PANDOMİMCİYLE YÜZLEŞME...
Kızıl alev denizinde avdım
avdım avlanmadım
aldım alıştım
yandım yatıştım.
Sanki uslandım iki paragraf arası.
Ve ansızın zindan karasına yattım
Arafta sırsıcak sılaya.
Hepsi bu kadar değil elbet
meğer çalınmışım çarşı pazar
zihnin sınırlarını zorlarken ezel ebet,
kendim kendimde değilmişim evet.
Evvel emir benliğimi buldum denizde
duruldum arındım...
Artı her uyanışta bambaşka benlik
eridim yağmacı yangınlarda
tenimde tenin kala kalınca
sandım ki erdim.
Öyle kolay değilmiş meğer
tekrar tekrar kızıl alevlerle yıkandım.
Andım yıkıldı ben yıkıldım
avulandım da akıllanmadım.
Usumda dellenmiş yastık altı mısralar
rüyalarla avundum misli misline
arsız dalgalanmalar otağına kuruldum.
Basit kurgular diyarında
eşyanın tabiatına eşlikçi pandomim koptu...
Aykırılıklarım kaygı duvarına bir adım,
hangi alaşımdı aklımı kurcalayan,
hangi dünya kıvılcımıdır kanımda kıvranan
hepsini bir bir mimleyen pandomimciydi.
Bir türlü çözemedim büyük gizemi
hırçın kavgalar civarından kaçmayı
iki nefes arası illaki tadılan
tanrısallığı
anlayamadım hiç.
Hiç yoktan kavruldum savruldum,
savruk savlara peş peşe saplandım.
Ne aslına taptım
ne de kurgusuna tabiiyim
hürya koptum.
Artık yolu kızıl alev denizine düşen avım.
Emin ol bir senden kopamadım...
Kopunca kopçasız fırtına,
sarınca çolak kollu koruk kasırga,
sessiz yığıntı volkan da patlayınca,
mime pantomime.
Pandoranın kutusuna kilitlendim.
Ve kalmadı iki gözüm,
yalan yanlışa cesaretim.
Pasaklı pandomimciyle yüzleştim,
palas pandıras
kar zerresiyle bütünleştim.
Ar meydanına sürek avıydı yağan
yağma yok ölümsüzlüğe imrendim
yolculuğun tam orta yerinde
mimlendim.
Adım andım yerle yeksan,
yerden göğe yeniden üflendi can
paso buzdan ateşe doğdum.
Önce acayip canım yandı canım,
sonra kendimi sana kattım dayandım dert batağına katlandım.
Bal hurma yumuşağı gibi anılarla,
hummalı uykulara yenik düştüm sonra.
Uykumda yine ayni düş
Aynı düşte
ayni daldan düştüm.
Dünden önce kırıldım
yarından sonra karıldım
ve gün bugün iki gözüm
kendi özüme kaynadım.
Yarınım kalmadı sandım
acayip yanıldım...
Yar kar kış kıyamet
hala ilk aklıma düştüğün günü hatırlarım.
Hangi umarsız ulaşımdı aklımı durduran,
hangi alaca alaşımdı bezgin bedenimi tutuşturan,
hangi kutlu seferdeydi sensizliğe tapınmam
ekini buzdan tırpanla biçer
her şeyi ardın sıra sıralarım.
Sırra kurşun kalem değmiş bir kere
bin oldu hala dengimi ararım.
Arada bir durdum kaldım
hızlısı hazlısı illaki pantomim.
Zehri nar eyledim
binbir çeşit eylemin parolasını parlattım.
Tam yatıştım derken gördüm ki
bire tamamlanamadım.
Birden üçe şart olsun,
şimdi üç dine de hasretim.
Hasletim kuşaktan kuşağa geçmiş,
hatta el değiştirmiş kitaplarda gizli.
Kalmadı iki gözüm başkaca iz miz,
senden zoraki vazgeçtim
tek varlığımı doğaya kattım.
Katıksız ikimizde biliyoruz ki
pandomimci işaret buyurduğundan değil asla,
salt aslı astarı buydu diyebilmek manasına.
Yahut mavi atlasa kanatlanabilmek için.
Evet geç olsa da piştim...
Eğrisi doğrusu yine piştiğimi sandım
soluma yattım iki mısra arası
kesildi soluğum iki gözüm.
Anladım ki uzağım da yakınım da
uzak ara sadece sensin.
Sen kızıl alev denizim
sen yattığım zindan karam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.