"İNSAN DOĞASI VE BÜYÜK ÜTOPYA" HAKKINDA
Her ne kadar ilk bakışta bir makale başlığı olarak algılanıyorsa da "İnsan Doğası ve Büyük Ütopya" bir yapıt ismi. Gerçek veya gerçek ötesi yapısallık tavrını temellendiren bir kitap. Hak edene hakkını vermezsek olmaz; gerçekten akademik bir çizgiye oturan, bütüncül anlayış barındıran, bilimsel farkındalığı kutsayan, güncel sentezler de içeren bir eser. Arkadaşım Doğan Karaağaç'ın yeni kitabı "İnsan Doğası ve Büyük Ütopya"...
Yazar, etkili biçimselliği ve bilimsel yansımaları olan, kendi kimliğini de asla saklamayan bir kitaba imza atmış. Baştan sona kendiyle barışık ama çelişik olmayı da içselleştirebilen, insan doğasına ilişkin değerlendirmelerde yok sayılan izlenimleri de gözeten etkili bir çalışma olmuş gerçekten. Kitabın ana teması insanlaşma sürecinin tamamlanamadığına vurgu yapılarak "toplumsal sorunların yanıtı insan doğasında mevcuttur" tezine dayandırılıyor. Ana fikir temkinli yaklaşımlarla ve farklı açılımlarla büyük ütopyaya ulaştıran etkenler ölçütünde bir bir destekleniyor. İşin iyi veya kötü varsayılabilecek yanları da ele alınırken "insan doğasının eğitimle bencillikten ve egosantrik özünden arındırılamayacağı" yaklaşımına ulaşılıyor. Ancak hiç de bencillik ve egosu yüksek özellik yansıtmıyor kitap. Mütavazı görüntülü ama doygun üç bölüme ek olarak sağlıklı toplum için üç öneri boyutunda okurları bilimsel bir yolculuğa çıkarıyor...
Özellikle insanın doğayla ilişkisi toplumsal, biyolojik, psikolojik açılardan analiz edilerek bu kavramsal dinamiğin bilince ve bilinçaltına etkilerine mercek tutuluyor. Yani sonuç itibariyle doğanın kendi yasalarını kurması ve korumasına dönük bir tanıklık atmosferi yaratılıyor. Bunu elbette karşılıklı etkileşime yön veren temel güdülerle, eşyanın tabiatını gözeterek değerlendiriyor yazar. Ayrıca toplum diyalektiği açısından toplumsal zorunlulukların ve insani arayışların önemi vurgulanıyor. Hatta tesadüflerin rolü bile yok sayılmıyor. İnsanın kainattaki zayıf türden nasıl etkin ve en güçlüye evrildiği de insan doğasına, genetiğe ve kodlamalara özgü olduğuna bağlanıyor. Buradan çıkarsamamız insanın yeryüzündeki en özgün canlı fonksiyonu olduğudur. İnsana özgü duyarlıkla elbette sosyalizm ve dünya pratikleri de değerlendiriliyor. Ve hatta Büyük Ütopya açık açık sorgulanıyor.
Bir çok ilki barındıran "İnsan Doğası ve Büyük Ütopya" kitabı yaklaşık yirmi beş üst başlıkta gelişerek, diyalektik çerçevesini de genişletiyor. Boş hayal çevrelerine atıfta bulunulduğunu varsaydığımız çıkışlara ek "Bireylerin çabaları ve üretkenlikleri tarihsel gelişimin ana dinamizmini oluşturur. Bu çalışmalar yapılırken bir takım yaratıcılıklar gelişir. Düşler- düşlemler gelişir. Hayaller kurarız..." diyor yazar.
Kitap, düşler ve düşlemler ikileminde toplumun yeniden dizaynına ilişkin önerilerini ise yönetsel, mülkiyet ve cinsiyet üçgenine oturtuyor. İklimsel kurguları ve tasarımları da çeşitlendiriyor. Bu arada insanlık dünyasına felsefi önderlik yapan filozoflara, buluş ve keşifleriyle ilerlemeyi önceleyen mucit ve kaşiflere bir yandan hakkı teslim ediliyor. Diğer yandan açıkça eleştirmekten de kaçınılmıyor. Bu keskin tavır kitaba özgü bir çıkış olmasının yanı sıra yakın çevresinin de bileceği üzere yazarın oto-portresini de yansıtan bir özellik olarak değerlendirilebilir...
Kitap üst başlıklarla sınırlı bir beyan içeriyor gözükse de yazarın bilgi, inanç ve gözlem katkılarıyla, kendi kitaplarından ciddi alıntılarla derinlik ve sonsuzluk hissi veriyor. Tutkulu ifadeler izlenim yaratıcısı olarak özellikle belirleyici rollerin bypas edilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Tarihsel süreci en baştan bugüne "insan soyunun başlangıçta bencil olmadığı toplumcu olduğu"nun altı çizilerek bencilliğin özel mülkiyetle insan doğasına girdiği ve insanlığı teslim aldığı gerçekliğine açıklık kazandırılıyor. Yani insanlık tarihinin gelişiminin bencilliğin örgütlenmesine koşut olduğu savı yansıtılıyor. Bu kapsamda insan doğasının ben merkezci ekseninin genetik kodlar ve genetik talimatlar sarmalıyla ilişkilendiren yazar bunu yaşam dayatması olarak görüyor.
Bir üst başlıkta kadın doğasını üst akılla ilintilemeden, incelikle irdeleyen ve izah eden kitap anaerkil evrenin, eril dinler, eril iktidarlar ve eril çeşitlemeler yüzünden nasıl geri plana itildiğini gözler önüne seriyor. Resmen suç ortaklığı boyutunda kadın doğasının hiçe sayıldığını asla çekinmeden dile getiriyor. Yazar uzlaşılar ve uzlaşmazlıklarla güçlenen insanın arayış güdüsünün ortaklaşmacı ve paylaşmacı anlayışa ulaşımını sistem ve üretim temelinde izah ediyor. Özellikle dine geniş yer vererek doğadan ve özgürlükten kopuşun gerekçelendirilmesine çalışıyor...
Sonuç itibariyle yazar ve kitabı; insan türü "iddialara, itirazlara ve böbürlenmelere rağmen tek başına bir anlam ifade etmeyen yapıdır" diyerek insan soyuna salt başlıklarını vereceğimiz üç önerisini sunuyor. Başlıbaşına başka bir kitap konusu olabilecek bu önerilerin ilki yeni bir mülkiyet biçimi sonra partisiz anayasal demokrasi modeli ve iradeyi periyodik birliktelik modeli...
Kitabı okuyanlar veya okuyamayanlar olacağından hareketle, aldanma ve aldatma bağlamında "yaşama tutunmak biyolojik, sosyolojik ve psikolojik doğasını yaşatmak için insan soyunu bazı hallere mecbur eden koşullar fazlasıyla mevcuttur" cümlesini aktarmak bu kitap kritiğinin bizim tarafımızdan artı kredisi olsun.
Son tahlilde "İnsan Doğası ve Büyük Ütopya" anlatmak istedikleriyle kredisi yüksek bir kitap. Akademik formda, soyut veya somut dokundurmalarla geniş alanlara ulaşmayı deniyor. Mevcut ve bilinen işleyişlere eleştirel yaklaşımıyla etkili ve güçlü bir deneme. Etkin bir aktarım. İçsel gelişimi ve sosyal değişimi özendiren, olabilirliğini kanıtlayan bir içerikle okurlara açık gönderme. Tabii ki anlayanlar için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.