HAYATIN KİTABINI OKUMAK
Bu salt yazılmış olsun diye yazılmış, öylesine bir
önsöz veya son söz değil. Çünkü ilelebet söz de yazı da devam edecek. Hayat öyle
böyle, kitap gibi sürerken, zaman zaman hayatı işgal eden bir nokta var ki çok garip.
Özellikle iş hayatı veya sosyal statü içinde biri, bir yerlere geldiğinde veya
gelme ihtimali doğanda yaşam sanatının ekabirleri anında o biri ile ahbaplıktan
dem vurur. Yakınlık babında saliselik beraberlikler abartılır. Yılların
dostluğu izlenimi verecek kıvamda anekdotlar hararetle harmanlanır. Etraf vay
canına der, etraflıca olmamakla birlikte ister istemez inanır…
Böylesi koşullu inanışların boş olduğu eninde sonunda mutlaka
anlaşılır. Zaten yaş itibariyle tarih olmaya yakınlık her boşluğu hakkınca doldurur.
Doğrudan doğruya yazın yolculuğu ve hayat solculuğu gök kubbeye bir çivi daha
çakar. Ve mesnetsiz meseleler, meymenetsiz marmelatlar üzerinde kafa yorulmaması
gerçeğine tez ulaşılır.
Sağda solda bilinç eksikliği, bilinçaltı hafifliği yaşanırken,
memleket izbeliğe yelken açmışken, millet zifiri kör karanlığa jet hızıyla
koştururken uğraşılacak başka çok şeyin varlığıdır aslolan. Bir kez olsun kendine
haksızlık etmeme hakkını kullanmaktır en temel hak. O yüzden dünyayı salt
kendine ait sananlara, otoriter görüntüye gizlenmiş asalak ve siliklere sarf edilesi
çok laf kalır heybede. Hele haybeye bin yılların kutsal değerlerini komaya
sokanlara, önce kaliteyi bozanlara, evrensel bir derinlik sunmak, özgün bir
tavır geliştirmektir ana gaye. Yaşlı dünya hakkedenlere layıktır bilincine
erişmektir mesele. Bu bilinçle ömür gülistanından güller paylaşılır, yaşam
girdabına düşüp bocalayanlara bile…
Bilinçaltı eksikliklerini, bile bile bilinçsizce
giderenlerin, ahbap çavuş ilişkisine tapanların okuyabileceği kitap değildir
hayatın ruhu adı verilebilecek isimsiz kitap. Çünkü peynir gemisini yüzdürmeye
deniz, laf kalabalığıyla gemiden mutlu inmeye liman bulamayanlar karanlığın
ziftine kazınmış kelimelerle bile ışığa ulaşamaz. Dahası daima çöküş kompleksi
ve tafralanma arasında medcezir yaşayaşayanlar, özgün değerlere özgü, özgür ve bilinçli,
başlar dik, alına kara çalmadan ömür sürmenin önemini de içselleştiremez.
İllaki içten içe doğru bildiğinden bir ömür ayrılmayan,
dürüstlüğünden milim şaşmayan, kafakol ilişkilerine kanmayanlara direnmeyi ve
ayakta kalmayı öngörür hayat kitabının her tümcesi. Zaten düşkünlük çağın
aymazlığına dönüşmüşken, asla tüme varmayacak bilinçaltı ısrarcılığını da reddetmektir
mesele, kendi üslubunca. Tümden yok oluşa götürecek tutarsızlığın ve yersiz
tutkuların, deneysel dürtülerle tarihin bilgisine sunulması çok zordur. Anca hiç
çekinmeden ‘can ağızda, canan yürektedir’ misali kâğıttan gemileri yakanlar, bu
günlere nasıl gelindiğini, her şeyin nasıl ters düz edildiğini çok kolay kronolojik
biçimde sıralar. Ahbaplık batağına batmadan olmadık makam mevki kazanımlarını incelikli
dokundurmalarla eleştirirler. Ve daima bir başka pencere bulup, o pencereden
bakarak gözlem yeteneğini konuştururlar. Kof komutların ayar çektiği dünyada
evrensel derinliği sığlaştıran itaatin getirdiğiyle asla oyalanmazlar.
Hayatın özü sevdalara susamışlığın ana rengini arama
eylemidir. En aykırı serüvenleri yaşamışlığın kutlu sürüklenişiyle, yeniden
yaşam dizaynını belgelemektir hayatın kitabı. Kitabın adı güneşe düşen
gölgelere ateş gülleri savurmaktır. Hayatın içine doğan kutlu ve kutsal
kazanımlar biriktirme yetkinliğinin dışa vurumu ve ispatıdır. Apansız pik
yapmış iğreti komplekslere ve kuralsızlığa, imparatoryal korkuya karşı özgüven
tazelemektir ana teması. Sözün pahalı, hayatın ederi ucuz bir dünyaya ve yaşanan
kör karanlığa imgesel ve simgesel uyarılarla yakın çekim karşı duruş sergileyebilmektir
meselenin özü.
Son tahlilde memleket manzaralarına ışık tutan, uçsuz
bucaksız topraklara keskin ve estetik kaygılı ahbaplık kurgulayan hayatın
kitabından, ileride vay canına dememek için özüne düşeni alabilmektir tüm
mesele. Hayata dair o kitap levhası tarihin güneş alan duvarına çivilenmiş, salt
okunmuş olsun diye okumayacak gerçek ahbaplarını bekliyor.
Hayatın kitabını okumak zor zanaat…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.