UNUTMA KIRILDIK
EY HALKIM
Kırağı kaplamış kör
pencereleri
çerçeveleri camları
kırık sesli huysuz.
Düşmek toprağa, dünyaya
ütülmenin kan rengi
buzlaşan kara gece
beyaz kara boyun eğiyor.
Çıkmaz sokaktan
çıkamayalı sanki asırlar geçmiş
Daha dün ‘Çıkmaz Sokak’larda
kırıldık ey halkım unutma…
Gecelerce kara ize
saplandı bembeyazla sınandı yolculuk
dolambaçlı düşlere
sızdı olağanüstü tuzaklar film buzlandı
yüreklice meydan
okumanın piri ‘yeşil keten parkalı delikanlı’.
Gülhane'de bir
ceviz ağacının altında güle şiirler
ölüm korkulu
değil gönüllü cesaretli can feda anılar.
Son sürat dünya
çapında devrim aşkı mağdurları
çökertti omuzları
ayrılıklara bulanmış tutkulu şarkılar.
Çalap çalkantılı İstanbul
ışıklarını söndürmüş
ızdırap uğursuzluk
umut ‘bir mum ışığı ferahlık’
gülünç acemi bir
evrensellik fışkırıyor kırlardan…
Kar boran kırıldığımızın
resmi gözlerimde söndü
terbiyesiz bir
ayaz öğlenci güneş isyanımı büyüttü.
Başıma düşen
sararmış yapraklar hep deniz kokulu
orman kardeşliğinde
‘bir ağaç gibi tek ve hür’üm coşkulu.
Kantarın tapuzu
kaçtığından cevizlerin gölgesine sığınıyorum
kesik başları
gökyüzünde yaşlı gözlerim pasif eylemci.
Derdo pençesindeyim
içsel yolculukların
dolaşıyorum hayatımı
küflü bir mekanda bedenim zincirli.
Küçük dünyaları
cehenneme çeviren pencereler kapanmış
vakit dünyanın çelik
kilidini özle sözle parçalama vakti.
Direnenlerin didik
didik edilen hayallerine bağlı
kar boran izini
sürmek bir ömür abartısız ihtilal kuşağını.
Bu orman bu deniz
genç yaşta ayrımına vardığım kırılganlık
Gülhane Parkı’na
park eden parkalı burnumda tütüyorsunuz…
Yılmadan anlattım
gezdiğim sokaklara patikalara caddelere
yollar yolcular, inler
insanlar, anam babam aynı portreye tutundu.
Acıyla hissettim
dur duraksız yolculuğu kırıldığımız yılları
mahir bir
tutkuyla ulaşılacağına inanılan utkuyu.
Hayatın içine içine
eden darbeler çarkınıza çarpayım
kırdınız fidanları
bağlarınız bahar görmesin.
Kara bağlamış anaların
kara batmış babaların yüreği kar boran
imha edilmiş isyancı
şarkılar ‘Gülhane’de bir ceviz ağacı’ altında
illa ki ihya derdinde
Yeditepe’yi kuranlar kar mevsiminde.
Son baharım gözlerinin
çağla yeşilinde kızarmış
ateş dudaklarınla
ısınıyorum çağa yorgun dağa yorgun.
Uzak ara ufukta
sahipsiz güneş sessiz Deniz ve keman sesi
dördümüz
buluşuyoruz Ada hayatın kıyısında.
Notaları evrene akmış
sarmaşık bir beste yerde gökte
çatı katı manzaraya
bilinçaltımın silsilesi savrulmuş
gör bak usta ‘marşandoz’
şarkılar hep senin için dinle.
Direnmişim yıllarca
vakti kerati gelmiş sobelenmişim
kırmızıya düşmanlık
kuşatmış şehrazatı şehrimi.
Ben hep o
kızıllığı kıpkırmızılığı sevdim hala arıyorum
imgeler iki yüzlü,
simgeler yıldız damgalı demir yumruk.
Pigmenti bozuk
işbirlikçi pigmeler çarpıklığı koruma içgüdülü
tarihe işaret
buyurma buyruğu göğsümün sol yanında.
Haykırı formunda
parlatıyorum şehir silüetini
şehricanlar takılsın
peşime çam kokan nefesli.
Feri çekilen sol kolumda
kıpkırmızı motto tattoo
gözüm ışık kapısı
eri aklım fakirliğe zengin düşü.
Ummadığım ölçüde baskın
hakimiyeti kınamıyorum
hayat görüyorsun
işte kalbimde kaç devrim saklıyorum…
Kısamadılar
sesimi kıssadan hisse yıllarca bir bir anlattım
‘El heykelli Ada’cık
hepinizi tanıdı kuşlarıyla selam gönderdi.
Kırağı kaplamış
pencerelerin kırık seslilerine benziyorlar
belki de unutmuşumdur
yok unutmam dedi ve ekledi;
‘Kırık bir hikâyeden
kırılmadan çıkış yolu yok sevgili
Unutma
‘Çıkmaz Sokak’larda kırıldık ey halkım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.