DEVRİMCİLER DE ÖLÜR; DEVRİMCİ GİBİ DENİZ GİBİ…
Cılız serçe yavruları bile ağlaşır, yüreğindeki kanayan yaraya
tuz ve deniz suyu basmış analara, bacılara ve bir çınar gibi ayakta ölen
babalara…
Günahlar ve sevaplar dibe vurunca, tüm yollar denizlere çıkınca
ağrır durur boyuna kafanın içi ve acıdan tekler kalpler. Ve geriye vasiyetler
kalır. Vasiyetler tek sayfalık aceleye gelmiş mektuplar olsa da o anda akla
gelenler alabildiğine özlüdür, rotası bellidir ve en küçük kardeşe emanetler
tarihe yolculuğun en ciddi tanıklığı ve yol haritasıdır. Acı olur geleceğe; ‘Mektup
elinize geçtiğinde ben...’
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi…
Yiğitler yiğidi, devrim inancının dev adamı Rodrigo’nun gitar
konçertosu aşığı, demli çaya katık eder bütün sevdalarını. Ama geleceği
göremeyecek olsa da bilse de hasretini ve prangaları umutla nakleder not
defterine. Dudağında ilk ve son kırmızı uçlu sigara, kulağa çalınan o ünlü
konçerto ile sanki mutluluk giderayak gelmiş kapıya dayanmıştır. Bir mısra
boyudur o sehpaya yürümek ve onlar için hayat macerası asla sonlanmaz sürer,
sürer gider.
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi ama…
Ellerinde hiç doğmayacak, doğmasına doğurmasına izin verilmemiş
bebeksi kalp atışları ile ipeksi bir sıcaklık kalır. İşte yalanlar cehenneminde
yanmak, yakılmak budur. Cennete yazılmak ise hilali çıplak görmekle
orantılıdır. Yıldızları kral görmek, kralları yıldızlaştırmak devrimcilerin
insan yanına sığmaz. Devrimcilik kralı çıplak görmektir ve âlemlerin yılanına
zehirlenmemektir. Ve denizler, yalanlar korusunda korumasız dolaşır, yiğitçe ve
dürüstçe. Devrimciler de.
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi ama ebediyen…
Düşlere dolanan denizin en karasını boylamaktır bazen hayatın
realitesi. Yol belli yolcular belli iken o fena gidişe dur diyebilmektir
yılmadan ve korkmadan. Dosdoğru ve yalansız, talanlar cennetinde darlanmaktır
yiğitçe. Dolanlar değirmeninde öğütülmekten ise hilafsız âlemlerin kralına yeri
geldiğinde kafa tutmaktır, Karşıyakalılıktır devrimcilik. Hilali çırçıplak
yıldızları devrim görmektir ipek yumuşaklığında. İşte dilimi yutarım ama
dilsizliğimi bile haykırırım yürekliliğidir devrimcilik ve Deniz gibi olmasa da
devrimci olmak da vardır hayatta. En zalim baskılara asilce başkaldırıp,
asiliği ayni torbadaki kurada çekebilmektir devrimcilik. Mecliste her çekilen
kurayı Kurandan sayıp zırlamamaktır devrimcilik. Tarihte ilk ve son yıkılmış ve
yakılmış biz olmayacağız deyip yürümektir denizin en dayanılmaz sıcağına. Tek
tabanca kalmaktır devrimcilik.
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi ama ebediyen
yaşarlar…
Suçludur devrimciler ve de devrim. Evet suçludurlar. Falan filanlarla
geçen ömürlerin törpüsü olmaktır tek suçları. Yangından mal kaçırırcasına karar
verip yağlı ilmeğe sığınanlara, suçsuzluğa ve ara deyişlere ket vuranlara,
devrimci bir nazar, kaş göz karartmaktır büyük suç. Oysa yakasından tutulan
hayata tutunmak, en derin uykulardan kalkıp uyanıp öğrenilendir devrim. Tek ve
en büyük suç budur, devrime inanmak. Bildiğimi bilirim, bilmediğimi bilmek
isterim ve öğrendikçe hesap sorarım yalnızlığıdır devrim suçu ve devrimcilerin
suçu.
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi ama ebediyen
yaşarlar tümü…
Denizin kara sıcak, sımsıcak dalgalarında ninnilenmek veya
cahilim öğret bana demeden pişkinlikle öğrenip, yağmalanmak da var hayatta.
Hayatını denizin en derin mavisinde geçirmek de var. Pirini, birimini,
himmetini, methiyeler düzmeden nursuz nimetsiz sabahlara, ak sulara devrim
adına haykırmak da var hayatta. Denizin en derin karasında ay gibi güneş gibi
parlamak da var hayatta, Deniz gibi.
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi ama ebediyen
yaşarlar tümü tüm…
En derin mavilerde en kör kuyularda kalıp, ‘bir deli bir kuyuya
bir taş atar, bin akıllı çıkaramaz’ vecizine inanmamaktır işin aslı. Bir ölüp
bin, bin ölüp sonsuza doğmaktır işin özü. Ulaş’ılan menzilde Aslan’ca davranıp,
naçarlığa direnmektir İnan’çla işin gerçeği. Kütüphaneler dolusu öğüdü bir
sayfa mektuba, bir gitar konçertosundaki o küçücük ama eşsiz tınıya, ‘uzun ince
bir yol’u yüz metrelik sonsuz bir maratona, Mahir’ce sığdırabilmektir işin
değeri. Selam olsun Kara Deniz’in soldan dalgalanışına, o ve onlara, o en
değerlilere…
Devrimciler de ölür; devrimci gibi, Deniz gibi ama ebediyen
yaşarlar tümü, tüm devrimlerde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.