ON OCAK GAZETECİLİĞİ...
Nice ocaklar söndü bu uğurda, bu yolda, bu yolculukta. Her şeye rağmen On Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, çalışanına çalışamayanına kutlu olsun...
Kutlu bir iş ama hayata gazeteci olarak devamın en zor günleri. Yerelde başka, genelde bambaşka zorluklar var. Hem başka bir işi lokomotif yapmak gerek geçime ve gazeteciliğe. Hem de gazeteci olup geçimsizlik çıkarmamak gerek. Aslında gazeteci kalmanın tek yolu gazeteciliği yok sayan ve silikleştiren sisteme, sistemli karşı koyabilmek. Zor ama doğrusu bu. Çünkü kimin kayığına binerse onun küreğini çeken gazetecilikle bir yere kadar. Yani Gazeteci, mazeteci olunca bildiğini, düşündüğünü ve gördüğünü açıkça yazmaktan kaçınır. Böylece salt magazinel sansasyon peşinde, sistemin izni ölçüsünde meslek icra edilir. İşte bu yüzden gazeteci, ileride hesabını veremeyeceği karanlık girdaba düşmemelidir...
Belki düş ama gerçek, evrensel gazetecilik ilkeleri doğrultusunda özgür ve çağdaş bir dünya için, o dünyanın kurulması için kalem oynatmak gerek. Bu dördüncü kuvvet olma gereği ama gerçekten yürek işidir. Yani onurlu ve dik duruşlu, kalemi kılıçtan keskin gazetecilik şimdilerde korku tünellerine hapis. Bu tutsaklık vicdan ve adaletten uzaklaşmanın ve gerçek hayattan kopmanın da birebir göstergesi...
Yaşanan öyle bir hal ki, kamuoyunun bilgilenmesi ve aydınlatılması için her türlü şart ve durumda mesai harcamak nafile görülüyor. Yani gazetecilik ocak tüttürmez bir meslek oldu gibi. Elbette gazete şart, gazeteci şart. Böyle söyleniyor ama çalışılabilir ortamlar daralıyor, yetkiler ve yetkinlik kısıtlanıyor. Haliyle görseli göstermiyor, yazılısı da yazmıyor. Gazeteciliğin yerine kalemşörlük modası yaygınlaşıyor. Tek seslilik prim yapıyor. Tek renk dayatılıyor ve çok seslilik tarihe karışıyor...
Yine de bir On Ocağa daha erişmek ve görebilmek güzel. Çünkü gazeteci, her şeye rağmen haber alma hürriyeti başta tüm hakların teminatıdır. Takipçisidir…
O yüzden dip pik arasına hapsolmuş ibretlik durumların tamamına, içinde ayarlı ayrıntılar gizli, ağır edebi, ince eleyip sık dokuyan, belki de karakolda bitecek, bilahare Silivri’ye selam gönderilecek, politik formatta yazılara devam edilecek sanki. Yani tam da yaz gazeteci yaz yılları. Çünkü millet deyim yerindeyse can çekişir halde. Gerçekten gazeteciysen, gel de yazma...
Duymayanlara duyurulur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.