TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

21 Temmuz 2024 Pazar

SIĞINMACI DALGASINDA GEVREK AÇILIM

 

SIĞINMACI DALGASINDA GEVREK AÇILIM

 

 

Üç beş gece ‘El heykelli Ada’da gece yarısı ve sonrası sahil boyu ve kale içi gözlemlendiğinde veya bir köşeye oturup imli simli sirkülasyon izlendiğinde tek bir gerçekle yüzleşiliyor. Fotoğraf karelerine girmeye hevesli sığınmacı ve yabancı istilası. Turizm budur, böyledir gevşekliği ve yakıştırması günün gerçeğini izahtan çok uzak bir yaklaşım. Aslında vaka deniz, kum, güneş edebiyatıyla açıklanamayacak denli vahim. Konunun derinlemesine uzatılması ve genel doğrularda kesinlikle uzlaşılması gerekiyor. Yerel kanunlara ve evrensel hukuk çerçevesinde insancıl hamlelerle bu temel sorunun çözülmesi gerekiyor. Aksi halde yerli ve milliler, gevrek sığınmacı ve gevşek istilacıların gölgesinde kalacak. Ve yeraltını ele geçiren bu vatansız yığın, elde vatan bayrak bırakmayacak...

 

Ekonominin dip yapmasıyla büyük şehirler özellikle deniz kıyısı kentler, turistik beldeler yasal dayanağı belirsiz, sosyolojik düzeneği bilgisiz, sığınmacı saldırısına uğradı. Mahaller mülteci yatağına dönüştü. Ortalıkta yaprak kımıldamazken garsoniyeri, daireyi, villayı, kapan bu savaş kaçkınları Misak-ı Milli’yi ‘ben-biz’ çizdik havasında kentin hakimleri oldular. Hınca hınç meydanlarda havalarından geçilmiyor. Tüm geçici sığınmacıların, kaçak veya mültecilerin kayıtlı olanı, kaçak olanı her nasılsa bir şekilde gayri menkul ediniyor. Bu yolla topu kayıtlı göründükleri şehirlerden kopup batıya ve güneye akıyorlar. O yüzden deniz kentlerinde boylu boyunca bedeli ağırlaşan çözümsüzlük eşik atlamış durumda seyrediyor...

 

 

Peki sonuç nereye gidiyor, çare ne probleme akıl ve bilim koyan yok. Malum iktidar kıyı köşe mesken edinen bu geçici koruma statüsündeki sığınmacılara gerisingeri yaptırım uygulamak yerine keyfe keder onların tercihine bırakıyor. Tam muhaliflik muamma. Yani sığınmacıların sebep olduğu yıkım görmezden gelinerek hala ademiyet ve hamiyet propagandası yapılıyor. Yağmaya göz yuman umacı yazar çizer takımı kullanılıyor. Oysa bu hinlik kokan himaye girişimi demografik yapıyı hepten tehdit edecek boyutta. Yarın çeşitli kalkışmalara katılımcı olabilecek artan sığınmacı birikimi söz konusu. Yani sürekli insanlık ölmedi demenin ve cilalanan din kardeşliği masalının faturası çok ağır. Şimdiye dek boşluğa sallanan resmi rakamlar dudak uçuklatan büyüklükte. Biz ‘büyük ülkeyiz’ böbürlenmesiyle gayrı resmisi ise hak getire. Yani yerli ve millinin gasp edilen temel hakları, resmen gevrek ve gevşek sığınmacılara aktarılıyor...

 

 

Memleketin göz bebeği denize kıyı kentlerde, karanlığa ıslık çaldıracak denli dehşetengiz bu konuşlanma konukluk dışına taşacak pervasızlıkta. Öyle ki her kıyı beldesinde her on kişiden biri kayıtlı veya kaçak sığınmacı. Dünya savaşları tarihinde bile böylesi bir istila yok. Üstelik bu ampirik birikim, yüzyılda zar zor elde edilmiş her birikimden, her şeyden, en doğal haklarıymış havasında pay alma hevesinde. Sınırsız konukluğu terk edip batıya kaçış peşinde. Kalmaya kanaat getirenler ise kendilerine aktarılan kaynaklardan doyumsuzca faydalanmanın ötesinde yeni talepler açma küstahlığında. Yani nüfusun yüzde onuna dayanan sığınmacı kesim, yan gelip yatarak günlerini gün ediyor. Konuksever ülke insanı ise sanki çilesi hiç dolmayan yabancı olmuş, sığınmacılar ise en küçük fırsatta ev sahiplerine efelenmeye kalkışan milli ve yerli olmuş. Yerli ve milli pozunda devlete ve millete dayılanma tavrı bile ‘ülkemde savaş var geldim' yalancısı ve kaçakların uhdesine geçmiş. Durum böyle hatta daha beteri.

 

 

Yurtseverlik gereği bu realiteye dikkat çekenler, birilerince hemen mülteci karşıtı olarak damgalanıyor. Yani mülteci edebiyatıyla bir memleketi açıkça istila etmiş bu sığınmacı dalgasını makul görme havası pompalanıyor. Soruna çözüm arayanlara bildik tayfadan yıldırma tarifesi. Bu anlağa angaje kerkenezler, sırça köşklerinden çıkmadan, bilumum keyif metotları denerken, daha sığınma dendiğinde sığ akılla bu kendi vatanına ihanetçileri yayvan ağızla savunma yaygarasında. Bizzat sokağı yaşayanları hümanist olmamakla suçlama peşinde. Bu suç atar bonus dincileri ve fanus solcularının, yersiz ve gereksiz sığınmacı pratiğe bakışı, hiçbir teoriye bağlanamaz densizlikte. Yerli millet dip yapan ekonomi politikalarıyla resmen sığınmacı pozisyona evrilmiş, geçim derdine düşmüş, bunlar zevzeklik hevesinde.  Vakaya lafta hümanist pencereden bakıyorlar. Yarın sıkışan sığınmacı sığırtmaçlar kapılarını çaldığında çok geç kalmış, çok çok geç kalınmış olunduğunu anlayacaklar ama maalesef malzeme bu…

 

Bol kepçeden atan bonus dincilere kıytırık din kardeşi, sağ akılla sıkan fanus solculara çıkarcı iman taifesi olan bu geçici sığınmacılar her yerdeler. Sıfır vergi, sınırsız hizmet, kader kısmet gaspıyla geçici olduklarını bildikleri halde iktidardan güç alarak kalıcı olma gayesindeler.  Oysa tarife belli bu ensar-muhacir hislenmesiyle memleket batıyor. Gelmiş geçmiş veya gelecekte benzeri olmayacak milyonlarca sığınmacının emperyalizm ve yerli işbirlikçileri tarafından yerinden yurdundan edildiği bilindiği halde herkes sağcıl fark yaratma derdinde. Özgürlükleri için savaşmayıp sıvışan bu beş, altı, yedi milyonluk kavim-kabile artıkları kısa sürede toplumu gerisingeri dönüştürecek yetkinliğe erişecek. Peki o zaman ne alacak? Cevap yok, aile fotoğrafında yer alma ve masa kapma telaşıyla gevrek gevrek pişkinlik var…

 

 

Bu acı reçetenin asıl kimlere yaradığı belli. Bu sığınmacı topacın ekonomik çöküş nedenlerinden biri olduğu niçin önemsenmez. Şimdiye dek geçici koruma modunda sığınmacılara otuz beş-kırk-kırkbeş-elli milyar dolar belki de daha fazlasının harcandığı kayıtlara girmiş. Hal böyleyken yerli bonus dincileri ve milli fanus solcuları yıllardır süren bu sığınmacı dalgasının şimdilik nekroz, yakın zamanda nevroz sonuçlara gebe olduğunu niçin saklar anlaşılır gibi değil. Ayrıca bunlara harcanan para azımsanacak bir rakam değil, vadesi yakın ülke borcunun ‘beşte-onda’ biri…

 

 

Çok bilir bonus dincileri ve çok okur fanus solcuları kabul etmese de bu sığınmacı istilası tam bir beka sorunu. En temel sorun. İçeriden dışarıdan bu sığınmacı dalgası aleyhte körüklenirse sığınmacı cenneti bir anda cehenneme döner. İç ve dış güvenlik çöker. Kapıya dayanır felaket. Aynı gemideyiz hikayesi de biter. Yani kanun dışı demografik tazyik, dengeleri değiştirir, istikrarı bozar. Ve Cumhuriyet çöker…

 

Bu çıplak uyarıcılığı etnik ayrımcılık gören, yabancı düşmanlığı görenlerin, başta bonus dincileri ve fanus solcularının sanki başka memleketleri var da uyaranların yok. Ulusa burası son durak. Ayrıca biz kimiz, onlar kim? Bakın bakalım yakın tarihe. Keskin bıçak kemiğe dayanınca ‘olan olur, olmayan kader’ safsatasına gevrek ve gevşek sığınmalar artık yeter...

 

 

Malum iktidarın, geçici korunma altındakilerin, mülteci formatına asla sokulamayacak sığınmacı ve kaçakların, kısa vadede uzun yıllar giderilemeyecek hasar bırakacak saldırganlığına yeni açılım ise akıl dışı; ‘isterlerse giderler, biz göndermeyiz, gönderemeyiz’. Peki neden?

 

Üç beş yıla ‘El heykelli Ada’ya çıplak gözle bakıldığında yabancılar yerli, yerliler el olunca bizim gevrekler acaba neler geveleyecek? Bu gevşekleri ve kararan geleceği yaşayıp göreceğiz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...