EYLÜLDE
AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…
Eylül ile
özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın
sarısı sihirli değişimdir Eylül, gözleri kırpıştıran. Kızgın lavlara inat bir serin
nefestir. Ölmek de hakeza. Öylesini ol görmeye cihan, kuruluş ve kurtuluştur Eylül, tarihe
damgasını vuran. Ey adalet ve barış çağrıştıran yüce akıl, mangal yüreklere
aşkla dol her Eylül. Karadeniz,
Ege soldan dalgalansın ilk hedef Akdeniz. İleri. İlla ki; aşk, adalet, barış ve
ölüm…
Talihsizlik
bu ya yarım kaldı bir şeyler bir Eylül ortası. Eylülleri aşktan koparan
bulaşıda baş hödük, bir sabaha karşı şeytan düdüğünü öttürdü. Kısa zamanda
kanla yoğuruldu kutsal emaneti hiçe sayış. Değişesi dünyalar ve pembe rüyalar
düşen yaprak misali. Yazılası ne varsa yazıldı hakkında ama hatıra kaldı ucundan
bucağından yaşananlar ile darbe hediyesi. Eylül de eylül, unutturdu alınterini
ve emeği. Aşkı sevdayı. Koparılan gürültü ve doğan patırtıyla loş labirentlerde
yolcusu solcusu, devrimcisi ilericisi, devletçisi demokratı işkenceden
geçirildi. Ve yıllar yılı görmezden gelindi, adalet ve barış. Emanetçi gençliğe
acımadan kıyıldı. Pabuç paşaları, kıytırık ressam kıltoşu ve besleme
piyoncuklar çok yürekler yaktı çok. Şeri şürekası bu garazkar lanetlikler güzelim
eylülleri hiç ettiler. Gel
de sev Eylül’ü, ey sevgili…
Kanları
donduran kirli ve puslu hava, ampirik akıllardan ve pespaye entrikalardan
beslendi. Hatta “Aynı şeyin aynı bağlantılar içinde, aynı durumda olması veya
olmaması olanaklı değildir.” ama oldu ne yazık ki. Hayatın şifresi o malum Eylül’de
değiştirildi. Hayatın mantığı ve felsefesi yakıldı, kutsal şifreler kırıldı. Şifreler
şiftelendi. Şifrelerin can yakıcı, can alıcı hali yıllar yılı güncellendi. Kör karanlığın
ve kof gizemin sırça saltanatı kuruldu. Ortalama yarım ömürden fazla 12 Eylül’ü
ve kirletilen Eylülleri yaşamak, yaşanmazı yaşamak tarihe kazındı. Umut bitti. Ve
yarım kaldı bir şeyler. Gel de sev Eylül’ü, ey sevgili. Aşkla an…
Ondan kelli
her adalet ve barış istendiğinde, inceden Eylül’de gel hikâyesi. Koftirik hikâyelere
kanılmayınca hemen 12 Eylül sopası. Soyka faşistler tezgâhından kalan parmak
uçları sızısı. Ardı arkası kesilmeyen, damla damla akıl yolunu karartan şoklar
sıkıntısı. Envaı çeşit sirenlere karışıp, yeşil ışıklarla geleceği karartan Eylül
akşamları kaygısı. Eylül, yüreklerde eksik yaşanmış mücadele aşkının
manyetosudur çaktıkça çakan. Ey nazlı sevgili, kazanımı sıfır korkudur ebediyen…
Maazallah maziyi
bulandıran martavallar peşi sıra. Gelecekte barış çubuğu tüttürmek zorlaştıkça,
moral değerler sıfırlandıkça, birlik düzen bozgunu. Barış yerine paradoksal emboli,
resmen toplumsal çıldırı. Barış, insanlık tarihinde en çok emek harcanan ve en
çok bedel ödenen değer oysa. Aşkla. Ancak adalet kökünden gelmeyenler, bunu
bilemezler. Bilim yoksunları asla asalete erişemezler. Anca pik ve dip arasında
bocalama durumları. Durun bakalım sizin de sıranız gelecek. Eylüllere doğal
denge kurulacak. Yeryüzü gerçeğidir, barışın önü ve gerisi mutlaka yüksek
gerilimli savaş. Savaşın ardı arkası barış, bir sonrası yine savaş. Maziye inat
maviye uzar gider devleşen aşklar...
Egemen
dünya Eylül meylül takmaz. Başak sürgün verdiğinde, terazi kefeleri birlenir ve
birlikler savaşa sürülür. Açıktan özgürlüğü yok edecek haksızlıklar, hain
işgaller kıyasıya güdümlenir. Yerlisi yabanı kirli paslı günlerde, acıyı bal
eyleyenleri sömürüyü gündemler. Ancak tarihe saplanan bu kitlesel imha planları
uzun vadede tutmaz. Bu paranoit tutku anca umutsuzluğa kapılmış ulusları tam
bağımsızlık sevdasına, ölüm kalım savaşına endeksler. Tıpkı küllerinden
doğuşun, dirilişin, canlanışın ve emperyalizmi 9 Eylül’de denize döküşün
timsali gibi. İç ve dış düşmanları titreten bir güneş çığlığıdır 4 ve 9 Eylül. Ey
sevgili "ya istiklal ya ölüm" güneşe akının özü, dirilişin çekirdeğidir.
Eylül’ü böylesine yaşamış olmak, her an her dakika nasıl da özlemektir özgürlüğü,
pes yani. Aşk bazen işte bu denli uludur. Darbelerden ürküp dur durak bilmez
aşk seli…
Eylül, renkleri
çalınmış tablonun rengi, gölgeler tanrısının tılsımıdır, kara kışa dik dik diklenir.
Yer yüzüne aşkla akan yeminli güneş kızartısıdır. Mavi gözlere dolan belli
belirsiz imbat okşaması ve ana sıcaklığında diriliştir. Yaprak dökümü yaşayan Anadolu,
her Eylül uykulu, hep çilekar. Eylülden kalan alınyazı tortusu, izli mermi. İzmli
direniş. Kutsal isyan. Hayatın içine okuyan, kıytırık ressam tablosuna çalınmış
renkler gerisingeri. Gökkuşağına iade. Değme virtüözleri kıskandıracak mükemmellikte
aşk. Eylül’de aşk. Parçalanmış yürek çöplüğünden güpgüzel mabede yürüyüş ehli. Kutlu
hedef aşk, adalet, barış ve gerekirse ölüm…
Böyle olur
her Eylül başı suskunluğu. Bu kadar susma yeter. Eylül, ebedi hesaplaşma,
hatalardan ders çıkarma, pişmanlık duyma ve özür ayı. Ay kararsa, ölüm gardiyanları
kapıyı çalsa bir daha mı susmak, susmak asla. Çekmecelerde birikmiş, mavi
mürekkep donatılı yazın koleksiyonları gözünden öper Eylül’ü. Aşkla. Mavi
lacivert gözlerde eksilmez yaş, dillerden düşmez yas. Aşkın ve yasın renksiz fotoğrafıdır
Eylül. Sokaklara taşan soluk yüzlerin aşk, devrim ve özgürlük haykırışıdır. Eylül
bazen aşka özlemdir işte…
El heykelli
Ada ve Eylül. Adalılara kıyıda deniz meltemi. Ufukta mavi bir gökyüzü. Deniz şafağına
özdeştir Eylül. Ölümüne sevda. Gel de sevme Eylül’ü, ey sevgili. Aşkla anma…