TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

14 Mart 2025 Cuma

ŞAİRANE YATMAK, ŞİİRE UYANMAK…

 ŞAİRANE YATMAK, ŞİİRE UYANMAK…

Mart kışında baharı yaşamak
ve ölmek ve de doğmaktır
şiirle özgürleşmenin tel tel tercümesi
tıpkı ölüme şairane yatmak şiire uyanmak gibi
anlamı anlaması derin diye.
Serin özlemle anılan şiirlerle anılmak gibi
tek mısrası devrimci eylem gibi
Öyle bir eylem ki şiir
dar zindanlarla buluşturur aklı diye.
Akıl şiirle uzlaşır
eşsiz dağ manzaraları mahpuslara eşlikçi kalır
taş duvarlar delinir
taş kalpler ufanır
taşar elim azap azınca azalır.
Eşikten içeri yer sofrası kurulur
dizdize kırk yıllık sevgililer
her biri eşit sever iştahla sevilir
aşkla şiirden beslenirler.
Yoksul şair şiirsiler özler
hem ölür hem doğar her gece
şiirsi gölgeler deminde
yarım kalmış aşkları heceler
şiire yatmak şair uyanmak bu olsa gerek diye.
Yasak güneş karlı tepelerin ardına kaçar titrer zihinler
şairane yatmak şiire uyanmak bu olsa gerek diye.
El heykelli Ada mahirliği sanki
sil baştan başlar bağımsız dizeler;
Denizi göresim geldi, okyanusları da özlemle özledim diye…
Narin dal kırılmasıdır öz elden derlenen şiir
saklı yalnızlığın sırlı yansımasıdır
narın kanamasıdır yarınlara
asla unutulmazlar
dayanılmaz yürek yangısıyla demlenen şiirsiler.
Bir kez bir kara yel vurdu mu aldırmaz gönüle
şiirsi yaşanılır şairce yaşlanılır
ölümsüzlük bir gün mutlaka.
Özünde özleminde varsa gidilesi bir dağ köyü
bağlardan geçilir gidilir
hayat kalın bilekli nasır elli demirci örsünde öğrenilir.
Öksüz çekiçlerle söz gümüş sükut altın
şair tavında dövmektir şiir.
Orağı kırılmış çiftçinin kuru toprağa kilitlenmesi gibi
kent kalabalığına doyan soyluların
kara toprağa şartlanması gibi
Kırklar divanında
kardelen açmış bozkırların oylanması gibi
Şiire bağlanılır.
Erenlere im mim zirvesinde
zırvalamak yakışmaz diye
zil zindan inlemeden
Şah'a şikayet edilen düzen yıkılmaz diye
harç bitti yapı paydos saatlerinde
kör duvarlara enteresan şiirler asılır...
Darağaçlarında sallanır yoksul şairler
şiire sevdalı akıllı gençler
denizi gör okyanusu özle eşiğine eşitlenir özlem
özlem şiirleri laldır.
Şiir dağından şiirselik makamında dökülür dizeleri
her biri dar boğazdan geçen akıllandıran deli baldır.
Çalı çolpan patikalardan ışık saçar anılar şiir aşka tek harfle yuvarlanmaktır.
Anılar erinde geçinde bulaşır tene
ulaşır tine tane tane
tek yol var bilinir tanımsız gidilir
şiirsi ölüp şair dirilmek gibi.
Yamuk düzenin tuzağına düşmeden
tutkuyu sırımak gibi
teneşire dek kara duvarlara tebeşirle dizeler dizmek gibi.
Denizi göresim geldi okyanusları okyanusumun denizini
özlem makamında dağlanan inci mercan özgürlüğü diye…
Dayanılmaz yürek yanmasıdır şiir
akıl zarını üşütür
bu yol öyle bir yol ki
ezkaza girince dönülmeyendir.
Dikine düzüne dilediğince gidilen
iki mavi göz alabildiğine seyredilendir.
Yaşamak tek dizesini
kalın kalın ciltlere değer şiir gibi
kırık dökük sineye saplanan kırk kanatlı turnalarla değerlenmek gibi
hesabı kitabı özlem oya oya işlenmiş
akıl fenerini karanlığa yakmak gibi
loş ışıklı gecelerde hücrelere çöken korkudan
zerre esnemeden esinlenmek gibi
değirmenin suyu çekildiğinde un beyazı yüzlere hediye gibi.
Şiir ne çok yakışır umuna kumuna
buğdayına başağına
şeker bombası patlatan çifte pınara
ekinlerin ela gözlüsüne.
Şair yüreği değdiğinde kara dalgalara deniz köpürür
düğümlenir duygular
yumuşar toprak filizlenir dizeler
şiirsiler dile gelir
şair gibi şairin elinde yüceler
her harfi şiir gibi…
Şirin şiir yolcuları
gönüllerde sevda elde ekmek gerçeğini bilmeden
yoğun emek sömürüsünü görmeden
ideleri fideleri şöyle bir güncelleyip
allayıp pullayıp geçip gidemez.
Ağır safari yolcular
çıplak mavzer sıcağı manzumlarla
manzarası manalı azgın şiirsi anılarda şairlerle buluşur.
Şiirler kan köpüren sulara çağlar
tek atımlık göz yakan barut gibi
dizeler sıraya dizilir adresi bilen mermi gibi;
Denizi göresim geldi okyanusları da okyanusumun denizini de
özlemle özgürlüğü de
illa ki şiirlere militan Denizimi…
…………………………
Mart gelir gün devrilir güneş batar
simgeli battal kapılar on ikiden vurulur
yemyeşil gözler müjganla öpüşür
Sarı lapiska deniz kızı kızıla dalar.
İç sızlatan şiir sonlanır
şair özlü dokundurmalar akla dokunur.
Sükuneti savunanlar akla zarar
evsiz dilsiz bölgelerde bile sirenler çalınca
yörenin direnenleriyle yörük otağında buluşur.
Atadan şiirlerle manilerle tekerlemelerle dillenir
kutlu dava kılı kırk yaran özenle şenlenir
şiire yatmak kırklara karışmak gibi.
Şairsiz şiirlerle flörtleşir gibi
eşsiz benzersiz ergin ormanda kaybolan kuzu gibi
kırklara yaranma şiirsileri demetleyen kırk yıllık şair gibi
yoksul şairlerin özlemiyle ölmek gibi.
Ölüme baş kaldırmaktır şairlik
Derdo hayata dokunan hayatı dokuyan şiirler
sonsuza uzar gündüz gece
şair doğurmayan günlerin üstesinden anca böyle gelinir...
Şiirin rotası bellidir
rol yapmadan dönemsel yankıya katkıdır
şairlik küresel kavramların uzağında
aklın şiire uyanmasıdır.
Öyle titiz ve öyle dipsiz hapisliktir ki şiir
ocağı bucağı günahsız eylemdir
elemle ergin sevdalara çetin kavgalara
körlemesine düğümlenmektir.
Bir solukta hayatın çözülmüşlüğünü gözlemlemek gibi
vade dolmuşsa acılar donmuşsa
güneşe yolculuk gibi
kazara da olsa kazan dibi kazıtanları ayrıntılarda puntalamak gibi.
Malum manzumelerin suçu günahı
salt mazlumlara ait değildir
kaçak vurgulamalar defolu satırlarla
basar alaca karanlık
ihanet kör topal bakışmalarla
savruk buluşmalarla putlaşır
yarım bırakılmış mısralarla
ve yavaştan tamamlanır ömür.
Altın boğaza dizilir kor
kör korkakları kasar kasvetli dizeler;
özrü kabahatinden büyük densizlikte Denizi göresim geldi
okyanusları da okyanusumun denizini de
özlemle yolu gözlenen özgürlüğü de…
Ölümcül dirim sunar puslu kalem
paslı pusularda palazlanan puştlara
ölümlerden ölüm beğendiren safha gibi
tek yönlü tarih şeridinde ölümsüzleşmek gibi
şiire yatmak şairane uyanmak gibi
metezori gelişen olaylar zincirine şiirler katmak gibi.
Şiir yerine göre hazdır görece nazdır
gerçekliğe bambaşka karakterler işlemektir şairlik.
Ezelden ebede yanılgılar melodisidir
yangınlar senfonisidir şiir
akıl nefeslendikçe ters yüz çevrilir sözcükler
yola gelir akla takılanlar
dille direnendir şair
ne dilersen dile kapısında dillenendir şiir.
Kurşun kalem sıkıldıkça
özgün yaratılar üzgün okyanusu yarar
tükenmez kalem tükenir
özlemle denizi arar dingin dizeler
yaren yakar kışkırtıcı düşler döşeğini.
Divit kalemin ucunda şiplenir hayat
kıvamlı lacimavi mürekkep göğe damlar
sarı yaprağa düşer ölümsüz mısralar
ölüm ki şaşar ölümsüzlük kusar…
Kusur değil asla şiire yatmak şair uyanmak
Derdo çok zor şairane yatmak şiire uyanmak.
Zorun zoru zorbayla kapışmak
diz boyu ekin tarlasında karga tulumba
güneşli dizeler bile yol iz şaşırır;
Mart başı sonu ölesiye yorgunum
Denizi göresim geldi okyanusları da
Okyanusumun denizini özlemlediğim özgürlüğü de...
Derdo adası şiir denizi şiirsi diyardayım
diyelim ki bir gece yatıp yoksul şairler gibi
sonsuzluğa uyanmak isterim
Denizim bende seni görsün diye…
Tüm ifadeler:
Sen ve Arzu Salık

12 Mart 2025 Çarşamba

BİR MUHTIRADAN ÖTESİ…

 

BİR MUHTIRADAN ÖTESİ…

 

Bu ülkede ekonomi hiç edilince, her on yılda bir devalüasyon, enflasyon, zam, özelleştirme ve kemer sıkma gibi yaptırımlar içeren ekonomik programlar ve istikrar paketleri peşine hemen bir faşist darbe yapılmış. Sivil-resmi bazıları açıktan, çoğu örtülü tarihe geçmiş. Bir yıl evvel dışa bağımlı gelişmenin temellerini atan hükümete 1971 yılında verilen 12 Mart muhtırası da bunlardan biri. Mayınlı tarlayı temizleme görevini üstlenen 12 Mart, bir muhtıradan ötesidir. Resmen askeri-faşist bir darbedir. Askeri rejim ve gölge kabinesi, piyonlaştırılan parlamento binlerce kıyım yapmıştır. Ülkenin yazar çizerinden öğrenci liderlerine uzanan geniş yelpazede acı zirveye tırmandırılmıştır. Yarınların teminatı üç yurtsever genci darağacına yollayarak eski açık hesabı kapatma yoluna gitmiştir. Gizliden ve sinsice bu günleri hazırlamaya ilk adım atılmıştır…

 

Peşine sıralanan her darbeyle yurtseverlerin anası ağlatılmış, ekonominin içine edilmiş, hırlanma ve sızlanma dönemleri ardına umulmadık iktidarlar tahta kurulmuştur. Ülke her batma noktasına geldiği, getirildiği dönemeçlerde, sivil-resmi dayatmalarla darbe borazancılığı yapılmıştır. Böylece kapitalizmin belirgin on yıllar bunalımlarından bu ülke de payına düşeni almıştır. Ekonomik buhranın aşılması için türetilmiş stand-bay anlaşmalarıyla musluklar açılmış, borç para bolluğuna kavuşan ülkede sert ekonomik tedbirler uygulanmıştır. Açık faşizmin denetiminde ve yönetiminde, halk faşizmle sindirilmiştir. Günü kurtarma atraksiyonları dışında bir çivi dahi çakmayan bozuk sistemin ve yanlışlarının faturası halka, halkın öz evlatlarına ödettirilmiştir.

 

Faşist cuntalar her geldiğinde hep aynı modelleri ve yönetimleri uygulamıştır. Önce darbe sonra mide, hepsinde de helal haram birbirine karıştırılmıştır. Çıkışı olmayan labirentin esrarını ve sırrını hiçbir biyografi çözemez sanılmıştır. Oysa bu askeri-faşist darbeler tarihini daima para ve ekonomi belirlemiştir. Modernden Post moderne tüm siyasal arayışların özünde hep kara para, kanlı ve kirli para ve para aklama vardır. Her sivil-askeri darbe sonrası bu değişmez gerçekliktir. Ayrıca benzer askeri-sivil faşist darbeler ve muhtıralar sonunda, ekonomik uçurum büyür, makas açılır. Başa getirilen yarı planlanmış yeni uyduruk, şaşkın iktidarlar yıllarca ülkenin başına bela edilir.

 

Yüz yıldır tarihsel gerçek maalesef böyle; “1946 devalüasyonu İnönü’yü iktidardan etmiş, yerine Menderes geçmiştir. 1950 istikrar tedbirleri Menderes’in başını yemiş, 1960 askeri darbesine zemin oluşturmuştur. Dışa bağımlılığı güncelleyen 1970 devalüasyonu 12 Mart muhtırasını getirmiştir. 1979 yılı 24 Ocak kararları 12 Eylül faşist darbesini getirmiştir. Özellikle sistemi yok etmek pahasına yapılan 5 Nisan, 28 Şubat ve 15 Temmuz öncesi gizli açık yapılan ağır devalüasyonlar umulmadık yıkıcı-yokedici iktidarlara kapı açmıştır…”

 

Bunların hepsinde de dış ticaret açığı cumhuriyet dönemi rekorları kırar. Daima rant ve faiz ekonomisi yeğlenir. Reel sektör harcandığından, üretim dışlandığından ülke yabancı para simsarlarının, politika ajanlarının cirit attığı merkez olur. Devleti yönetenler de yüksek gelir getiren akaretlerini zarar ediyor gerekçesiyle, özelleştirme maskıyla satıp durur. Peydahlanan hazır fırsat kalabalığında faşist darbelerin milyarderleri, bir koyup üç alanlar, köşe dönücülüğü düstur edinenler ve liberalizmin peygamberlerine-kapitalizmin tanrısına tapınanlar kollanır. Bu tapınakçılar lale devri yaşarken, halklar cehennemi yaşar.

 

Bu arada gülün dikeni dost yüreklere batar. Kanatır da kanatır. Darbelerin köklerine inildiğinde resmen kontrolden çıkış görülür. Faşist ideoloji sosyal adaleti öngören düzen kurmaya devamlı engeldir. Kurşun askerler ölüm korkusu yaşadığında, çemberin içinde çanlar çaldığında önce gençlik kuşatılır sonra, sonrası malum atmosfer. Faşizm. Tarihle sabit, ekonomi raydan çıkınca ülke de raydan çıkar ve “yüz metreyi en iyi koşan çocuklar” gözler kırpılmadan ölüme mahkûm edilirler. Karşıyaka’da üç karanfil dost bağına gömülür, Onlar dost yüreğine…

 

Evet, 12 Mart bir muhtıradan çok ötesidir. Yarım akıllı paşalar, 1960 darbesinin diyeti olarak 1970’de üç genci ölüme göndermiştir. Aklı sıra rövanş aldıklarını farz eden muhteremler idam kararını güle oynaya oylamıştır. Oysa o gençlerin “Başları dikti ve hayal ettikleri güzelim dünya için ve tam bağımsız bir ülke için, kendi başlarına sehpaya yürümekten asla çekinmediler. Asla korkmadılar. Asla yılmadılar. Asla baş eğmediler. Asla eğilmediler. Bıraksalar kendi sehpalarını bir vuruşta devireceklerdi…”

 

Çünkü “Asla gelecek hesapları yoktu. Kişisel kaygıları yoktu. Sadece mangal gibi yürekleri ve gencecik umutları vardı. Cesaret ve umutları vardı sadece…”

 

YİNE YER SARSILDI, ZATEN YER GÖK BETON…

  YİNE YER SARSILDI, ZATEN YER GÖK BETON…     Yine yer sarsıldı, Silivri açık denizinde altı nokta iki. Eyvah ki eyvah, zaten yer gök ...