerek peşinden koşulanlar, izlenmesi zor
gerilim filmine asla örnek alınamayacak dönüşümler hapsetti. Yıllar yılı sarı seri
ilan adayları dayatan seçimler ardı sıra ıskalandıkça, teknoloji casusluğuna
taş çıkartacak siyasi kopyacılık prim yaptı. Sürekli ayni senaryoya, aynı bildirilere
ayni beyannamelere bel bağlandı. Bu tarz siyasi felsefeyle olmayacağını bile
bile herkes filmci feylesof kesildi. Modernizmin simgesi olalım diyen solda
sıfır kaldı. Merkez sarımsağın buharlaşmasıyla tepeden damlayanlar, karaktere
göre değil, adaptöre göre sivrildi. Öyle tuhaf bir iş oldu ki siyaset, hala ‘bir
seçim monoloğu’ göndermesiyle başarı kazanılır sanılıyor ve inanılıyor. Siyasetçilerin
diyet borcunu ‘Bir Nisan’ şakaları ile ödeyecek olması da bir başka muamma…
Ortaya sürüldükçe sarsılan ve hiçleşen şeffaf sandukaya bu
kez ne yansır veya yansımaz, bahise gerek yok. Aritmetiğe, grafiğe, yüzdeliğe hiç
gerek yok. Bahse konu, hayali dünyalar kuranların, din iman sarmalında kendinden
bile kaçanların, evrile evrile büyüyen içtenlikli taleplere kulağını tıkadıkça tıkayanların
hala revaçta olması. Tabelada kalması. Peşinden koşulması. Bu ne yaman çelişki arkadaş.
Kara yazgının yansısını ‘Büyük Usta’ yazmış kardeş, “Akrep gibisin kardeşim, / korkak
bir karanlık içindesin akrep gibi…/ Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi
korkunçsun, kardeşim. /Bir değil, / beş değil, / yüz milyonlarlasın maalesef. /Koyun
gibisin kardeşim… / Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer/ ve Hâlâ
Şarabımızı Vermek İçin Üzüm Gibi Eziliyorsak/ kabahat senin, / — demeğe de
dilim varmıyor ama — /kabahatin çoğu senin senin, canım kardeşim!” Çelpeşik çete
devrildiği gün, evrildiğin gün olacak kardeş. İşte bugüne özel ‘Bir Seçim Diyaloğu’
yazısı eğer el değerse travmatik ‘Bir Nisan’ şakaları
geçiştirildikten sonra…
Başta ve sonda azımsanan yerel azalar, yazarlar diyarına savrulur,
azami özen göstererek duvarına ‘martın sonu bahar’ yazar. Uzaya gönderilen
uydular ve para göz uzay turistler zaman dolunca, yüklenen kredi bitince
yeryüzüne döner. Her yerel seçimi yersiz yurtsuzlar, mevcuda uydulaşanlar, yenilgiye
denge bozanlar, olası yenilenişe benliğini adayanlar belirleyecek. Artık nereye
dönerler, nerede dururlar, karantinaya mı alınırlar ‘Bir Seçim Diyaloğu’ yazıldığında
göreceğiz. Şimdilik ‘Bir Nisan’ şakası gibi yazılmışından okuyacağız, “…Koyun
gibisin kardeşim, /gocuklu celep kaldırınca sopasını/sürüye katılıverirsin
hemen/ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. /Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
/ hani şu derya içre olup/ deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. / Ve bu dünyada,
bu zulüm/ senin sayende…”
Bir kez olsun ‘Umuda tam yol’ vermek yerine, kör karanlığa tapınanları,
gökyüzünü solduranları, kaba saba ‘Bir Nisan’ şakaları
sallayanları asla sallamadan, kör karanlığa inat mutlaka ‘bir seçim diyaloğu’
karalayacağız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.