SÖZ KONUSU VATAN İSE...
Sözün bittiği yerdir, bugünleri canları pahasına var eden kutlu zaferin yaratıcılarını yad etmemek. Elbette her victorial atılım zafer değildir. Ancak hemen zaferin devamında tam bağımsızlık çerçevesinde, cumhuriyet örgütlenmiş ise o zafer dünya ölçeğinde büyük zaferdir. Tam yüz yıl sonra eş zafer kaçamağına sığınarak, millete verilen sözün başladığı ve bittiği yerleri, "söz konusu vatan ise gerisi..." repliğini üreten ve yedi düveli denize gömen kurucu önderini anmayan hatiplik, sıradan katiplik ve hutbe de hutab demektir...
Aslında fazla görmemek veya eksik farz etmemek lazım çünkü sözün bittiği yerde, yıllar yılı bilinir ve beklenir tavır bu. Zaten suni güce eğilip bükülenlerden, kutlu emaneti koruyamayanlardan, işine gelmeyeni saklayanlardan, gerçekleri olduğundan farklı gösterenlerden, yegane emanete ihanetçilerden başkaca ne beklenir ki. Bu islah olmaz pervasızlara söylenecek tek söz var ve tam yüz yıl önce söylenmiş; "Zafer, imanı ve bağımsızlık inancı güçlü, yürekli insanların kazanımıdır..." Kazara da olsa aksini beklemek hayaldir...
Akla zarar uysallıkla dilini, aklını ve ilmini esarete adamış uydulara söylenecek söz çok ama Adam gibi adam sözü olmalı; "Bu millet her daim bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varoluşunun, daima var olmanın yegane koşulu kabul etmiş, hiç esareti kabullenir mi?"
Kabule kalkışan kabilecilere sözün özü; "Bağımsızlık uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır..." şiarıyla, yaşamı ödül, ölümü hak gören haksız kesilmiş fermanı ceza görmeyen ve kutlu zafere ulaşmayı hedef edinenler, her şart ve koşulda gereğini yapar. İşte yüz yıl sonra bile onlardan korkulmasının ana nedeni bu devrimci irade...
Keskin iradeyi dirilten söz zamanında açıkça söylenmiş; "Bir millet ki, hiç bir dönem hür olmadan yaşamamıştır, zaten yaşayamaz ve ilelebet yaşamayacaktır..." İşte o sözden nasiplenme eğilimidir korkulan.
Bitti denilen bir milletin zafere uzanışını ve tarihe armağanını türlü desiselerle küçümseyenlere ve keşke şöyle veya böyle olaydı da şu kazanaydı zihniyetine gerçek Tek Adam sözü; "Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım." Adamlık köhne bağımlılık ve kuryesel bağışıklık tuzağına düşerek olmaz. Yani adamın dibi olmak, Ademin piri olmak inkar ve inatla derin iç kapışmanın tarafı ve taraftarı olmakla olmaz. Şöyle olur "Biz Barış istiyoruz dediğimiz zaman, tam bağımsızlık dediğimizi herkesin anlaması gerekir..."
Olur olmaz anı cümbüşüyle, cürümü kadar kıt anlayışla herdem hızla gericileşip sonunda düşüşe, çöküşe geçiş perçinlenir. Daha kötüsü; " Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan asla kurtulamaz." büyük semayeye uşaklıktır...
Sürekli eksen kayması yaşayan işbirlikçiler, emperyalizmi denize dökenlere neden düşmandır, büyük muamma. Sanki akıl kuvveti ve zekayla hatta topla tüfekle yenemedikleri ve ilelebet yenemeyecekleri için. Yerli ve milli başlığında içeride dışarıda başka işlere gömülenlerin aklını başına getirecek söz; "Milli benliğini bilmeyen Milletler, başka milletlerin avıdır..." tam yüz yıl önce söylenmiş...
Aklını, dilini ve ilmini esaretten kurtarmak ve kültür emperyalizminden korunmak için kullanmayanlara kürsilik söz ise; "Ülkesinin yüksek istiklâlini korumasını bilen Milletler, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır..." Aksi halde altınboynuza yankısı vuran bahanelerin ışıltısına aldanılır ve bağımsızlık elden uçar gider.
Ancak bu böyle sürmez; "Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler, her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar..." Hatta parselasyon varyasyonlarıyla uğraşan koca devletler bile. Çünkü; "Milli sınırlar içinde vatan bütündür, bölünemez..." o yüzden dik durma dünyasıdır, direnme dünyasıdır, dünya. Bağımsızlık savaşıdır gerçek dünyanın sırrı. Kutsaldır her ulusal kurtuluş mücadelesi. Bu kadersel kolaycılık rotasındakilerin anlayamayacağı bir konudur. Yani dinsel, tinsel ve tensel kapışma mensupları bilemezler, anlayamazlar kutlu zaferin değerini.
Değer bilmezlere ilk ve son söz; "Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır..." bundan gayrısı yalan. Günü kurtarmak için asılsız tefrikalar türetmeye de hiç gerek yok..
Demek ki sözün bittiği yerde bile adlar açıkça anılmadan, yedi düveli denize döken kurucu önderi anmak ve salt kendi sözleriyle kutlu zaferi teferruatlı anlatmak olabiliyormuş.
Her sene bu günlerde sipariş hutbe derdine düşen, nutku tutulmuş, aklı, dili ve ilmi tutsak hatip ve katipler, ömründe bir kere olsun, hiç değilse arapçasından "Nutuk" okumalı.
Eğer Arapça "Nutuk" yoksa mutlaka arapça meali yazılmalı. Bu eşzaferciler inatla başka dilden okumazlar. Okumadan da olmayacağına göre.
Olursa da anca bu kadarı olur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.