DERYADA DİBİ DELİK FERİBOT YÜZDÜRMEK…
Hırçın dalgalı kara denizde dibi delik feribot yüzdürmek, fukara avuntusuyla ‘hiçbir şey olmaz, kabaran akköpük sular bize dokunmaz’ hayalidir. Hatta ucuz kahramanlıklarla haybeye cesaretlenmektir. Cahil cesareti deniz deryadır ama tahta, demir ve çelikten ibaret feribot, eğer dipten su almaya başladıysa eninde sonunda yan yatar. İşte bu daima unutturulmak istenendir. Hemde deryada tek başına veya denizde kıyı boyu seyir hali hiç fark etmez. Feribot küpeşteyi saran sert pik dalgalarla dakkasında su küpüne dönüşür. Gecikilmiş tahliyeye başlanır ama hortumlar ve filikalar yetmez. İçerdeki su yarım metreyi bulunca da koca feribot kaşla göz arası batar…
Benzer batış süreçlerinde her kaptan kötü sonu bile göre “endişeye mahal yok, manasız telaşlanmayın bu feribot dünyanın en güçlü, en büyük ve en dayanıklı feribotudur. Küçük bir mesele mevcut, hemen şimdi halledilir…” nakaratını sarfeder. Eğer boş ve yatıştırıcı bu nakile toptan kanılırsa durum an ve an faciaya dönüşür. Defedilemez felaket fırsattan istifade en alttan üste kamaralara doluşur...
Eğrisi doğrusuyla kaptanın üstelemelerini ilahi gerçeklik sayanlar hatta çoğunlukla kaptan bile pik dip sellenişinde feribotu en ilk terkederler. Batan gemiyi en son kaptan terk eder lafı koca bir yalan olarak göğe asılır. Kaçış esnasında ciddi uyarılara hiç kulak verilmez. Hiçbir mantıklı öneri duyulmaz. Sanki bir sendrom vurmuştur akılları, zihinler durur, bedenler eylemsizleşir. Bu zevat için tek eylemlilik canhıraş tahliyeyi bizzat yaşamaktır. Sonra feribotun derin maviye gömülüşünü kara film izlercesine heyecanla izlemektir. Oysa bu öylesine kara bir tablodur ki yürek dayanmaz...
Dahası sudan yatakta yalpalanırken, modern deniz seyahatleri tarihinin asla unutulmaması gereken olağandışı büyük faciaları hiç akla getirilmez. Kiralık akılla okyanusları delen havada, peşpeşe sıralanan geçici psikolojik rahatlama bahaneleriyle biran evvel dibi delik çelikten tabuttan kaçılır. Ama asla kaçış yoktur, buzdan sular kaçakları adeta kutlu sona hazırlar yani ölüme...
Ölümden öte köy yoktur sarmalında sonsuza erişmeye bir kala, feribottaki delik içten dışa yırtılır ve daha da genişler. Yanısıra yumuşak karında bambaşka çatlaklar, sıska gövdede yesyeni delikler oluşur. Mevcut su oranı ortalamanın üzerine tırmanır. Aksuya kirlipaslı makina yağı karışır. Yozyobaz yağcılık çoğalır. Ölümcül yoğunlaşmayla birlikte feribotun dibi, en iç dibi, bordası, güvertesi, perdeleri, üst yapıları takviyeleyen panelleri, profil eksenleri, yani diklemesine neyi varsa artık dik doğrultuda direnemez. İskele sancak, kıç baş, rüzgâr üstü, kapı baca haddinden fazla bulanık suyla dolar. Total su miktarı yükseldikçe tahliye işlemi de zorlaşır. Maddi manevi mukavemet azalır. Dibi delik feribotun yüzebileceği sığ sularda olunsada çark işlemez. Deniz dibi temas yakınlığına geçişle dahi mesele çözülmez. Son tahlilde kurtuluş için karaya oturtma da gerçekleştirilemez. Yani bir kere yan yatmaya görsün, dibi delik feribot dakikalar içinde körkaranlığa batar, saniyesinde gözden kaybolur...
O feribot ki, dünyanın en çetin, en tehlikeli, en akıntılı denizlerinden, görüş mesafesi en kıt buğulu derin sulardan geçip gelmiş olsun hiç farketmez. Tam kara göründüğünde dipten su almaya başlayınca makaralar hızla ileri sarar. Dibi delik feribot sendromu tüm mürettebatı ve deniz yolcusu ahalinin tamamını olmasada bir kısmını etkiler. Karabasan kabusu görenler ve ağır uykudan kalkanlar dışında kimse mantıklı açıklamalar duymak istemez. Duysa da aldırmaz. Çünkü onlara yıllar yılı resmi ünvanlara ve kaptana aşırı güvenme aşılanmıştır. Bütün davranış şekilleri protiplenmiştir. Ancak durum gittikçe daha da ağırlaşıp, ahval gerçekdışı bir boyuta evrilince seyir defterine, "Denizde çok acayip bir fırtına başladı, nuhötesi bir tufandı. Çok talihsiz çarpışmalar, tarifsiz batmalar atlattık. Risklere alışkındık ama bu en beteriydi. Sağ olsunlar bu kez de sayelerinde kurtulduk. Sağız ve minnettarız. Evet zordaydık ama asla başsız değildik, diyebilecek ipsiz sapsızlar bu kez karaya çıkamadılar…” kaydı düşülür.
Zaten kayda değer deniz dibi taramacıların ve kaptanıderya seviyesindekilerin çok iyi bildikleri konu, diplerde yağlı latadan, demirden, çelikten enkazların yattığıdır. Yani kuşkusuz en iyi bilinen, mavi suların en dibinin özellikle de mavi ile karayı birbirine bağlayan boğaz diplerinin irili ufaklı taka filika, bot, feribot, gemi, şilep mezarlığı olduğudur...
Feribotun dibinin delindiği kıyasıya su aldığı bilindiği halde görüntüden, lüks ve şatafattan ödün vermeyen görgüsüzler, boş hayallere kapılanlar ve mevcuda kapılananlar tüm seyir cihazlarını reddederler. Sos içeren ses dalgaları ve dip derinliği ölçümleriyle dalga geçerler. Acı gerçeklerle alay ederler. Yüzeyle mesafeyi ve feribotun yan yatış hızını hesaplayanları düşman ilan ederler. Büyülenmişçesine batışa hala acı reçete yazanları tek kurtarıcı sayarlar. Tüm bu afra tafraya rağmen dibi delik feribotun yan yatmaya geçtiği ve batışa yakınlaştığı görüldüğünde, başlarına gelecekleri hissettiklerinden ilk fırsatta botlara doluşarak feribotu terk ederler...
Sözün özü deryada dibi delik feribot yüzdürme hevesinin kaybedeni yine fakir fukaradır. Asıl batış yine dibi delik feribot yolcusu fakir fukaralaradır. Onlarla birlikte her fırsatta yaklaşan faciaya uyaranlar, felaketlere direnenler de feribotu asla terk etmezler. Hiç gocunmadan birlikte batarlar…
Derya deniz, okyanuslarda ve hırçın dalgalı kara denizde, dibi delik feribot yüzdürme hevesindekilere inat, suya yazılan yazı bir kez daha ufukta belirir, asla aynı gemide değiliz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.