TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

6 Nisan 2024 Cumartesi

BİR SEÇİM DİALOĞU; İMAMOĞLU GELİR, İKTİDAR DÜŞER...

 BİR SEÇİM DİALOĞU; İMAMOĞLU GELİR, İKTİDAR DÜŞER...


Gelmiş geçmiş seçimlere pek benzemeyen, tahminde zorlanılan, oran tutturmada sınıfta kalınan, uzun yıllar sonrası ilk kez mevcut iktidarın yenildiği bir seçim yaşandı. Genel iktidar lafta mağduriyet merkezli itirazlara yeltendi ama tutmadı. Seçim stratejisi tepetaklak oldu. Psikolojik üstünlük ana muhalefete geçti. Yılların monologçu iktidari şaşkın, Zatışahaneleri yorgun. On yıllardan sonra zatıhaneleri suspus, bayramlık ağızla ak pak diyalog arayışı huzursuz. Diğer yanda ana muhalefet partisi için martın sonu bahar olmuş, siyasi iklim yüzünü yaza dönmüş. Bu gidişle tarihe kaydı düşülecek bir seçim daha pek yakında gibi. Hazırından haziruna bir seçim diyaloğu hazır; Hazirana kalmaz İmamoğlu gelir, mevcut iktidar düşer...


Yerelde ve genelde iktidara abone monologçu siyaset zihniyeti bu seçimle çöktü. Azınlığa düştü. Artık rahat manevralar yapamayacak. Geniş katmanlarla dialoğunu geliştiren ana muhalefet ise eğer kazandığı tarihi seçimle başı dönmez ise genelde de iktidar olmaya dönük eylemselliği güncelleyebilir. Kemik oyunu koruyup, trendi lehine çevirebilir. Fark günbegün daha da açılabilir. Yani değişimci ve dönüşümcü politik söylemlerle geniş yelpazede oy kazanımını sürdürür. Siyasal diriliş etkin çalışmalarla ve seçmenin beğenisine sunulan projelerle, sorunsuz desteklenen, programlanan, kurgulanan yeni siyaset açılımıyla gerçekleşebilir.


Yarından tezi yok on yıllarca haksızlığa uğrayan taraf atak olabilir, sürekli iktidar olanlar ise savunmada kalabilir. Bir süre herkes farklı çıkarımlar yapabilir. Ancak iktidar görünüşte sessiz kalarak, yıllardır uyguladığı mağrur ve mağdur siyasetine yeni bir şans aralamak istiyor olabilir. Ancak genel seçimi kazanmak ve oy devşirmek için bu suskunluğunu ilerki günlerde bozacaktır. Önceliği kapmak için eski suni metodunu uygulayabilir. Eş zamanlı çıkışlar ve boyalı reklamlarla etkinleştireceği mağdur siyasetine dönebilir. Bu seçimden sonra bir ivme yakalayabilir mi işte orası muamma...


Bunlara karşılık ana muhalefet seçmenle dialoglarını geliştirdi. Büyük Kurultay sonrası şeffaf ve açık propaganda yaparak, projelere odaklanarak yerel seçim sürecinde takdir topladı.  Seçim stratejisini ve partisinin temel dayanaklarını karmaşaya düşmeden aktardı. Mevcut iktidarın gölgesinde kalmayan performans sergilendi. Siyasi organizasyonlar yoğun emekle ve yığınsal destekle ivmelendi.  Takdir sandığa ciddi oranda yansıdı ve bir anda tersine döndü ibre.  Bundan sonra politikasını kim yaratıcı ögelerle donatırsa, seçmene kim daha iyi götürürse genel iktidarın sahibi olur. Bu yerel seçim bunu gösterdi.


Yirmi küsur yıldır gelenekselleşen seçim trendleri birebir uzlaşılmazların birleştiğini gösterir. Hatta yıllardır doğru kişilik,  siyasi işçilik, politik mükemmellik, tam ilericilik, illa yenilikçilik gibi kavramlara pek rağbet edilmediği görülür. Bu kez milletin hali ortadaydı ve seçim inatla basit olağanüstülüğe kilitlendi. Seçmen hangi çağrışımlardan etkilenip, nasıl somut katkı koyacağını bir kenara bıraktı. Dialoğu keskin, tarifi zor, oranı karışık, kabulü güç bir yüzdeyle bir dönemi kapattı. Yani dinamik siyaset birikimi ve ritmi, on yılların mirası yoz yöntemleri saf dışı bıraktı. Ana muhalefet partisi on yıllardır sürekli seçim kaybediyorken, İktidar Partisi ise kurulduğu günden bu yana yirmiye yakın seçim kazanmışken bu yerel seçim herşeyi tersyüz etti. Şimdi İmamoğlu kazanır, mevcut iktidar da düşüş başlar kanısı ağır basıyor. Yani İmamoğlu gelir, mevcut iktidar düşer, Reis gider dialoğu revaçta...


Kendini her yıl bir, bazen aynı yıl iki seçimle sağlama alan mevcut iktidarın bu kez eli zayıfladı. Blöf çekecek hali de kalmadı. Elbette bu kadar sık seçime gitme alışkanlığından vazgeçmeyecek. Ancak  Mart sonu bir anda işin rengi değişiverdi, Ana Muhalefet Büyükşehirlerin en büyüklerini kazandı. Haritayo kırmızıya boyadı. Genel iktidar hiç beklemediği kayıplarla yüzleşti. Muhalefete gerilemeye hazırlıksız yakalandı. binbir türlü seçim hilesi boşa çıkarıldı. Yüksek siyaset resmi kanaldan seçimleri iptal edemedi. Yerel Parlamentolar kaybedildi, halk yerel demokrasiye ruhsat verdi. Bu atmosferde genel seçim kaçınılmaz. Eğer biraz geç kalınırsa mevcut iktidar daha da sallanacak havası hakim. Havada İmamoğlu rahat kazanır, kolay kazanacak izlenimi var. Dert bu. O yüzden, mevcut iktidar, iktidar düşünü devam ettirmek için seçim kazandıracak monolog peşinde. Yani iki seneye kalmaz genel seçim kapıyı çalabilir. 


Hazırdan haziruna dialog çağrısına bir seçim dialoğu; Hazirana kalmaz İmamoğlu gelir, mevcut iktidar düşer. Kaygı büyük, çıkış için yeni yol haritaları gerek. Geleceğe monolog ise her son yeni bir başlangıç...

ADAM KAYBETTİ, FİTNE FÜCUR FETVACILAR DA KAYBETTİ...

 ADAM KAYBETTİ, FİTNE FÜCUR FETVACILAR DA KAYBETTİ...


Yerel seçime tek cümle kâfi, adam kaybetti ve fitne fücur fetvacılar da kaybetti. Millet bu kez faturayı sırf mevcut iktidara kesti. Yıllarca sinen, sindirilen kitleler en nihayetinde yüzyılı aşan demokrasi geleneğine sahip çıktı. İsraf, şatafat, kibir, ötekileştirme ve ön yargı abidesi adama kaybettirdi. Haliyle fitne fücur fetvacılar da kaybetti. Bir dönem kısmen kapandı. Genel iktidar bir süre büyük kaybı milim kara geçirmek için, özgür iradesi sıfır seçim kurulu atraksiyonlarına başvurur. Ancak yasal çerçevede gereğince direnilirse başta İstanbul’da birkaç ilçe ve Van el yakar, siyaseten çok can yakar. Azgınlaşan milli mafyozolar, yerli yabancı cemaat ve tarikatlar, birleşik milli ve suni dini çevreler, hep kazanan adam ile saray kaybetti, bir kez daha kaybeder... 


Bundan sonra kazara da olsa mütedeyyin mütedebbir, mutaasıp muhafazakâr, hatip hatipli, şakir şakirt seçmen ile iç kapılar dış kapılar, cemaatler tarikatlar, zaviyeler dergahlar, şeyhler şıhlar, hocalar mollalar, meleler melleler, cüppeliler cüppesizler, takkeliler takkesizler, mürşidler müritler, medreseler müderrisler, şalvarlılar sarıklılar, kolay kolay ikna edilemez. İkna edemediler ki on yılların alışıldık siyasi tercihi yerle yeksan oldu. Adam kaybetti, fitne fücur fetvacıların topu kaybetti. Malum iktidar seçimlerin yenilenmesi noktasına bile erişemedi. Başka çare kalmayınca kaos çıkarma dürtüsüyle Van’da olduğu gibi başkanlık gaspı ve hak yeme versiyonu işleme koyuldu. Resmen iktidar ayıbı. Bu ayıp da başka bir kayıp ama formül bu kez tutmaz. Çünkü yine seçim olsa adam yine kaybeder…


Kaybeder çünkü son yıllarda dinsel yapılanmaların yönlendirdiği her kesimde yaşanan psikolojik çöküntü inkâr edilemez bir gerçek. Salt köken siyasetine hapsedilmeye çalışılan kitlelerin, çok şey pahasına mevcut iktidara mesafeli durmayı tercih etmesi de diğer bir gerçek. Buna menfaat bazlı ayrılıklar ve rantsal kaybın getirdiği dağınıklık da eklenince saray çöktü. Bi daha çöker. Bu yüzden iç çöküşe hayıflanılarak, muhalefete küçük dersler verilmeli temelinde Van’da iradeye el koyma girişimi güncellendi. Bu kitleleri açıkça rencide eden bir durumdur, olay farklı yerlere gider. Bu iktidarın seçim kazanması ihtimal dahilinde olmayan bölgelerde bu tarzı benimsemesinin provası. Kitlelerin oylarının rengini yeniden düşünme noktasına getirme uğraşısıdır. Ben benim, sen kimsin, benim dediğim olur dayatmasıdır. Resmen alenen faşizan baskıdır. Faşizme karşı omuz omuza direniş, kaybeden adamı ve kaybeden fitne fücur fetvacıları da kendine getirir.


Getir götürcü aldanma kısım kısım azalınca, adam kaybetti, fitne fücur fetvacıların silsilesi kaybetti ve memleketin düze çıkma umudu yeşerdi. Bu yerel seçim, partili tek adam rejimine, ciddi bir karşı duruş sergiledi. Bu denge unsuru tavır, kısa zamanda önünde durulamaz biçimde tüm memlekete yayılır. Çeyrek asırlık her sıkışmada, millet iradesi seçim kozu ileri sürülerek, tüm seçim zorbalıkları kullanılarak, demokrasiye faşizan müdahalelerle bu günlere gelindi. Parti devletine dönüşüm isyanı, bu seçimde itiraza yol bırakmayacak biçimde sandıkları patlattı. Kendi alternatifini kendi özünden yarattı. Millet haksız, adaletsiz ve dayanaksız gerekçelerle seçimler yenilenir kaygısıyla oy farkını çoğalttı. Sandıklar üzerinden yapılacak manipülasyonları güzelce önledi. Dünyadaki yüz ülkeden daha büyük bir kente belediye başkanı seçimi tüm ülkeyi ayaklandırdı. Tarih elbette kaybedenleri çok olacak bir seçimi kaydetti.  Hep kazanan adam kaybetti, yalaka fitne fücur fetvacıları da kaybetti. Şimdi alıcısı vicdansız siyasal tezgâh Van’da açıldı.


Oysa hiç gerek yok bu antik kuntik işlere. Seçmen adam sen de deyip bizzat liyakatsizi ehliyetsizi, bakanları bakmayanları, kurumu kurulu, valiyi kaymakamı, yeknesağı yesekayı, miti mitilciyi, çalıştayı sayıştayı, Tırtı hırtı, ajansı barajı, teveyi tivitçiyi, tüpçüyü lüpçüyü, gazını gazetesini, icraatı icracısını, badem bürokratları madem teknokratları, hükümeti devleti, özeli tüzeli bir güzel sandığa gömdü. Gömlekçi kayyumcu adam kaybetti, yalaka fitne fücur fetvacıları da kaybetti.


Hülasa millet yerel seçimi kitabın tam ortasından okudu ve hesabı kesti. Kim ne derse desin kesin olan mevcut iktidarın seçimi yerelde ve genelde topyekûn kaybettiğidir. On yıllardan sonra resmen kaybettiler ve bundan böyle kaybetmeye de devam ederler. Adam kaybetti, yalaka fitne fücur fetvacıları da kaybetti. Hile hurda, Van’da oynanan oyun ondan. Atı alan Üsküdar’ı geçti, Türkiye’yi aldı, bu kez oyun tutmayacak…

3 Nisan 2024 Çarşamba

AYAKTOPU OYUNU, AYAĞA DÜŞTÜ…

 AYAKTOPU OYUNU, AYAĞA DÜŞTÜ…

Yurtta sahalarda acil barış ve cihanda sahalarda üstün başarı gerekirken, ayaktopu aciz kırkayaklar yüzünden ayağa düştü. Bu kaosa bağımlı sektör silüetine dönüşüm ve yanlışta ısrar futbola gizliden siyaset bulaştırdı. Belki de derin siyaset, ezeli dostluklar ebediyen zehirlensin, kitleler futbol üzerinden birbirine girsin derdinde. Zamanla yerli de milli de resmen çöktü. Enkazın altında kalması istenen büyük kulüpler tüm kanallar tıkanınca, çıkış stratejilerini yeni hedef arayışlarını akıllıca sorgulamalıydı. Fenerbahche Olağanüstü Genel Kurul’unu toplayarak resmen bunu yaptı. Şimdi sıra diğerlerinde…
Diğer kulüpler ‘Fenerbahche çekilecek’ endişesiyle kurultay sonucunu beklediler. Futbol arenalarında oynanan ayaktopu tiyatrosunun figüranları, kurulda oybirliğiyle alınan dört karara dört köşe oldular. Kendi ardına bakmadan, bak gördünüz ‘çekilemediler’ salvosu yarından tezi yok başlar. Bu iktidar yardakçılarından başka ne beklenir ki, gerçi ‘ligden çekilme’ maddesi geri çekilmeyip, yönetim kuruluna bu yetki de göçerilmeliydi. Delegasyon dünden hazırdı ve her türlü sonuca razıydı. Başkan, haklı olarak birçok alternatif model sundu. Yönetim bu tarihi kararı, işler iyice tersine döner, derinleşen buhranla tepeden inmeci, taklitçi yönetsel mekanizma günü kurtarır ve yeni kavgalara zemin hazırlar düşüncesi ağır bastığından üç aylığına erteledi. Barışçıl düzenek arayışının baştan ayağa zedelenmesi şimdilik önlendi. Bundan sonra en küçük haksızlık sinyalinde, yetki devri çerçevesinde gereği yapılmalıdır. Çünkü dün, 2 Nisan günü bir kez daha karanlığa ‘Fener’ yakıldı…
Son yirmi küsur yıldır ‘Fenerbahche Cumhuriyeti’ne apaçık tipik ve fe tipi benzer operasyonlar çekiliyor. Öncelikle ‘Sarı Kanarya’ merkezli futbol disiplini dizayn edilmeye çalışılıyor. Sonra iki büyükbaş kulüp ile iktidar kurgusu küçükbaş ekiplerin futbolun katline dönük saha içi varyasyonları, masa başı hoyrat atışmaları, berbat sataşmalarının yanı sıra futbol terörü sahada linçe kadar vardırılıyor. Kahraman ‘Çubuklular’ sayesinde ‘Zafere Kaçış’ gerçekleşince, topu ani bir manevrayla mağdur edebiyatına soyunuyorlar. Sakınmadan sahalarda kara gölgeli, dışarıda kavgacı tripler atılıyor. Bu kaypaklık, futbol dışındakileri hatta futbolsevmezleri bile hayrete düşürecek boyutta, gözler önünde sergileniyor. Öyle ki ‘sistemli sistemsizlik’ hiç sıkılmadan adaletsizliği, sportmenliğe aykırılığı, kural dışılığı marifet sayarak, sonuç belirleme alışkanlığıyla adı süper kendi sünepe ligi elinde tutarak mevcudu kadermiş gibi dayatıyor.
Ne yazık ki futbolda kaosu körükleyenler, seçimlerin dip dalgasına kelebek etkisine aldırmayanlar, toplu goygoyculukla bir kaşık suda fırtına koparanlar hatta hakeminden hakimine ödüllendiriliyor.
Ödü koparak ayaktopu dünyasına ‘hükmeden hükümsüzler’ sepet topu, file topu, su topu, sopa topu, yelken kürek, boks güreş toplu topsuz envai çeşit spor dalına emek veren bir kulübü, rakiplerinin kombine biletlisi tavrıyla sindirmeye çalışıyor. Tarihten aldığı güçle sinmez bu takım, ‘Çubuklular’ ayağa kalkar ve dik durur çünkü meşin yuvarlak top oyunlarında kraldır. Onun peşine düşenleri, bir top yirmi iki deli demeden seyreden on milyonlar var oldukça, ‘federasyon’ adını kullanan perakendeci yapılar ya taca çıkar veya toptan aut olur.
Ayaktopu alemi resmen darphane, iyi işletilirse para basar balya balya. Kime ne arsızlığıyla, sana ne ben yönetiyorum havasında, kırk numara kırkayak yönetemezsen, ayaktopunu ayağa düşürürsen bilesin ki ‘Şanlı Fenerbahche’ çıkar topu doksana çakar. Kurtaramazsın topunu, popona takılan ayak takımını. Ayak topu oyunu illet bir temaşa hem çok kolay hem de çok zordur. Ayak oyununda gölge çalım varsa bölge savunması da vardır. Toplu defans toplu hücum zor oyunu bozar. Dahası deniz bitti, oyun bozuldu.
Dün olduğu gibi bugün de sahalara çöken kalkışmacı çetelerin oyunu çözülünce, cinlik hinlik deşifre olunca futbol tarihi yine utanacak. Resmen toplumsal uyum dinamitleniyor hala. Peki bu neyin diyeti. Futbol üzerinden yeni bir kaos çıkarma atraksiyonları kimin çıkarına. Kaos başka hangi enstrümanlarca desteklenecek. Bu eğreti konsorsiyum, ‘her zaman her yerde en büyük Fenerbahche’ sevenleriyle uğraşılamayacağını bilmiyor demek. Bu camia, Feneri yakar ne boyun eğer ne şampiyonluk ne de kupalar uğruna inandığı ilkelerden ufacık taviz verir. Başka hiçbir şey yapılamayacağını görünce itiraz bayraklarını kaldırır. Asla dur durak bilmez. Serüveni devam eden ‘3 Temmuz Kumpası’nda bozuk para gibi adam harcayanlara, kuş kondu misali devlete konuşlananlara, oturduğu yerden atıp tutanlara, hariçten gazel atanlara hiç acımadığı gibi yine acımaz davranır.
Eğer ayaktopu oyunu aciz kırkayaklar yüzünden ayağa düştüyse ‘Fenerbahche ayağa kalkar, Türkiye ayağa kalkar.’ Boğazına çökülen sistem ayağa kalkar ve kurtulur. Kirli ‘siyasetin bulaşmadığı her branşta Fenerbahche her zaman zirveye oynar.’ Fenerli kirli ve kinci gücün emrine girerek yanlış yapanları affetmez, ‘yapılan yanlışları yarına, yapanların yanlarına bırakmaz.’ asla.
Asla ve katiyen çünkü, ‘Fenerbahçe Ata emanetidir.’ Tarihi Olağanüstü Genel Kurul gösterdi ki Fenerbahche ve Fenerbahchliler emanete hıyanet etmez…

1 Nisan 2024 Pazartesi

İSTANBUL’U ALAN, TÜRKİYE’Yİ ALIR…

 

İSTANBUL’U ALAN, TÜRKİYE’Yİ ALIR…

 

Yıllardır ülkenin sırtına saplanmış kör bıçak gibi ‘İstanbul’u almak, Türkiye’yi almaktır’ mizanseniyle avunan mirasyediler bu kez hedefini tutturamadı. Ana muhalefetin mevcut iktidarla yarışı, sınırsız kaynakların sarfı gölgesinde, güç kaynağı yaratmaya çalışan bakanların gölgesinde, görgüsüz tavırlılar gölgesinde, ince düşünceli olmayı bir kenara bırakan devlet erkanı gölgesinde geçti. En paşasından, paçasına el kadar paşalık sıçrayanlar, adam harcamaya dönük güncellemelerle ucuz senaryodan rol çaldılar.  Ancak bu kez pişkince kurumlanarak ‘Atı alan Üsküdar’ı geçer’ replikası sallayıp, kitleleri presleyerek oy istifleyenler yarı yolda dımdızlak kaldılar. Çünkü bu sefer ‘İstanbul’u alan, Üsküdar’ı geçti’ ucuz tarife hitapçıların soluğu kesildi…

 

Yıllar sonra yine yeniden topyekûn sahte orijinallik turlarına çıkıldı. Ortamı geren genel yönetim vazgeçilmezleri, her tiridine tirad sonuna ‘atı alan Üsküdar’ı geçermiş’ salvosu eklemledi. Kepazelik bu kez ‘Ekrem’den döndü. Acı reçeteli ikramlar, çok geç kalınmış olsa da halklar nezdinde reddedildi. İktidar sarhoşu aymazlara, bu seçimde hiç ummadıkları boyutta ‘İstanbul’u alan, Üsküdar’ı geçer’ şaşkınlığı düştü. Geriye 1 Nisan şakası niteliğindeki haritayı kırmızıya boyayan yerel gerçeklik kaldı. Resmi rakamlara göre merkez sol da ‘89 ruhu’ dirildi.  Bal kabağından köşkler ve saraylar lapa oldu, akıllar ürperdi, türetilmiş sihir çöktü.

 

Ana muhalefet Partisi, siyasi yelpazede ‘ortanın solu’nu temsile başladığı günden bu yana ikinci kez yerel seçimlerden birinci çıktı. Siyasi bilincini, teorisi ve pratiğini, ‘Sosyal demokrasinin temel ilkeleri ile ülkenin gerçekleriyle bütünleştirerek, halkın özlem ve gereksinimlerini yanıtlayacak doğrultuda’ yeniledi ve inandırıcı oldu. Yani her şeyin en iyisini halka sunma iradesi ve ‘her şey çok güzel olacak- tam yol ileri’ iddiası sahiplenildi. Kimine göre bu saptama doğruydu ama adaylar yanlı veya yanlıştı. Kimine göre adaylar, partiden çare uman seçmenleri tarihsel sürecin değişmesine ikna edemezdi. Ama hiç de öyle olmadı, ülkenin sola ihtiyacı olduğunu hisseden seçmen, sağın sağa muhalefet ettiği tabloyu şıp diye değiştirdi. Haliyle ‘İstanbul’u alan, Üsküdar’ı geçer’ bağlamında tavır geliştirenleri ‘el heykelli’ dahil yarımadaya gömdü.

 

Şimdi Üsküdar’ı geçenler eğer baş döndüren siyasi havaya kapılmaz da layığını yaparlar ise ilerleyen zamanlarda solun kan kaybedişine tanıklık hepten biter. Aktif siyasette yıllardır süren paramparça tablo dirlenir, birlenir. Ağır koşullar dolayısıyla canından bezmiş katmanlar rahatlar, yenilenme gücüne kavuşur. Gelecekte bunca dağınıklığın ve değer kaybedişin sorumlularından da bir güzel hesap sorulur. O gün gelip çattığında ‘Atı alan Üsküdar’ı geçer’ tekerlemesi sallayanlar, kuyruklarını kurtaracak yeterince bahane üretemez. Yani ‘İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır’ geçer gider…

 

Transit geçişle ‘devlette, toplumda ve siyasette devrim…’ misyonu vizyona girer. Yeni başlangıç ile yeniden doğuşun önü kesilemez. Çünkü siyasi dengelerin ve ekonomik modelin alabildiğine bozulduğu an çağdaş, güçlü ve güven veren sosyal demokrat birikim öncüleri kuruluş ayarlarına döner. Umulanın aksine etkin ve yetkin kadrolarla devrim çizgisine yaklaşılır. Sorumluluk bilinci ve siyasal duyarlılıkla kıyasıya mücadeleye başlar. İçinde devrim ateşini hissedenler ve devrim aşkını söndürmeyenler kurulan saflarda yerini alır. Ve İstanbul’dan başlayarak tam yol ileri, bütün ellerde dönüşüm güncellenir. Arap atını kim alırsa alsın bir kez ‘İstanbul’u alan, Üsküdar’ı geçer’ ve sürekli değişimin ideolojisi pik yapar.

 

Dip dalgası, mevcut sistemi savunanları, var olan değerleri korumayanları vurur. Vurgun ‘sosyal demokrasinin tek ve değişmez bir kaynağı yoktur’ inancından sapanları da hizaya sokar. Nisan Bir itibariyle bahar temizliği için koltuklara oturanlar, başta İstanbul tüm yerel parlamentolarda özlenen demokrasiyi geliştirir. Çağın gerisinde olmaktan kurtulmak ve çağı yakalamak için mevcut iktidara, genel seçimin erkene alınması şartı bastırılır. Siyasetin öncelikli politikası, pentagonvari planlanan üst düzey manevra seçimleri zora sokmadan almaktır. Toplumsal olaylar, sosyo ekonomik kargaşa, siyasal ve kültürel yapı dalgalanmaları, çözüm politikalarını elbette derinden etkiler. Bu etkileşimi yok sayarak, ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ savına sığınmak, sadece ‘atı alan Üsküdar’ı geçer’ diyenlerle yüzleşmeyi geciktirir…

 

O halde yerel istemler doğrultusunda, genel çözüm alternatiflerinin belirlenmesi ve uygulanmasına ilişkin öncelikli hedef programlanmalıdır. Bu doğrultuda, ‘ortaya yürek ve akıl koyup, değişim özlemini kurgulamak, gelenek ve yenileşme arayışını, geçmiş ile geleceği bütünleştirip yansıtacak yapıyı kurmak’ şarttır. Ulusça bu çalkantılı ve zor dönemeçten çıkışın ilk adımıdır, 1 Nisan bahar temizliği. Kabul edilir veya edilmez ama ‘Sosyal demokrasiyi, sosyalizmi ve demokratik sosyalizmi benimseyenler, değişimin ve devrimlerin öncüleri olanlar, gerçek demokrasinin neferleri kalanlar, asla öcü değildir. Büyüdükçe büyüyen tehlikelerin önünü kesebilecek örgütsel dinamiktirler.

 

Tarih yapraklarına kaydı düşüldü bir kere, ikinci yüzyılın ilk yerel seçimi siyasette tersine işleyen ve işletilen ‘Atı alan, Üsküdar’ı geçer’ işgüzarlığını bertaraf etti. Kep düştü kel görüldü. Satıh bellidir ‘İstanbul’u alan Üsküdar’ı geçer ama Türkiye’yi de alır’.  İlla ki ‘o satıh bütün vatandır’…

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...