DENİZ KIYISINDA BİR ŞENLİK...
Kuyap'lı yazarların desteğiyle şekillenen, deniz kıyısında bir şenlikte, gelecek güzel günlerin habercisi saatlerde okurla buluştuk. Eşsiz buluşmayı soldan dalgalandırmak için kendi çapımızda, elimizden geldiğince, aklımız yettiğince uğraştık. Edibin eylemci tipinde geçen uzun ve sancılı yıllardan sonra, gecikmiş yazarlığımızın eserleriyle dost meclisinde safa durduk. Kitapsever dostlara “Karadeniz Soldan Dalgalanır, Her Eylülde…” ve "Kılıçların Gölgesinde Tanrılar ve Dinler" kitabımızı sunduk. İllaki isteyenlere imzalamak üzere kitap sergisinin ardına kurulduk. Konuklarımızı ağırladık, ağır atmosferi tanımladık, üç beş imzaladık ve yazın dünyamızı takdim ettik. Ziyaretçilerin her biri her yaştan genç, can ile canan veya hayatın yıprattığı dirençli dostlardı. Çekingen ancak korkusuzdular. Onlar var olduğu sürece, beterin beterine dayanılırmış ve Yazarlara karada ölüm yokmuş bir kez daha anladık...
Devlette demokrasinin bin türlü gerekçeyle kurumsallaşamadığı, kitap kokusunun kitap korkusuna dönüştürüldüğü memlekette, engel ve yasak tanımlı dayatmaları tanımayan bu eşsiz buluşmayı gerçekleştirenlere bravo. Bu şenliğin tarafı olmanın gururuyla bir kez daha umutlandık. Tam da Deniz bitti derken, senede bir kere olsa da, beşincisine yetişmiş olmaktan ayrı kıvanç duyduk. Bu kadarı bile yeter de artar, yazar olana dedik...
Hatta bu sayede tırnak arası bir kaç tümceyle yazı dünyasını tırpanlama hazzına eriştik... “ Yazar, Yeryüzünün okyanuslara döküldüğü derin sessizlikte yaşar. Yazmak, Bir yaz mavisi yolculuğudur. Akıl denizinde karakucak yüzmeyle başlayan…
Ve dahi okunmayla biter mavinin en mai tonu. Denizler okyanuslara döküldüğünde, Ok yaydan çıkmıştır artık. Ve yaz döner kara kışa. Baharlar çatışamaz şenliklerle asla.
Ancak yazı dönmez hiç,
Dimdirek direnir..
Yazmak, İlikleri donduran karakışa naziredir aslında.
Zihin denizinde zindansız boğulmayla yüzleşilen. Ve dahi nice yüzler görünmezleşir mainin en mavi fonunda. Gece mavisidir yakamozlarla savrulan. Okyanuslar çöle döndürüldüğünde ise Hayatın içine içine en mükemmellikte yazılar üflenir. Zaten kodlanmış tüm sözler usulca zaman ötesine yolculanır. Ve dahi anlatmaktır mesele evrenin bütün dillerinde, Mavinin en mai halini…
Yazmak, Azar azar yazmamaya mayalandığında ise Ekşir gider artık tüm ekmeklik hamurlar. Önce bir yaz mavisi yolculuğu hayallenir. Sonra var olmak ile yok olmak arasındaki o sihirli çizgide Deniz alabildiğine mavileşir…
Kara yazgıdır o andan itibaren itibarsızlaşan. Ve göğe merdiven dayamak bile çaresizleşir. Yazmak,
Karadenizin ardı arkası kesilmeyen fırtınalarına,
Ege'de yürek hoplatan hoyrat dalgalara dayanmaktır. Ve dahi evrende bir yerlerde var olmaktır hiçten birlenip.
Yazmak odur işte..."
Her şey bir yana yurt insanı bunca derdin arasında, bir yudum kitap sıcaklığı peşinde koşarken onları gözlemlemek bile tarifsiz mutluluk. Bir yazarın özlemle beklediği ve yıllardır aradığı başka ne ola ki. Kitap dostlarıyla, yıldan yıla tazelenen kitap aşkını birlikte yaşamak. İşte böylesine bir arenada, kolay kolay kırılmaz zincirin sessiz sedasız parçası olduk. Bir kez daha anladım ki kitap için atan bu yürekler oldukça bu toplum zincirlenemez...
Zinhar okumak ve yazmak bütün mesele bu. Her yaşamsal eylemin katlanılması gereken dramatik sonuçları olduğu gibi okumanın ve yazmanın da olabilir. Önemli olan hayatın anlamını perçinleyecek doğru silahı seçmek. Aralıksız okumak ve tarih yazmak. Getirilerini ve kazanımlarını hissederek kitap almak, aldığını okumak, sonra biriktirmek ve nihayetinde kütüphane kurmak. İşte en muhteşem tutku budur. Ve elbette yazmak, yazmaya çalışmak da...
Dünyayı yanıltmaya heveslenenlerin aksine, yazmak tutkuların şahıdır. Zor iştir yazmak. Konuşmak için cesaret gerekmez, ama yazmak, acayip cesaret ister. Yozlaşı dünyanın tozuna zerresine sinmiş ise
kelimelerin sihrine kapılanların iki yakası bir araya gelmez hiç. Dünyaya kafa tutmanın, sömürüye ve adaletsizliğe başkaldırının, bozuk düzen var oldukça bitmeyecek kavganın insani ve siyasal yolculuğu belki de böyledir. Yazmak ve yazılmak üzere kurgulanmış bu en disiplinli uğraşı özünde kesintisiz öğretidir. Zaten pek yakında bu gereksiz kin, garez ve aşırı şiddetin politik açıdan pek kar getirmediği görülecek...
Dünden bu güne bu topraklarda nice fuarlar nice şenlikler düzenlenmiştir. Nice kelime emekçileri geçmiş gitmiş, göçmüştür. Onlar hayatın tam ortasında, çılgın devinimin her noktasında var olanlar. Bir güzel anladım ki meğer hepsi, ufka takılı her göz temasında gözlerde tütermiş. Orada burada kendilerini görürlermiş. Kendi kendilerine bakarlarmış. Kendilerini anlamaya çalışırlarmış. Meğer her anlık, göz ucu temas unutulmayacak kalıcı izler bırakırmış...
Yere göğe sığdırılamaz tarihi kırılmalar, siyasi yalpalar yaşanan şu bereketsiz günlerde ömürden tarihi günler yaşadık. Yıllarca sınır tanımayışın armağanı olarak kıldan ince kılıçtan keskin sınırda, bir ömürlük vira nefes çaldık hayattan. Zalim felekle yüzleştik. Solun soluna savrulmuş dalgalanmayla, itaatsiz portreler almanağına adımızı yazdırdık. Ve akıntıya karşı kürek çekmenin zorlukları bir anda bitiverdi sanki...
Meğer kitaba uzanan yolculuk hikâyesi, öylece durup dışarıdan baktığı sanılanların hayata attığı imzaymış. Kitaplara kazınan dipnotlarda uyanışın gizli kodları saklıymış. Ve ezberler bozulmadan görülmezmiş hiç biri. Kalan günleri şimdi başa sarma mevsimi. Çünkü yol ve yolculuk hikâyeleriyle demlenirmiş hayat, geç de olsa öğrendik...
Değer ve anlam çıkmazında bocalandığı gün, yolun sonu görünür ve bilgelik çöker. Salt bilgi kalır elde, ilgi doldurur bellek boşluklarını. Ve yazı doğar, her doğan yazar ama yazar kitap olur. Yazar, Dünyanın bittiği denizin başladığı yerde yaşar. Ve dahi yaşadığınca ağır Yazar...
Deniz kıyısında yerel irade destekli bir şenlikte buluştu Kuyap'lı yazarlar. Okurlar deniz oldu. Gelecek güzel günlerin habercisiydi geceye uzayan saatler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.