TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

19 Ocak 2024 Cuma

‘ÇIKMAZ SOKAK, VURULDUK EY HALKIM...'

 ‘ÇIKMAZ SOKAK, VURULDUK EY HALKIM...'

Kapitalizmin çağdaşlaştırıldığı, emperyalizmin yasallaştırıldığı son yıllarda, yerelde ve genelde gazetecilik zor zanaat. Napolyon'a atfedilen: “Ben üç gazeteden, yüz bin kurşundan korktuğumdan daha fazla korkarım.” sözü ise tüm baskılara, cinayetlere, kıyımlara, suikastlere önsöz niteliğinde. Bu günkü anmayı tescilleyen hain suikast, Ankara Karlı sokakta, karlı bir günde aracına yerleştirilen ‘C4 tipi plastik bomba’ ile. Suikastı üstlenenler ise bugün iktidar erkine ortaklığı tartışılan, İslami hareket cephesi, İBDA-C, Hizbullah ve diğerleri. Söylentilere göre arkalarında MOSSAD, kontrgerilla, derin devlet, SAVAK, CIA ve diğerleri. Vahşi cinayete neden resmi kayıtlara girmese de ‘seri numarası silinmiş silahların, terör örgütlerine ve terörizme aktarıldığı’nın enikonu araştırması. Dahası gizli kalması şart olan ‘girift ve karanlık ilişkileri' deşifre edip, afişe çıkarması. Pikden dipe ‘Bir tuğla çek, yıkılsın duvar. Derin devlet çöksün, altında kim kalırsa kalsın’ denilmesine rağmen, sonuç solda sıfır. Hala faili meçhul bir katliam. Oysa tüm faili meçhullerin ‘faili menşur’ yani failleri bulmak diye bir şey yok ardına sığınılacak. Her şey apaçık. Eğer, failleri bulmak ‘devletin namus borcu’ ise ki her kayıpta nakarat bu, devlet tarafından bu borcun ödenmemesi asıl mesele. Yüz yıldır aynı sorun, halline uğraşan yok…
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kayıtlarına göre, 1909 ila 2022 tarihleri arasında 67 gazeteci cinayete kurban gitmiş. Uğur Mumcu, kronolojik listede 43. sırada. Ancak ilginçtir yüz yıldan fazla zaman diliminde, hatta yükselen terörle anılan ve 12 Eylül faşizmini hazırladığı söylenen 1978, 1979, 1980 yıllarında toplam 8 gazeteci katledilmiş. Ama 1992 de 14, 1993’te 8 gazeteci. Gizliden bu günleri yaratan politik süreç, işte o bela yıllar. Ahmet Taner Kışlalı’nın 1999 yılında katledilişinden bu yana ise 5 gazeteci öldürülmüş. Yani artık gazeteciler, tek tük adli vakalar dışında, siyasi duruşları yüzünden öldürülmüyorlar. Artık gazeteciler iktidar erkiyle hapishanelerde, iktidar emriyle adliye koridorlarında, ölmekten beter süründürülüyorlar.
Dünyaya bir mum ışığı ferahlık sunan Uğur Mumcu 50 yaşında, belki de en verimli çağında katledilene kadar köşe yazıları ve kitaplarıyla salt yaşadığı döneme ışık tutmadı. Tarihe düştüğü her not geleceğe projektör tuttu. Gazetecilikte çığır açan bir yol tuttu. Bilim insanı titizliğiyle çalıştı. On yıllar öncesinden bu günleri tıpatıp gördü. Acı gerçekleri sorguladı. Gerisin geriye akmaya başlayan tarihi o günlerden kestirdi. Tehditlere aldırmadı, canı pahasına ciddi, belgeli kayıtlı uyarılar yaptı. Bağnazlığı ödüllendiren günlerin gelmemesi için, ömrü boyunca etkin mücadele etti.
Elbette bugün bile herkesi derinden etkileyecek, yol gösterecek kitaplar yazdı. Yakın tarihle ilgilenen, az çok kitap dostu olan herkes ilk ağızda Rabıta, Tarikat Siyaset Ticaret, Bir Pulsuz Dilekçe, Devrimci ve Demokrat, Liberal Çiftlik, Sahte Atatürkçülük, Gazipaşa'ya Suikast, Hukuk Devlet Aşiret, Papa Mafya Ağca, Silah Kaçakçılığı ve Terör, Vurulduk Ey Halkım, kitaplarını mutlaka hatırlar. Çoğu okunmuştur. Bunlardan biri de ‘Çıkmaz Sokak’. Değişik yayınevi baskıları var ve 180 ila 200 sayfa civarında. Birinci baskısı 1979 yılında. Açıkça söylemek gerekirse, yaşanan an ve durum tespiti. Hemen 80’lerin başında ‘Çıkmaz Sokak’ kitabını okuyan, sol fraksiyonlarla sıcak bağı bulunanların kolayca içselleştiremediği bir kitap. On yıllar sonra bir genelleme yapmak istemeyiz, ancak bize göre böyleydi diyebiliriz.
Mumcu’nun ‘Çıkmaz Sokak’ kitabı 68 kuşağını irdeliyor. Kızıldere’yi, tek yaşayan tanık Ertuğrul Kürkçü ifadelerinden çıkarsamalarla ele alıyor. Bizzat cezaevi röportajları ve görüşmeleri doğrultusunda, sol şiddet veya şiddet içeren sola özeleştiri babında bakış açısı sunuyor. Sol fraksiyonların, terörizme bulaşma durumunu ve şiddetin Sosyalist Sol ve Marksizm ile bağdaşıp bağdaşmadığını sorguluyor. Kitabın tanıtım paragrafı, kitabın özüne ve okurların gözüne net vurgu.
Bir kitap işte deyip geçilemez, saptaması kesin ve keskin; ‘Sosyalistler için tek yol vardır. O yol, silahla değil, mermi çekirdeği ile değil düşünce ile inançla açılır. Bu yol, düşüncelerle, inançlarla ışıldar ve kitlelere ulaşır. Sosyalizme inanmak, işçi sınıfında bulunmayan düşünce ve eylemler ancak ve ancak Blankizm ve Anarşizmin yol ve yöntemleri olur…’
Kitap, kendine sosyalistim diyenlerin Blanqui’yi öğrenmesine neden oldu. Teoriyi önemsemeden devrimci eylemi merkeze koyan bir düşünür olarak tanınsa da onun amacı pratikte sınanmış bir devrimci teori geliştirmekti. 20. yüzyıl başlarından itibaren devrimcilerin birbirlerine yönelttikleri en büyük suçlamaydı Blankizm. Çünkü Blankizm komploculuk, maceracılık, iktidarın bir azınlık tarafından ele geçirilmesinden ibaret strateji olarak anlaşılıyordu. Kanımca çoğumuz dönem sosyalistleri olarak, bu temelde kızdık Mumcu’ya. Uzun süre her şeyi unuttuk, tıpkı Mumcu’nun ‘Sesleniş’in de ‘Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi’ dizelerine nazire yaparcasına.
Uğur Mumcu için her şey söylendi. ‘Kalpaksız Kuvayı Milliyeci, yiğit gazeteci, emekten, eşitlikten, aydınlanmadan, bağımsızlıktan yana antiemperyalist bir devrimci. Atatürkçülüğün, Cumhuriyet Devrimi’nin yılmaz, yorulmaz, ödünsüz savunucusu. Fikir düşünce sarmalının Büyük düşünürü. Araştırmacı gazeteciliğin en seçkin temsilcisi. Öncü yazar.
Ancak bizzat kendi beyanatı bir başka güzel; ‘Bir insan kendi ülkesinin devrimcisi olmalı. Benim görüşüm bu. Ulusal bağımsız sol! Ben sosyalist eğilimliyim, işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim…’
Mumcu, ‘Çıkmaz Sokak’ bilmecesine, Cumhuriyet Gazetesi’nde 1 şubat 1987 tarihli ‘Bilmece’ adlı köşe yazısıyla yanıt veriyor.
“12 Eylül öncesinde ‘sol fraksiyonların’ dökümünü yapmak oldukça güç bir işti. Hangi fraksiyon, hangisinden çıkmıştı? Kim, kime karşıydı? Kim hangi görüşü savunur, hangi "sloganı" kullanırdı?
Bilmece gibiydi bütün bu işler... 12 Eylül sonrasında buna benzer bir başka "bilmece" ortaya çıktı: Tarikatlar.. Nakşibendiler.. Süleymancılar.. Rufailer.. Cerrahiler.. Kadiriler.. Melâmiler.. Nurcular.. Bu tarikatların bazıları, sağcı siyasal partiler içinde «güçleri oranında temsil» ediliyorlar. Bu tarikatlar neyin nesidirler? Kimin fesidirler? Bunları anlamak, birbirinden ayırt etmek de bir bilim işidir…”
Hala ‘Çıkmaz Sokak’tayız Uğur Mumcu. İlelebet ‘Bir keskin kalem, bir kırık gözlük, Yürekli yiğitlere hatıran olsun. Uğurlar olsun…” Unutmadık seni…
Beğen
Yorum Yap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...