KİTAP, 'ÇIKMAZ SOKAK'...
Kitaptan bir bölüm, kitabın özü aslında. Çıkmaz Sokak'ın gözü; "...12 Mart öncesi ve sonrası gençlik eylemlerinin önde gelen liderleri, cezaevinde birbirine yüz seksen derece ters görüşleri ile savunabiliyorlar. Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli ve İlkay Demir aynı davada, aynı eylemlerden sorumlu tutularak yargılandılar; bugünse birbirleriyle çok ayrı çizgidedirler..."
12 Mart, faşist cuntası'nın zindanlara kapattığı insanların söylemlerine zıtlıklarına, eylemlerine ciddi eleştiriler getiren Uğur Mumcu, salt 12 Mart ile sınırlamıyor kitabı, bir çok noktaya parmak basıyor.
Bireysel terörizm, Goşizm, Troçkizm, proleter yapı, Maoculuk ve cuntacılığa yatay geçiş irdelenen konular...
Uğur Mumcu kitabında, başta Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli, Mihri Belli, Nahit Tören, İlkay Demir, Orhan Savaşçı ve diğerlerinin görüşlerine, Milli demokratik devrim hakkında tespitlerine yer veriyor. Kitap, fraksiyonel siyasi çatışmanın fikir düzeyinde ayrışmalardan kaynaklandığına vurgu yapıyor. Aynı düşünce ve görüşe sahip olmayanlar, konuyu Sosyalist gençliğin özeleştirisine kadar ilerletiyorlar. Sanki yakalanan ortak nokta bu. Kitap sonlara doğru dava tutanaklarıyla bu gerçekliği tarihe kaydediyor.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için, Mahir Çayan ve arkadaşları 27 Mart 1972’de Ordu Ünye'deki NATO üssünden iki İngiliz, bir Kanadalı'yı kaçırıyorlar. Tokat, Niksar, Kızıldere köyünde diğer arkadaşlarıyla buluşuyorlar. 30 Mart 1972'de düzenlenen askeri bir operasyonla Onlar katlediliyorlar. Biri dışında, Ertuğrul Kürkçü hariç...
Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere'de katledilmesiyle başlayan kitap, röportajlarla ilerliyor. Ertuğrul Kürkçü, sağ kurtulan tek kişi ve olayın tek canlı tanığı. Yakalanması da bir o kadar ilginç. Oğlunun öldüğünü düşünen babası, tabutla beraber gelmiş, ancak kendisine gösterilenin oğlu olmadığını söylemiştir. O kişi Nihat Yılmaz’dır. Kürkçü’nün babası, başı tahrip olmuş kişinin oğluna ait olmadığını, çünkü oğlunun parmak yapısının böyle olmadığını iddia etmiştir. Tekrar yapılan aramada samanlıkta saklanan Ertuğrul Kürkçü yakalanmıştır.
Kitap, olayın resmi belgeleriyle ve Ertuğrul Kürkçü’nün cezaevindeki röportajıyla başlıyor. Ardından Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun başkanlığını yapmış olan Yusuf Küpeli ve Milli Demokratik Devrim düşüncesinin öncüsü Mihri Belli’nin konuşmasıyla devam ediyor. Mihri Belli, Yusuf Küpeli’yi Abdülhamidçi ve Demirelci olmakla suçluyor. Yusuf Küpeli de, Belli’yi gerçeklerden kaçmak, demagoji yapmakla suçluyor. Ayrıca unutulmaktan korkma sorununu asıl Mihri Belli’nin yaşadığını iddia ediyor. Aydınlıkçı'lar adına İlkay Demir’in ifadeleri de ilginç. Demir, dönemin Ecevit Hükümeti’ni Sovyetler Birliği'ne yakınlaşmakla suçluyor. ABD ve Sovyetler Birliği'nden uzak durulmasını, 1970’lerin başındaki maceracılıktan vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor. Karmakarışık kafayla, 12 Mart döneminde ABD'ye selam duranların, artık Sovyetler Birliği’ne selam durduğunu anlatıyor...
Kitap bu isimlere eklenmiş diğet solcu kimliklerin anlattıklarıyla gelişiyor. Zaman içinde birçok ismin birlikte yürünen yoldan koptuğu, farklı yollara sapmışlığı da vurgulanıyor. Hatta tamamen ters ideolojilere savrulmak ve savunmak ve fraksiyonlara bölünmek kitabın gizli ana teması denilebilir. Kitap anca Attila İlhan, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin'den şiirlerle nefes alıyor.
Uğur Mumcu 'Çıkmaz Sokak' ile 'Onlar'ın katli perspektifinde, diğer onların geçmişi değerlendirmesine fırsat tanımış. Tanıkların gözüyle geleceğe ışık tutma iddiasını da kitaplaştırmış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.