SÜTLÜ KAHVE
Peynelmilel Pederpan, peykesi pederane parapaj, peyda çiya
çiya çığlık. İbrişim kuşaklı birinci uşak Pederpan. Heder edilen hayatlara
‘enel hak minel aşk’ peyderpey öyküler yükleyen Çolpan. Anlatayım da duyun işin
aslını astarını, bir bileni kim kaldı ki benden başka diyerek en eski
dostlardan ‘bal kuşunun intikamını’ ballandıran. Pederpan’a göre akıl akar,
gözler kayar, yürek sızlar, çifte sırım öykülerin gölgesinde bir fincan sütlü
kahve iyi gider. Şekersiz veya bol tatlı, asla orta kararı yok, tam uçlarda.
Lafın ucuna ekler, iyi bilirim Asmalımescit’te sütlü kahve içince kalp krizi
geçiren adamı der. Ayası yaban, yaftası hareli, ‘Pembe İncili Kaftan’ı güveli
figüran. Elbette öze göze, saza söze ve sicim gibi yazıya güvenmek lazım.
Mevzuu ‘diyet’ ve masumiyet. Hususi malumat, Sıraselviler’li sırça köşk
madamdan. Peynelmilel rivayet, vaktiyle bir deniz yolculuğu tanışıklığı. Yol
Denizin Kara’sından Marmara’ya. Taflan marmelatı, fındık ezmesi taşıyan
vapurla. Yolculuk mutedil dalgalı denizde iki günlük. Hava muhalefeti varsa
taşı toprağı altın şehre dört gün…
Pederpan deyişiyle para pangnot yerine ful pul, damga pulu,
posta pulu artı devlet bonosu geçen yıllar. Kapak atılan liman, halat merdivenlerle
inilen Tophane. Merdivenlerinde yatılan Haydarpaşa Garı. Kaçak saçak uyunan
Topkapı mezarlığı. Sonrası eksik aksak, akilane tek göz hane. Ergenlere
‘Asitane’de erime dönemi. Zamanın asilere, asillere girizgâhı aşırı izaha gebe.
Çat patlasın çal oynasın, çat kapı gelenlere yazı kışı tek iş, ‘Kırkayak
Lastik’ fabrikası. Mevcuda saat ücretli, fazladan mesai düzenekli. Keskin
havadan kapılan, çetin hayat mikrobu. Tedavi-siz zannedilen dünya gailesi.
Kuzeyden kalma deniz alışkanlığı baki. Bitmeyen muhabbet, usanç abidesi kara
humuslu toprakla haşır neşirlik. Keyfin daniskası dostun dosta kurnazlığı,
düşmana kusursuzluk. Bilahare öğrenilen tavuklu şehriye çorbası. Bu afakan,
düşman başına atakan günlerde, iki elim yakanda huzursuzluğu. Çapı adam boyu,
dökme taş borular denize her gün likit atık salıyor. Atık katık uğursuzluğu
kan, kara lastik kokuyor. Namı değmez sıralı saralı askeri müdahaleler,
hanelere zehir zıkkım yalnızlık aşılıyor. Arafta çalınıyor taş plaklar. Herkes
mucize bekliyor.
Ballı mucize Rumeli
Hisarı ötesinde, Bebek Belediye Gazinosu sah-nesinde. Şakıyan yarı çıplak
dilberler, oynak kıvrak çengiler, masalarda kellifelli efendiler. Sahil boyu
sıralanmış tektekçilerde küçük kara balıklar. Perperişan kılıklar, kılçıksız
görüyorlar şişenin dibini. Şekilden şekil şakülsüz, ipsiz kuşaksız yangebez
yaratıklar erketede. Çamlıbel’ler tutulmuş, herkes ‘Han Duvarları’ yağızı.
Mucizevi rastlaşmalar cana can katar…
Gizem dünyası işte, belki hiçbiri yaşamadı. Ama öykü gerçek.
Öyküye sızmış düşgün hallerin encamı orijinal. Orijiniyle oynanmış ama
yaşanmış, yaşatılmış, yaşayan bir öykü, başı sonu yok. Girizgaha notu
düşülmeyen başkaları da var sırasını bekleyen. Hur hurafe inananlar otağında,
pişmiş aşa su katmak değil iş, başka zaviyeden bakmak haya-ta. Bahse değer
bulunanlar birbirine benzer. Mutlaka birileri bu hususi niyeti kaşır ve okkanın
altına girenler iki arada bir derede bu hassas yazı-ta karışır. Hokkanın kapağı
açılır ve Pederpan öyküyü biçimli hale sokar. Peynelmilellik bu kadar.
Anlatıcısı ve dinleyeni bol muammalar…
Sütlü kahve aralara serpiştirilince, arayan herkes bir eksik
bir fazla kendini öyküde bulur. Bir kahvenin kırk yıl hatırı var. Yaşanan veya
transit geçilen kirlenmişlik, halt etmişlik ve halt yemişlik başka öykülerin
kanırtmaç hesabı. Üzgü üzengisinde hayatın cilvesi. Allah'ın mahluğu diye biten
ne facialar var. Bulaşıklara bulaşmaya gör, önü sonu belli, ele mutlaka kan
değer. Kapanırsın el heykelli adaya, ere yiğitlik katan özel kokuyu arar, aşk
kokusunu ustaca ayıklarsın. Uçup havaya karışma-dan, bahar tazeliğindeki yazı
kışa çevirmeden kesin hesaplaşmanın tadı damakta kalır. Ağız tadını bozanlar,
ipe un serenler, serden geçenler mimlenir. Çıplak akıl asla yalana eğilmez,
konu nereye varacak bilir. Bilgelik nice cahal cadolozları ve mostralık
molozları çetin günlerin beklediğini göstermektir. Kök hücrelere dek
hırpalanışın hırsıyla tek el atış, iş tamam. Avantacılar temel varlıkları
vantuzladığından beri ‘ben derdimi kimselere söyleyemedim.’ Hatta ‘Dedem Korkut
Hikâyeleri’ bile korkutur, geceleri kendi başına ağırlayan öykücüyü…
El heykelli’de ‘öykülerin gölgesinde sütlü kahve’ içince
kalp krizi geçirmeyen adamı ve güveli ‘Pembe İncili Kaftan’ı giyen madamı aynı
masada görünce Peynelmilel Pederpan öykülere son noktayı koydu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.