TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

28 Mart 2024 Perşembe

BİR SEÇİM MONOLOĞU, BİR NİSAN ŞAKASI…

 

BİR SEÇİM MONOLOĞU, BİR NİSAN ŞAKASI…

 

Son seçim sonrası, olanlara aldırmaz sıradan hayatlara bile kör karanlık çöktü. Yeryüzü sağıldı, gökyüzü soldu. Sağırlık, ağırdan ağır takılanlara bile karanlık yüzünü gösterdi. Yabancı bir ülkede yaşanıyormuş gibi yaban. Resmen yabancılaşıyoruz. Aklı yele, idealleri sele veren arsız değişmeler, amansız kurgular, teslimiyetçi tesciller yabanlığında yerel seçim kapıya dayandı. İleride pustuk sustuk, kala kaldık dememek için tüm uğraşımız. Elbette belleklere müdahale var. Açıktan açığa bilince ambargo uygulaması da. Hayattan bezdik, usandık dolayısıyla hafızalarda gönüllerde kırgınlık. Umursanmaz yılların getirisi onarılması zor onur kırılmaları yaşandı. Artık pek saklanmayan cinsten isyan zamanı. Katmerlenen karşıtlık ‘bir seçim monoloğu’ mu yoksa ‘Bir Nisan’ şakası mı olacak sandık gösterecek…

 

Bir dokun bin ah işit, gör ve hisset kararlılığıyla gün yüzüne çıkan tartışmaların gökyüzüne asıldığı bir seçim süreci daha yaşandı. Son günlerde bile tedirginliği azaltacak, tedbirsizliği söküp atacak bir atraksiyon geliştirilemedi. Oysa hemen yerel seçim peşine, başına geçmeyen bilmez paketleri, acı reçete yaptırımlar şimdiden hazır. Bu istasyonlara uğranacağı bilindiği halde yine partizanlık.  Ramadan dolayısıyla rafadan dincilik. Bu arada demirden korksak trene binmezdik diyenler çoğalıyor. Es kaza malum iktidar bir beş yıl daha kazanırsa onların iflahını keser. Siyaseti ‘Keser döner sap döner gün gelir hesap döner’ hesabı yapmadan, köşeler dönmek, köşeleri tutmaktan ibaret görenlerin suni gündem yaratma çabaları bu kez pek tutmadı gibi. Beyne, göze ve kulağa hitap etmeyen bilinç bozukluğu, hali vakti yerinde olanlara özgü bir karahumma olarak kaldı sanki. Kazanan ‘bir seçim monoloğu’ mu olacak yoksa ‘Bir Nisan’ şakası mı patlayacak yerel seçim gösterecek…

 

Bu seçimde sözde seçkinlere sunulan şatafatlı dünyalar dışında üçüncü dünya ülkesine dönüşüveren ve kısır hayat öykülerine sahne olan bu bereketli topraklarda yoksullara zırnık yok. Sıralanan vaatler bile yavan. Siyasette ne verirsen onu alıyorlar, vermezsen aldırmıyorlar zihniyeti egemenliğini kurduğundan beri, egemen güçlerin işi kolay. Elbette paralı gurka kimliksiz hafızalar, kafaya takılan soru işaretlerini sayfalara kenar süsü konumuna getirip bertaraf ediyor, geçiştiriyor. Finale doğru hazımsız fırsatçılar ve sanal fırsatlar gırla. Altın kalem elimizde, birilerinin altını kolayca oyarız ama oyacak değiliz. Ancak bir kez daha, seçimin altını üstüne getirecek havsalası dar avamla varyeteyi final sonrasına bıraktık. Göreceğiz bakalım ‘bir seçim monoloğu’na sığınan yalancı figürlere ‘Bir Nisan’ şakası için harfler ve iç içe geçmiş naif öyküler yetecek mi?

 

On yıllardır kader diyerek peşinden koşulanlar, izlenmesi zor gerilim filmine asla örnek alınamayacak dönüşümler hapsetti. Yıllar yılı sarı seri ilan adayları dayatan seçimler ardı sıra ıskalandıkça, teknoloji casusluğuna taş çıkartacak siyasi kopyacılık prim yaptı. Sürekli ayni senaryoya, aynı bildirilere ayni beyannamelere bel bağlandı. Bu tarz siyasi felsefeyle olmayacağını bile bile herkes filmci feylesof kesildi. Modernizmin simgesi olalım diyen solda sıfır kaldı. Merkez sarımsağın buharlaşmasıyla tepeden damlayanlar, karaktere göre değil, adaptöre göre sivrildi. Öyle tuhaf bir iş oldu ki siyaset, hala ‘bir seçim monoloğu’ göndermesiyle başarı kazanılır sanılıyor ve inanılıyor. Siyasetçilerin diyet borcunu ‘Bir Nisan’ şakaları ile ödeyecek olması da bir başka muamma…

 

Ortaya sürüldükçe sarsılan ve hiçleşen şeffaf sandukaya bu kez ne yansır veya yansımaz, bahise gerek yok. Aritmetiğe, grafiğe, yüzdeliğe hiç gerek yok. Bahse konu, hayali dünyalar kuranların, din iman sarmalında kendinden bile kaçanların, evrile evrile büyüyen içtenlikli taleplere kulağını tıkadıkça tıkayanların hala revaçta olması. Tabelada kalması. Peşinden koşulması. Bu ne yaman çelişki arkadaş. Kara yazgının yansısını ‘Büyük Usta’ yazmış kardeş, “Akrep gibisin kardeşim, / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi…/ Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. /Bir değil, / beş değil, / yüz milyonlarlasın maalesef. /Koyun gibisin kardeşim… / Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer/ ve Hâlâ Şarabımızı Vermek İçin Üzüm Gibi Eziliyorsak/ kabahat senin, / — demeğe de dilim varmıyor ama — /kabahatin çoğu senin senin, canım kardeşim!” Çelpeşik çete devrildiği gün, evrildiğin gün olacak kardeş. İşte bugüne özel ‘Bir Seçim Diyaloğu’ yazısı eğer el değerse travmatik ‘Bir Nisan’ şakaları geçiştirildikten sonra…

 

Başta ve sonda azımsanan yerel azalar, yazarlar diyarına savrulur, azami özen göstererek duvarına ‘martın sonu bahar’ yazar. Uzaya gönderilen uydular ve para göz uzay turistler zaman dolunca, yüklenen kredi bitince yeryüzüne döner. Her yerel seçimi yersiz yurtsuzlar, mevcuda uydulaşanlar, yenilgiye denge bozanlar, olası yenilenişe benliğini adayanlar belirleyecek. Artık nereye dönerler, nerede dururlar, karantinaya mı alınırlar ‘Bir Seçim Diyaloğu’ yazıldığında göreceğiz. Şimdilik ‘Bir Nisan’ şakası gibi yazılmışından okuyacağız, “…Koyun gibisin kardeşim, /gocuklu celep kaldırınca sopasını/sürüye katılıverirsin hemen/ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. /Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani, / hani şu derya içre olup/ deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf. / Ve bu dünyada, bu zulüm/ senin sayende…”

 

Bir kez olsun ‘Umuda tam yol’ vermek yerine, kör karanlığa tapınanları, gökyüzünü solduranları, kaba saba ‘Bir Nisan’ şakaları sallayanları asla sallamadan, kör karanlığa inat mutlaka ‘bir seçim diyaloğu’ karalayacağız…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...