3 MAYIS BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün amacı, basının demokrasiyi korumaktaki rolüne vurgu yapmak, etik gazeteciliği öne çıkarmak ve dünyadaki basına sansür uygulayan ülkelere mesaj vermek. Şu garip ülkede yazılı görsel basın ve yerel basın özgürlüğü yok denilse hiç de yalan olmaz. Çünkü ‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ sıralamasında Türkiye 180 ülke içerisinde 158. Sırada…
İki gün önce Saraçhane meydan muharebesinde, Taksim’e yürümek isteyen işçilerin ve olayları izleyip topluma aktarma görevi üstlenen gazetecilerin önüne polisten duvar örüldü. yoksulluk ve sömürü devam etsin, karşıt sesler kesilsin diye polis, biber gazı sıktı, plastik mermi kullandı. Yetinilmedi; emir vereni meçhul “Basını süpürün” denildi.
Oysa halkın doğru ve özgür haber alma hakkı her şeye değer. Basın öcü değil, öncüdür. Basın, ‘milletin müşterek sesidir. Başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir öncüdür’. Yani basın dünyası dövülesi değil övünülesi, övülesi ve sınırsız özgürleştirilesi bir üst yapı örgütlülüğü.
Bu örgütlülüğün temel taşı basın emekçileri takip ettiğini, gördüğünü, düşündüğünü, bildiğini, kaynaklı belgeli ve özgürce yazar. Kalemine zincir vurulsa da korkmadan, ciddiyetle ve samimiyetle yazar. Tek başına yapayalnız kalsa da çekinmeden, ürkmeden haber kovalar. Kovuşturmalardan yılmaz. Ayakta kalmak adına çetin mücadeleler verir. Çünkü Ata’dan beridir iyi bilir; "Fikirler cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez."
Bugün 3 Mayıs dünya basın özgürlüğü günü. On yıllardır bu memlekete uğramadı, uğramaz. Teğet geçer. Sıradan günlerden bir gün olarak geçiştirilir. Bugün belki birleşmiş dünya için önemli gün ama bazı ülkelere göre değil. Belki de bir farkındalık günü. Farkına varılmayınca da dünya sıralamasında sonlarda kalınır tabii. On yıllardır resmen tam o vaziyette…
Doğrusu son yıllarda basın sansür yemiş, basın emekçileri, olmadığı kadar baskı görmüş. Baskı yetmemiş tutuklanmış. Hapsedilmiş. İşten atılmış. İşsiz kalmış. Haber kovalamış azarlanmış. Darba uğramış. Sansürlenmiş. Maddi manevi şiddet görmüş. Hiddete maruz kalmış. Eften püften nedenlerle gözaltına alınmış. Cezalandırılmış. Ve an itibariyle artık yazamıyor olmuş. Yazsa da yazmasa da zaten vatan haini görülmüş. Yani bilinçli manevralarla, bilerek ve isteyerek dördüncü kuvvetin beli kırılmış. Basında klas durum, yerli ve milli duruş, iktidarın dayattığı ölçüde yerli yerindelik...
Bu kafayla sona kalan dona kalır. İfade ve basın özgürlüğü tırpanladıkça, tehdit ve baskı devam ettikçe, dinci faşizan eğilimli bu tarihsel süreç kimselere mutlu gelecek sunamaz. Çünkü basın demokratik denge ve en doğru denetleme mekanizmasıdır. Anayasal düzenin destekçisidir ve güvencesidir. Hürdür, bağımsızdır, müstakildir, özgürdür, özgündür. Ve öyle kalmalıdır.
Şu fakir memlekette bugün çoğunluk basın iktidar yanlısı. Hükümet kontrolünde, boyun eğmişlik. Siyasal erkin ve sermayedar gücün güdümünde siyasallaşma. İktidarın sopasına dönüşmüşlük. Sözde sınırsız özgürlük ama itibar sıfır. Kalem satıldıkça prestij kaybedilmiş…
Basın özgürlüğünden söz etmek bile suç. İktidar muhalifi görülen mevcut azınlığa ve ekonomik krizle boğuşan basın, yerel basın çaresizliğin dip noktasında. Sade özgürlük yetmez, belki de istenen bu. Güdümlü çoğunluk ise pik yapmış ve yapay huzurlu. Peki yarın? bu yağmacı düzen yıkıldığında neme lazım, kime lazım basınını çark etmeler de kurtaramaz. İşte o zaman o zatlara da lazım basın özgürlüğü…
Mevcut iktidar ülkenin yeni, ‘sivil, demokratik, özgürlükçü ve kapsayıcı’ bir Anayasa’ya ihtiyacı olduğunu söyleyip yandaş devşirirken, “ Basını Süpürün” feveranı ve bu kolluk zaafı ne perhiz ne lahana turşusu. Şu Garip memlekette özgürlük denildiğinde, on yıllardır hep utanç tablosu. Basın ve yerel basın özgürlüğü için akıl ve beden sağlığı nedeniyle yapılabilecek tek değerlendirme; "Yorum yok..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.