TEŞEKKÜRLER ADA, TEŞEKKÜRLER EL HEYKELLİ ADALILAR!
Şu artık yeter gari Temmuz sıcağında, denizden kopan ılık
bir esinti esnetiyor Ada sahilini. Meydanda bir kuru kalabalık kasım kasım
kasılıyor. Topu ‘kitapsız’ soluklanmaya ve solmaya hevesli sanki sergilenen binbir
çeşit kitapların yüzüne bakan yok. Kapışmaya namzet Adalı yazarlara şöyle bir nazar
ediliyor. Bu arada yalandan ‘memleket kurtulmuş’ tragedyası gediklileri boy
gösteriyor. Bir yanda kılı kırk yaran incelikle, uyarına nasıl söylenir ‘uyumsuzluğu’
kılıçların gölgesinde yazanlar. Diğer yanda zerre zümre kaderine boşluk
yazılanlar. Gerçekte olanları veya olayların gerçeğini umursamadan, ummadıkları
bir anda yeni kalkışmalar hortlayacak korkusu duyanlar. İç bayıltan hamur
kokusu alanlar, aman canım hortlarsa hortlasın biz lokma ve meşrubat kuyruğuna
girelim telaşına kapılanlar. Panayırlık lokma girişkenleri internasyonal bir
çeşni sunuyor tedbirli temaşaya. Teşekkürler Ada, teşekkürler Adalılar anladınız
siz ne söylemek istediğimi…
Vatan millet adına izlenimi verilmeye çalışılan, bir buçuk saat
zor dayanılan hengâme, siyasetin ana gemisinin çoktan teklediği, dibinin iyice
delindiğini bizzat tescilliyor. Bizimki resmen annaklamak, anılara tortu katmak.
Yirmi küsur yıllık hayat bilmecesinde kareleri karartanların, bir geceyle zor aklanacağını
veya artık aklanamadığını az buçuk görmek. Anıların tozlu raflarında kalacak
balkon pozlarını postalamak. Mesele postalların izinde tarihe kara leke davudi
şişinmelerin, eline som altın koz verilenlerin, yüksünmeden tam gaz gazlayanların
mesajının nereye gittiğini sorgulamak. Sorma gitsin topuna Babil surları demek.
Yerel genel intiba, iktidarın iktidardan sayılmazlığına ramak kalmış gibi. İllaki
intibah. Millet ar damarı çatlamış ak sayıklamalara, her fırsatı bol kepçe yandaşlarına
harcayanlara yeni bir fırsat tanımaz sanki. Temmuz karanlığında ruhu terki
diyar edenlere yazık gerçekten. Ne uğrunaymış tüm çaba, iktidar nerdeyse
çakılmaya yüz tutmuşken çok geç anlaşıldı. Bu temmuz kızgınlığında savaşkan
nutuklar kurtarmaz malum zevatı. Teşekkürler Ada, ‘El Heykelli Ada’lılar neyi
söylemek istediğimi anladınız siz…
El heykelli Ada’nın lafazan siyaset tellallarına aldırmayan
adalıları, meydanı ve ikram kuyruklarını yabancılara ve gurbetçilere
bıraktınız. Yerli yabancı turistlere kısmen köşe başıcılar, köşe dönücüler,
deşifre olan feleği şaşan şahika, kurbağalama yüzen gurkalar, yüzde elliyi görmekten
umudunu kesenler, suçu günahı yirmi küsur yıllık muhalefete yıkanlar, yalanı
talanı Allah’a havale edenler eşlik ettiler. Yani zeytinyağı gibi üste çıkanlar,
arapsabunu gibi kaygan balkon tiryakileri, ak saray havarileri, hariçten
harçlıklanan hariciler, utanmazca ‘Mavi Gözlü Sarı Paşa’ya sarık sallayanlar, ‘istiklal
marşı’ okunacak diye gerisingeri kaçan her daim mazlumlar, mumları yatsıya
kadarlıklar, felekten bir gece daha çaldılar. Çalsınlar bakalım. Bunlar ki ülke
yansa, mutfak yansa, kentlerinin ormanları yansa veya bir muamma yakılsa,
muhteremin mahreminde kıllaşanlar, hileci hurdacılar, hülleci gülleciler, fildişi
sedef kakma kutucular, kapalı zarf açık tasnif ihaleciler, tek renk kelebekler,
siyah laleler, silkelendikçe sikkelenenler, sirke küpüne bal çalanlar. Topu ezik
mezik meziyetsiz, dolandı meydanı. Fiyakalı fuarcılar, bu sözde ‘kitap’ severleri,
kutsalı puta puntalayanları, boş bulduğu mezara sıvışanları, defteri kebiri
sağdan almaya tapanları hiç takmadılar bile. Velhasılı kelam, bir ikram pir ikram
mir kalemler, size de çok, çok teşekkürler. Teşekkürler Ada, teşekkürler ‘El
Heykelli Adalılar’ anladınız siz neyi söylemek isteyip de harfiyen söyleyemediklerimi…
Yıllar yılı adım adım kısıtlananlar cennahında durmak ve
direnmek kaydıyla, ısırgan Temmuz ortasına mahirane bir makale astarlamak için mastar
ekleri de kifayetsiz. Ünlemler de işaretleri de. Artık bu tarifsiz keyifler
muhitinde tanrı misafiriyiz, onu iyice anladık. Allah’ın çölünden, dağından
mültecilere ne gerek, hipotezleri tiz hipotezcileri titiz bu meşum âlemde,
kendi ülkesine yabancı ‘mülteci’yiz biz. Düş kırığı, ses kısığı, malum rastlantılar
diyarında bir garip yolcuyuz. Hüzün dizilse de boğazımıza, her hazan yüzdesel
tek başınalığa tepkili, inadına tek başınayız. Bu tekilleşmeye son söz;
‘Üflediğin can tükeniyorken canımızda ey canan, gücümüz yettiğince hala
seniniz, ilelebet emrindeyiz, hedefine amadeyiz, her daim yolundayız, dönmeyiz
yolumuzdan asla ve hala isyandayız…’
Gezdiğim gördüğüm, incelediğim irdelediğim kadarıyla dünya hep
ayni, istikrarını istatistiklediğim şu bereketli memleket bitik. Yıllardır ayni
ahval ve şerait, ayni minval üzere birlik. Minnet ve ihanet deryasında adamcıklar
ve adamsılar öbek göbek yayılıyorlar denizlerden içeri. Sanki onlarca yıl, iğreti
ve irkilten bir karamsarlık tetiklenmemiş gibi her biri çoktan açığa düşmüş sinsi
uyanıklığa sarılmış kurgucular. Bundan
böyle ara kesit aşikâr, keli fodulu yok kelsi fellisi yok, akde vefa yok vade yok,
veda yok veda hutbesi yok. Zaten yok oğlu yok. Demek ki gücenmek vazgeçmek yok,
tırsmak pırsmak yok, hapislere tıkılınsa sürgünlere uğranılsa yalpa yok, sellere
kapılınsa zelzelelere uğranılsa zikzak yok. Çünkü ailede geçim yoksa genel seçim
var. Teşekkürler Ada, Adanın damları, adamları iyi ki varsınız. Siz anladınız
neyi niçin söylemek istediğimi ve söyleyemediklerimi…
Yaksın varsın Adayı güneşin altın ışıkları, sinemiz hazır hedef
şaşırmasın gümüş okları. Özlemle özgür figürler yoğurulan toprağa, suya ve
ateşe, benliğe bin bir rengin ahengini sunan havaya, aklın rengini doğaya
sırıyan denize, pik harflerle yazılan güncelere demirlemek var bundan böyle. Demirden
korkmayıp trene binenlere ihtiyaç var. Hayatın diyalektiğinde daha neler var
neler. Var oğlu var. O nedenle yılmadan, cehennem azabına dönen sevgiyi yaşarız
ömür boyu. Aşkla; ‘Hey gidi soya çekim solculuk’ sırlarımızı sabırla ateşe
gömeriz. Bin ömür sır tutar, bir ömür sur yıkarız. Surun üflendiği güne nispet,
kırmızıya yeşil, aleve kızıl, maviye deniz, kızgın demire can katarız. Kula
pula, kuşa kurda eğilmeden, el etek öpmeden eriyip eriyip dirilir, ışığa
pervane olur suya yazı yazarız. Yazgıymış demeden, aklın dengine, ahenkli
kelimelere kim hükmederse biz o hükümetten oluruz. Gerisi hükümsüzdür bize. Bu arada
değme keyfe gerekiyorsa en değerli hükümlülerden oluruz. İyi ki bize bizi
anımsattın, bizi kendimize getirdin sevgili Ada, ‘El Heykelli Adalılar’ sonsuz
teşekkürler. Siz neyi söylemek istediğimi çok iyi anladınız…
Hey, bu güzelim Adanın artık yeter temmuzunda, can yakıcı dolduruşa
gelip kitap sergilerini pas geçen, bilabedel şerbetli lokmaya ve soğuk
meşrubata koşanlar anladınız siz. Ummandan ummana hep aynı umursamazlık. Size tek
paragraf daha harcamam, toptan anladınız ama amması var…
Not: Kıyı şeridi kentli gerçeğidir; Ada, Adalılar ve Ada
yaşayanları yazın Cuma, Cumartesi ve Pazar akşamları ve geceleri meydanlar, sahiller
aşkın kalabalık olduğundan zorunlu olmadıkça evlerinden pek çıkmazlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.