lodoslara kapılmış balkonlarda
çatı arası üçgen pencerelerde.
Sıkı sevdalar düşer kucağıma
ve unuturum pencere camındaki yansıyı
savlarım sonbahar buğulu eksik şarkıyı...
Katarakt inmiş sanki kaptan seyrime
canımı adadığım dizelerde yüksek gerilim
yani yine hayırsız ada yolcusuyum.
Demek ki el heykelliye çok geç kalmışım
yıllardır boşa seyirtmişim cenikte şenlikte
eli tetikte tek parça.
Fosilleşmiş limanın servis kaçağıyım
rıhtımda selpakçı çelimsiz çocuk
siliyor göz rengimde birikmiş kızıl öfkeyi.
Gözbebeklerimde soyut facia resimleri
tek somut gerçeklik varsa fırtına tufan boran resmigeçidi.
Göremeden gideceğim kim kaldıysa andır kalsın
vazgeçtim zaten sen sen değilsin
ben sende hiç değilim...
Yol yorgunuyum gönül gözü açılmışından
bildiğim sendin sen resmen oydun.
Sessiz bulvarlarda kendince haklı
sessizliğin sesine kara sevdalı.
Seni sana bıraktım ateşin kızı affet
aşkı vedaya bağladım kızıla afet
kurşun başlı harflerle yattım kalktım evet.
Seçilmiş nağmeler yağıyor arnavut kaldırımlara
kastıran ateşli yokuşlara kasvet.
Yapbozlarla resmedilmiş sevgilerde
ölümsüz sevi külliyen yalan
kor pencere zinciri pek yaman.
İncir yaprakları dağlıyor açık yaralarımı
işe yaramaz adamlar kervanında gözcü
kervansaray bunalımlı avlakta sözcüyüm...
Kör karanlıkta ak düşlere dalarken sistem
sana tam uzanacakken kırklı sitem
sönüyor ellerimde sinkaflı istem.
Fermanla kesiliyor derman
bakıyorum da bambaşka bir boyut.
Su gibi akıyor bedenim
suya sonsuza sorgucum.
Gövdem küçülüyor küçülüyor
deniz mavide bir kırmızı noktayım.
Bitmeyen kavganın gülü dikeniyim
daha çok seferler olacak ucu sonu açık.
Bu sefer tam buldum derken
derkenar eski yazıyla kaybediş faslı.
“ …altın külçe aşklar ağlar ağlaşır
hayat ağlaştıkça ağırlaşır.
Bayrak bezinden barınaklarda
çifte çifte mirasım dolaşır.
Çit arkası tek katlı evlerde
külfetli hikayeler depolanır.
Kül rengi ormanların sonsuzluğunda
yükseklerde tümseklerde
sen ve ben özgürlük yoluna yabancı…“
Ağlatır ha ağlatır sonsuzu soluyan sesler
üstüme üstüme tüter bozuk düzen.
Bu derin kucaklaşmalar sarmalıdır
memlekete dair ağıtları arşa yükselten.
Dizeler sımsıkı sağılmış bedenleri savurur
kemikler sızlar sızlar
çatlaklar sımsıcak yeniden kaynaşır.
Doğanım sen yeni dünyaya hamileyken
kara kızlar kıpır kıpır
snoplar sevinçten yerinde duramazken
ben ölürüm ağıtı bağıtı olmadan.
Devasa arenada beyaz elbiseli bir dev
can havliyle koşuşturan
al desenli kravatı evrene açık mesaj
cemali gül danesi
cemre düşer yaşam beklentisi solmadan.
Meğer boyumdan büyük işlere yeltenmişim
demet demet öpücükler patlıyor penceremde.
Dev posterler imzalıyorum
klan boyuna
er geç gelmişsin kutlu davete
gözlerim arıyor içindeki bebeği boşuna...
Bir ateş topu geleceğe düşen
sağırlaştırıcı bir tokat gibi ivecen.
Haytalığın son perdesi salgın hastalık
haydayamıyorum aklımdan geçenleri artık.
Saklanmışsın kuytulara
tutup çıkaramıyorum
dipsizliğimde mavi kelebekler uçuşuyor
aklımda bahar kokulu haleler dolaşıyor.
Sendeliyor ayaklarım laleler dolayında
keyfini süremediğim ne keyifler varmış meğer...
Derdo özgürlük yolunda bir garip yolcuyum
sorma kesin kaçırmışım bir kez daha
ölüm uğruna suçlu Eylül akşamlarını...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.