İSTANBUL’U ALAN, TÜRKİYE’Yİ ALIR…
Yıllardır ülkenin sırtına saplanmış kör bıçak gibi ‘İstanbul’u
almak, Türkiye’yi almaktır’ mizanseniyle avunan mirasyediler bu kez hedefini
tutturamadı. Ana muhalefetin mevcut iktidarla yarışı, sınırsız kaynakların
sarfı gölgesinde, güç kaynağı yaratmaya çalışan bakanların gölgesinde, görgüsüz
tavırlılar gölgesinde, ince düşünceli olmayı bir kenara bırakan devlet erkanı
gölgesinde geçti. En paşasından, paçasına el kadar paşalık sıçrayanlar, adam harcamaya
dönük güncellemelerle ucuz senaryodan rol çaldılar. Ancak bu kez pişkince kurumlanarak ‘Atı alan
Üsküdar’ı geçer’ replikası sallayıp, kitleleri presleyerek oy istifleyenler yarı
yolda dımdızlak kaldılar. Çünkü bu sefer ‘İstanbul’u alan, Üsküdar’ı geçti’
ucuz tarife hitapçıların soluğu kesildi…
Yıllar sonra yine yeniden topyekûn sahte orijinallik turlarına
çıkıldı. Ortamı geren genel yönetim vazgeçilmezleri, her tiridine tirad sonuna ‘atı
alan Üsküdar’ı geçermiş’ salvosu eklemledi. Kepazelik bu kez ‘Ekrem’den döndü.
Acı reçeteli ikramlar, çok geç kalınmış olsa da halklar nezdinde reddedildi. İktidar
sarhoşu aymazlara, bu seçimde hiç ummadıkları boyutta ‘İstanbul’u alan,
Üsküdar’ı geçer’ şaşkınlığı düştü. Geriye 1 Nisan şakası niteliğindeki haritayı
kırmızıya boyayan yerel gerçeklik kaldı. Resmi rakamlara göre merkez sol da ‘89
ruhu’ dirildi. Bal kabağından köşkler ve
saraylar lapa oldu, akıllar ürperdi, türetilmiş sihir çöktü.
Ana muhalefet Partisi, siyasi yelpazede ‘ortanın solu’nu
temsile başladığı günden bu yana ikinci kez yerel seçimlerden birinci çıktı. Siyasi
bilincini, teorisi ve pratiğini, ‘Sosyal demokrasinin temel ilkeleri ile ülkenin
gerçekleriyle bütünleştirerek, halkın özlem ve gereksinimlerini yanıtlayacak doğrultuda’
yeniledi ve inandırıcı oldu. Yani her şeyin en iyisini halka sunma iradesi ve ‘her
şey çok güzel olacak- tam yol ileri’ iddiası sahiplenildi. Kimine göre bu
saptama doğruydu ama adaylar yanlı veya yanlıştı. Kimine göre adaylar, partiden
çare uman seçmenleri tarihsel sürecin değişmesine ikna edemezdi. Ama hiç de
öyle olmadı, ülkenin sola ihtiyacı olduğunu hisseden seçmen, sağın sağa
muhalefet ettiği tabloyu şıp diye değiştirdi. Haliyle ‘İstanbul’u alan,
Üsküdar’ı geçer’ bağlamında tavır geliştirenleri ‘el heykelli’ dahil yarımadaya
gömdü.
Şimdi Üsküdar’ı geçenler eğer baş döndüren siyasi havaya
kapılmaz da layığını yaparlar ise ilerleyen zamanlarda solun kan kaybedişine
tanıklık hepten biter. Aktif siyasette yıllardır süren paramparça tablo dirlenir,
birlenir. Ağır koşullar dolayısıyla canından bezmiş katmanlar rahatlar, yenilenme
gücüne kavuşur. Gelecekte bunca dağınıklığın ve değer kaybedişin
sorumlularından da bir güzel hesap sorulur. O gün gelip çattığında ‘Atı alan Üsküdar’ı
geçer’ tekerlemesi sallayanlar, kuyruklarını kurtaracak yeterince bahane üretemez.
Yani ‘İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır’ geçer gider…
Transit geçişle ‘devlette, toplumda ve siyasette devrim…’
misyonu vizyona girer. Yeni başlangıç ile yeniden doğuşun önü kesilemez. Çünkü
siyasi dengelerin ve ekonomik modelin alabildiğine bozulduğu an çağdaş, güçlü
ve güven veren sosyal demokrat birikim öncüleri kuruluş ayarlarına döner. Umulanın
aksine etkin ve yetkin kadrolarla devrim çizgisine yaklaşılır. Sorumluluk
bilinci ve siyasal duyarlılıkla kıyasıya mücadeleye başlar. İçinde devrim
ateşini hissedenler ve devrim aşkını söndürmeyenler kurulan saflarda yerini
alır. Ve İstanbul’dan başlayarak tam yol ileri, bütün ellerde dönüşüm güncellenir.
Arap atını kim alırsa alsın bir kez ‘İstanbul’u alan,
Üsküdar’ı geçer’ ve sürekli değişimin ideolojisi pik yapar.
Dip dalgası, mevcut sistemi savunanları, var olan değerleri korumayanları
vurur. Vurgun ‘sosyal demokrasinin tek ve değişmez bir kaynağı yoktur’ inancından
sapanları da hizaya sokar. Nisan Bir itibariyle bahar temizliği için koltuklara
oturanlar, başta İstanbul tüm yerel parlamentolarda özlenen demokrasiyi
geliştirir. Çağın gerisinde olmaktan kurtulmak ve çağı yakalamak için mevcut
iktidara, genel seçimin erkene alınması şartı bastırılır. Siyasetin öncelikli
politikası, pentagonvari planlanan üst düzey manevra seçimleri zora sokmadan
almaktır. Toplumsal olaylar, sosyo ekonomik kargaşa, siyasal ve kültürel yapı
dalgalanmaları, çözüm politikalarını elbette derinden etkiler. Bu etkileşimi
yok sayarak, ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ savına
sığınmak, sadece ‘atı alan Üsküdar’ı geçer’ diyenlerle yüzleşmeyi geciktirir…
O halde yerel istemler doğrultusunda, genel çözüm
alternatiflerinin belirlenmesi ve uygulanmasına ilişkin öncelikli hedef programlanmalıdır.
Bu doğrultuda, ‘ortaya yürek ve akıl koyup, değişim özlemini kurgulamak,
gelenek ve yenileşme arayışını, geçmiş ile geleceği bütünleştirip yansıtacak
yapıyı kurmak’ şarttır. Ulusça bu çalkantılı ve zor dönemeçten çıkışın ilk adımıdır,
1 Nisan bahar temizliği. Kabul edilir veya edilmez ama ‘Sosyal demokrasiyi, sosyalizmi
ve demokratik sosyalizmi benimseyenler, değişimin ve devrimlerin öncüleri olanlar,
gerçek demokrasinin neferleri kalanlar, asla öcü değildir. Büyüdükçe büyüyen
tehlikelerin önünü kesebilecek örgütsel dinamiktirler.
Tarih yapraklarına kaydı düşüldü bir kere, ikinci yüzyılın
ilk yerel seçimi siyasette tersine işleyen ve işletilen ‘Atı alan, Üsküdar’ı
geçer’ işgüzarlığını bertaraf etti. Kep düştü kel görüldü. Satıh bellidir ‘İstanbul’u
alan Üsküdar’ı geçer ama Türkiye’yi de alır’. İlla ki ‘o satıh bütün vatandır’…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.