ÇELİK GRİSİ HİÇLİK
Ağır çelik zırhlar kuşanılsa da görünmezliğe ve dokunulmazlığa bürünülse de, çelik grisi gemi gelir görür, bulur ve götürür. Hatta en kudretliyken dahi bir anda çelik zırhlar delinir. Yani kaçış yoktur hiçliğe yolcu arayan, rotası meçhule ayarlı gemiden...
Malum mesele bağışlayan, bağışlamayan, bağışlayamayanlar meselesidir. Asla bağışlanmaz hiç ama hiç bağışlanamazlar vakti zamanı geldiğinde süzgeçten hakettikleri ölçüde süzülür...
Söz ve yeminle “ Önce bir ateş topu yuvarlanır denizlerden. Delirtici havada boş hayranlıklar tekerlenir tıka basa alanlara. Dev posterler asılır kör duvarlara. Ve geçici heveslerden çok geç vazgçişe tenekeden madalyalar takılır. Tabiyatıyla geleceğe sağırlaştırıcı bir tokat şaklatır boşa harcanan zaman. Beyaz elbiseli devler zamanlı zamansız zihinlerde cirit atar. Akıldan geçenler süzgeçten süzülene dek koyu dipsizlikte yatar. Yinede denizmavisi kelebekler heyecanla, tazecik bahar kokuları taşır evrene. Cesaret evrenselleşir. Hatırşinas haleler dolaşır akıl duvarında ve has sevdalıklar kalmaz. Yeni sevdalar ise boynumu vuracaksanız vurun iletisidir ilahi kudrete. Köşe kapmaca koşuşturmacılığı bittiğinde ise iğne deliğinden geçer zaman. Ve panzehirsiz zehir havaya suya, taşa toprağa karıştığında sonsuz sayıda ateş topu yağar denizlere…
Yelkenliler ve mavnalar zevk zehrinden uyuşmuş balıkları takip eder. Denizin devleri uyandığında malum yıkım başlar. Abartılı doyulan mevkilerden acil düşüşler peşisıra artar. Zamaneler de zenneler de dayanamaz ve kaçamazlar bu gizemli girdaptan. Gayet açık girindikleri çelik zırhın ağırlığıdır zevatı dibe çeken. Ve bu arafta devşirme filler zamanı durduran sıfır gongunu çalar...
Gonkla birlikte süzgeçten harp gemileri, zırhlı kruvazörler, gambotlar, muhripler süzülür. Sürgündeki denizler ateş rengidir, karanlık ise başka bir kara. Bir tek denizaltılardır, denizleri sakinleştiren. Ancak sıfır anı üflendiğinde deniz de yanar ve yakar. Yerde, gökte ve denizlerin derinliklerinde sönmesi zor bir ateştir çağlayan...
Ardına ateşten bir cümle asılır göğe, ‘gizli günahlar yapana, açıktan işlenen günahlar herkese zarar verir. O halde engel olmak gerekir. Ama olunmaz…’
O yüzden fırsat varken denizin sözle buluştuğu diyarları yaşamak, dimdirek yalnızlığı içmek ve koca bir çınar olmayı yeğlemek, köklenip sürgün vermek, filizlenilen bereketli topraklara tapmak gerekir. Özlemlerin tümünü özlemek, özledikçe özgürlüğü sevmek gerekir. Kırmızı gelinciklerle tavlanmış baharları, gelen yazını giden kışını bilmek gerekir. Yaprak kımıldamayan akşamlarda, dost masalarına çöreklenen masal devlerini hiç değilse yermek gerekir. Hele hele iblisleri mutlaka yenmek gerekir.
Yoksa son limana araç işlemez, sandallara güç yetmez, mendireğe akıl ermez, yolculara kar çamur yol vermez. Yani lebideryaya bir bulaşıp pir yerleşir ihanet. Dillere vurmuş zenginlik süzgeçte biriken tortuya aldırmadan
ıssız cami avlularını dolaşır. Oysa süzgeçten süzülmeden önce ölümsüzlüğün ışığında bir lokma bir hırka yanmaktır mesele...
Mesela “ Binlerce ateş topu kıyıdan köşeden yağmur gibi yağar ama değersizleştiremez kutlu dengeyi. Binlerce ateş topundan ve binlerce harpten daha fazla zararı dokunur yalan dünyaya, süzgeçten hakkınca süzülmemişlerin. Delinmez çelik zırhlar, çifte su verilmiş kılıçlar, ok ve mızrak yaraları, mayın, top ve gülle yanıkları, avuç ayası kadar verilmemiş toprak hangi denge unsurudur çok geç anlaşılır. Değişik dinler ve dillerde, dualar ve yakarışlarla geçer kısa zaman. Ve esenliğe hasret ıslak gözlerden süzülür. Ve ölüme yatılır, rotası meçhule ayarlanmış çelik grisi gemide…”
Kara melekten kaçacağını zanneden çelik zırh kuşanmış ve dokunulmazlık zarfına bel bağlamış zatları, lafta görünmezliğe bürünmüş sahte kudret fanilerini kara delikler gelir, görür, bulur ve yutar.
Bağışlayan bilir, rotası meçhule ayarlı gemidekilerin bağışlanacaklarını veya hiç ama hiç bağışlanmayacaklarını. Yani asıl mesele çelik grisi hiçlik meselesidir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.