ÖLÜ MAVİ…
Tekdüze dalgaların kollarında
horlaması bol güneşin ışıklarında
metazori sığındım ahşap evler adasına.
Sığ bir yaşamı kutsarken aksi şehir
Öldüm mü nedir?
Ölgün esintileri dirilten yaz sıcağında...
Unutalı uzun yıllar var ölü maviyi.
Ölümü gör nedir? aksi şehirlim
görüp göreceğim göreceli
sırf göğüs germelerini arzuluyorum
zevkle yudumladığım sadece sendin demeleri
çok boyutlu kısa durgunluklarını.
Denesem mi yenideni tam buramda yaşarken
buralarda kıskıvrak bedenim.
Meze oldun beynime aksi şehir
durmadan mazi övenlere ziyafet.
Nihayet gönlüm tenhalaştığında
tarzım hislerim darmadağın
sadece gülümsemekle geçmez hayat
yettin canıma yetinmeliksin aksi şehir
tam ölmelik öldürmelik...
Melikem can derdi günlerine takılıyım
melekelerim hareli ışığa yükselirken
son kez sarılmalık adaya darılırım.
Yüreğimi durduruverir yüksek gerilim
Dokuza beş nabız
ömürden elli bilmem kaç.
Gülümü ölü maviye gömdüğüm yaşta
Ölümü görmek nedir?
Ya can bedende toprak olmak
ölesiye öğrenirim...
Toprak adamıyım ben deniz değil
biri ila öteki değil illa her ikisi
güngörmüş acıma duygusuyla karışık.
Sensizliğin sesini dinliyorum
sessizliğin sesiyle inliyorum
ölgün esintilerle örülen duvarlara karşıyım.
Yutuyorum pişmanlıkları sorgulamadan
çepeçevre nakışlı
gönderiler aklımda
yorgun adımlarım adını sayıklıyor sank
gönderdeki albayrak tertemiz
gözlerdeki hüzün deniz mavisi.
Andım aya selam veriyor
yıldızları da selamlıyor ahım
meze oldum sana aksi şehir.
Nabzıma yazdığın sihir belli belirsiz
sinir uçlarımdalığın çok bariz
toprağım asil denizim asi...
Rıhtımda yırtılırken kara duvar
balık kuraklığına teslim aklımın nehri
hava aksırıp duruyor sabahlara kadar.
Ölü maviye paslı çarmıhlar dikiliyor
ve deniz yaşama tutunurken kucağımda
islim üzerindeki masmavi bulutlar ağlıyor.
Kursağımda kaldın aksi şehir.
Sisli anılar dağılır gider ardım sıra
el ele tutuşur ölümlüler önümde
ölümüne selamlaştığım deniz aynı deniz
aynı yitik sevda masallarındaki gibi
gizli koyları elimle koymuşçasına...
Yoksa öldüm mü nedir?
İki arada bir deredeyim
aslımı aslıyı kaybetmişçesine yaslı
baldırından öptüğüm gün kadar capcanlıyım.
Paşalimanında gizlenir Girit ile Midilli
kara sevdalınım aksi şehir
git gidebildiğince en uzağa.
En yakınıma karlı yamaçlar düşür
Üşüyen özüme ölü ozanlar
canıma sivrisinek öpüşlü sevişmeler
kızarmış bedenimin gözüne geç ölümler.
Fena halde bulaşıyorsun kanıma aksi şehir.
Sert lodosun sürüklediği eksik logolardasın
tak ettin canıma kimseler bilmiyor
yanı başımda perperişanlık
aklımı kurcalayan soru peşimde
Öldüm mü nedir?
Beşik örtülü ahşap evler adasında
verandalar yapayalnız suskun
ölümcül sırsıcak esintiler arasında
naz kucağımda bekliyorum.
Yaz kaçaklarına tersyüz anılarda
Deniz ansızın tam göğüs hizamda
yalanlayamadığımsın aksi şehir.
Bir gün dönersem seferden
bin zahmet
önümde uzanırken yekpare mavi cennet
avuçlarıma ağlayacaksın usulca biliyorum.
Biliyorsun son emre kadar sakin
ölü maviyi delirten yaz sıcağında
ölümün kör gözündeyim.
Melaikelerle cebelleşen feleğin çemberinde
doymuşum derin saplantılara.
Beşikten mezara yaşamak buysa eğer
aksi şehri hiç tınmadan
aksi şehirlim varsa yoksa demeden
ahşap evler adasında
viran bir verandada zevkle öleceğim.
Öldüm mü nedir?
Vedam eksik kaldı aksi şehir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.