TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

16 Temmuz 2024 Salı

TEŞEKKÜRLER ADA, TEŞEKKÜRLER EL HEYKELLİ ADALILAR!

 

TEŞEKKÜRLER ADA, TEŞEKKÜRLER EL HEYKELLİ ADALILAR!

 

Şu artık yeter gari Temmuz sıcağında, denizden kopan ılık bir esinti esnetiyor Ada sahilini. Meydanda bir kuru kalabalık kasım kasım kasılıyor. Topu ‘kitapsız’ soluklanmaya ve solmaya hevesli sanki sergilenen binbir çeşit kitapların yüzüne bakan yok. Kapışmaya namzet Adalı yazarlara şöyle bir nazar ediliyor. Bu arada yalandan ‘memleket kurtulmuş’ tragedyası gediklileri boy gösteriyor. Bir yanda kılı kırk yaran incelikle, uyarına nasıl söylenir ‘uyumsuzluğu’ kılıçların gölgesinde yazanlar. Diğer yanda zerre zümre kaderine boşluk yazılanlar. Gerçekte olanları veya olayların gerçeğini umursamadan, ummadıkları bir anda yeni kalkışmalar hortlayacak korkusu duyanlar. İç bayıltan hamur kokusu alanlar, aman canım hortlarsa hortlasın biz lokma ve meşrubat kuyruğuna girelim telaşına kapılanlar. Panayırlık lokma girişkenleri internasyonal bir çeşni sunuyor tedbirli temaşaya. Teşekkürler Ada, teşekkürler Adalılar anladınız siz ne söylemek istediğimi…

 

Vatan millet adına izlenimi verilmeye çalışılan, bir buçuk saat zor dayanılan hengâme, siyasetin ana gemisinin çoktan teklediği, dibinin iyice delindiğini bizzat tescilliyor. Bizimki resmen annaklamak, anılara tortu katmak. Yirmi küsur yıllık hayat bilmecesinde kareleri karartanların, bir geceyle zor aklanacağını veya artık aklanamadığını az buçuk görmek. Anıların tozlu raflarında kalacak balkon pozlarını postalamak. Mesele postalların izinde tarihe kara leke davudi şişinmelerin, eline som altın koz verilenlerin, yüksünmeden tam gaz gazlayanların mesajının nereye gittiğini sorgulamak. Sorma gitsin topuna Babil surları demek. Yerel genel intiba, iktidarın iktidardan sayılmazlığına ramak kalmış gibi. İllaki intibah. Millet ar damarı çatlamış ak sayıklamalara, her fırsatı bol kepçe yandaşlarına harcayanlara yeni bir fırsat tanımaz sanki. Temmuz karanlığında ruhu terki diyar edenlere yazık gerçekten. Ne uğrunaymış tüm çaba, iktidar nerdeyse çakılmaya yüz tutmuşken çok geç anlaşıldı. Bu temmuz kızgınlığında savaşkan nutuklar kurtarmaz malum zevatı. Teşekkürler Ada, ‘El Heykelli Ada’lılar neyi söylemek istediğimi anladınız siz…

 

El heykelli Ada’nın lafazan siyaset tellallarına aldırmayan adalıları, meydanı ve ikram kuyruklarını yabancılara ve gurbetçilere bıraktınız. Yerli yabancı turistlere kısmen köşe başıcılar, köşe dönücüler, deşifre olan feleği şaşan şahika, kurbağalama yüzen gurkalar, yüzde elliyi görmekten umudunu kesenler, suçu günahı yirmi küsur yıllık muhalefete yıkanlar, yalanı talanı Allah’a havale edenler eşlik ettiler. Yani zeytinyağı gibi üste çıkanlar, arapsabunu gibi kaygan balkon tiryakileri, ak saray havarileri, hariçten harçlıklanan hariciler, utanmazca ‘Mavi Gözlü Sarı Paşa’ya sarık sallayanlar, ‘istiklal marşı’ okunacak diye gerisingeri kaçan her daim mazlumlar, mumları yatsıya kadarlıklar, felekten bir gece daha çaldılar. Çalsınlar bakalım. Bunlar ki ülke yansa, mutfak yansa, kentlerinin ormanları yansa veya bir muamma yakılsa, muhteremin mahreminde kıllaşanlar, hileci hurdacılar, hülleci gülleciler, fildişi sedef kakma kutucular, kapalı zarf açık tasnif ihaleciler, tek renk kelebekler, siyah laleler, silkelendikçe sikkelenenler, sirke küpüne bal çalanlar. Topu ezik mezik meziyetsiz, dolandı meydanı. Fiyakalı fuarcılar, bu sözde ‘kitap’ severleri, kutsalı puta puntalayanları, boş bulduğu mezara sıvışanları, defteri kebiri sağdan almaya tapanları hiç takmadılar bile. Velhasılı kelam, bir ikram pir ikram mir kalemler, size de çok, çok teşekkürler. Teşekkürler Ada, teşekkürler ‘El Heykelli Adalılar’ anladınız siz neyi söylemek isteyip de harfiyen söyleyemediklerimi…

 

Yıllar yılı adım adım kısıtlananlar cennahında durmak ve direnmek kaydıyla, ısırgan Temmuz ortasına mahirane bir makale astarlamak için mastar ekleri de kifayetsiz. Ünlemler de işaretleri de. Artık bu tarifsiz keyifler muhitinde tanrı misafiriyiz, onu iyice anladık. Allah’ın çölünden, dağından mültecilere ne gerek, hipotezleri tiz hipotezcileri titiz bu meşum âlemde, kendi ülkesine yabancı ‘mülteci’yiz biz. Düş kırığı, ses kısığı, malum rastlantılar diyarında bir garip yolcuyuz. Hüzün dizilse de boğazımıza, her hazan yüzdesel tek başınalığa tepkili, inadına tek başınayız. Bu tekilleşmeye son söz; ‘Üflediğin can tükeniyorken canımızda ey canan, gücümüz yettiğince hala seniniz, ilelebet emrindeyiz, hedefine amadeyiz, her daim yolundayız, dönmeyiz yolumuzdan asla ve hala isyandayız…’

 

Gezdiğim gördüğüm, incelediğim irdelediğim kadarıyla dünya hep ayni, istikrarını istatistiklediğim şu bereketli memleket bitik. Yıllardır ayni ahval ve şerait, ayni minval üzere birlik. Minnet ve ihanet deryasında adamcıklar ve adamsılar öbek göbek yayılıyorlar denizlerden içeri. Sanki onlarca yıl, iğreti ve irkilten bir karamsarlık tetiklenmemiş gibi her biri çoktan açığa düşmüş sinsi uyanıklığa sarılmış kurgucular.  Bundan böyle ara kesit aşikâr, keli fodulu yok kelsi fellisi yok, akde vefa yok vade yok, veda yok veda hutbesi yok. Zaten yok oğlu yok. Demek ki gücenmek vazgeçmek yok, tırsmak pırsmak yok, hapislere tıkılınsa sürgünlere uğranılsa yalpa yok, sellere kapılınsa zelzelelere uğranılsa zikzak yok. Çünkü ailede geçim yoksa genel seçim var. Teşekkürler Ada, Adanın damları, adamları iyi ki varsınız. Siz anladınız neyi niçin söylemek istediğimi ve söyleyemediklerimi…

 

Yaksın varsın Adayı güneşin altın ışıkları, sinemiz hazır hedef şaşırmasın gümüş okları. Özlemle özgür figürler yoğurulan toprağa, suya ve ateşe, benliğe bin bir rengin ahengini sunan havaya, aklın rengini doğaya sırıyan denize, pik harflerle yazılan güncelere demirlemek var bundan böyle. Demirden korkmayıp trene binenlere ihtiyaç var. Hayatın diyalektiğinde daha neler var neler. Var oğlu var. O nedenle yılmadan, cehennem azabına dönen sevgiyi yaşarız ömür boyu. Aşkla; ‘Hey gidi soya çekim solculuk’ sırlarımızı sabırla ateşe gömeriz. Bin ömür sır tutar, bir ömür sur yıkarız. Surun üflendiği güne nispet, kırmızıya yeşil, aleve kızıl, maviye deniz, kızgın demire can katarız. Kula pula, kuşa kurda eğilmeden, el etek öpmeden eriyip eriyip dirilir, ışığa pervane olur suya yazı yazarız. Yazgıymış demeden, aklın dengine, ahenkli kelimelere kim hükmederse biz o hükümetten oluruz. Gerisi hükümsüzdür bize. Bu arada değme keyfe gerekiyorsa en değerli hükümlülerden oluruz. İyi ki bize bizi anımsattın, bizi kendimize getirdin sevgili Ada, ‘El Heykelli Adalılar’ sonsuz teşekkürler. Siz neyi söylemek istediğimi çok iyi anladınız…

 

Hey, bu güzelim Adanın artık yeter temmuzunda, can yakıcı dolduruşa gelip kitap sergilerini pas geçen, bilabedel şerbetli lokmaya ve soğuk meşrubata koşanlar anladınız siz. Ummandan ummana hep aynı umursamazlık. Size tek paragraf daha harcamam, toptan anladınız ama amması var…

 

Not: Kıyı şeridi kentli gerçeğidir; Ada, Adalılar ve Ada yaşayanları yazın Cuma, Cumartesi ve Pazar akşamları ve geceleri meydanlar, sahiller aşkın kalabalık olduğundan zorunlu olmadıkça evlerinden pek çıkmazlar…

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...