NEREDE LETAFET? NEREDE HİTABET...?
Tam bağımlı hale getirilerek baştan bitirilen devlet, devamla
temsili ve sosyal çerçevede ciddiyetsiz oynamalarla, şaşalı şaibelerle, peş
peşe ucube kararlarla tel tel döküldü. Hele son on yıllarda devlete sızmış veya
sızdırılmış, sızıntı dinci teşkilatlar ve teşkilin tescilli ile devlet aklı hepten
karışık. Ve mevcudun karşıtlarına kallavi cezalar yağdıran bir karanlık dünya
yaratıldı. Şimdi de pespayeleşen bir dille letafet arayışı, ucuz
kitabete dayalı hitabet anlayışı. Devlet adamlığı resmen kayıplarda…
Kayıplarda çünkü dinci elekten geçirilip otomatikleştirilen,
elalem boyutunda elektronikleştirilenlerin devlet adamı seviciliği yarılandı,
seyircisi azaldı. Başı ve gövdesi yaratandan başkasına eğilmezlerin, mevcut
arsız düzeni günü gelip yıkacağı korkusu karanlık salonları, loş koridorları
arşınlıyor. Köşkün sarayın pahalı mozaik taşlarına çarpan tatminsiz dalgaların
sesleri derinden duyuluyor. Hala zamlarla zumlarla üç otuz paraya düşkünlük
dayatılıyor. Oysa emeksiz adamdan sayılmalar düş olmaya yakın, emekli olunca
küçük bir sahil kasabasında küçük hatıraları karalama faslına ise çok uzak.
Küçük güdük anılar ama devlete vebali büyük. Faşizan dinci
tezgâhlarda güdük kafaların uydurmalarıyla uydulaştırılanların, arzuları ve
zayıflıkları, cahil cühelaca ileri sürdükleri, hain planlarının topluma
yansımaları, nice eğerlere, yoğun keşkelere ve partizanca iç edilen değerlere
bedel. Kesin sonucu yerli ve milli boyutta toptan berhava olma hali. Sona yakın
çırpınışlar ve çabalar da nafile. Ne fayda çünkü çaplı ve çaprazlama soruların
yanıtları verildiğinde direkt veya endirekt, dinci teşkilatlanmanın ağa babalarına
ulaşılır. Bu çeteleşmiş köhne dincilik ve dibi başı oynar kadılık, şimdilik edep
yahu serzenişlerini bile suçların şahı sayacak düsturda işlese de her şeyin çetelesi
tutuluyor. Devlete büyük veballer yükleyen hiç gereksiz tavırlanma
ve sivri dille kibirli edalanma hem yakışıksız hem de devlet adamı ayıbı. O
zaman soru şu; Nerede letafet? Nerede hitabet?
Cevabı yok, devlet erkanı mertebesinde çetin dalgalar
ile dalga kıranlar arasında resmen limansızlık, resen imansızlıklar var. Yegâne
amaç sanki ortak aklın kullanılmasını geciktirme, iktidar kaybını bir süre daha
erteleme. Takınılan ürkütücü üslubun zamanla her bir şeyi eriteceğini bekleme.
Malen ve manen yıkımı, kırık dökük dinci hayallerin batışını geciktirme. Uğrulara
uyduruk manzaralar dizme diyarında, mağara ağızlarına denk gelen dev kayaları
aşındırma girişimi…
Ancak tüm eksikler gedikler ortada, anlamsız ve hiç gereksiz
tapınmalar açıktan açık. Jimnastik ehlinden sayılma güncellemesi ayyuka çıkmış,
hırs halis genleri de bozduğundan moral değerler çökmüş. Ancak sessiz çoğunluk
ayılma aşamasında. Gün geçtikçe yerel akımlar genleşiyor. Omurgasız oynaklığın
ulaştığı ciddi boyut, belirsiz kavgalara ve bilinen savaşa savrulmalarda. Bin
bir gizem, binbir temkinsizlik, binbir dert, alınan tek tedbir makamsızlaşmamak…
Cümlesine cevap en üst makamdan; … “Onların öyle
kalpleri vardır ki anlamazlar. Öyle gözleri vardır ki göremezler. Öyle
kulakları vardır ki işitemezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha
şaşkındırlar. İşte bunlar hep o gafillerdir.” …
Gaffe ile gaflet arasında bocalayanlara tek soru; Nerede
letafet? Niçin bu hitabet?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.