TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

31 Aralık 2021 Cuma

MANEVİYAT MADDİYAT, SEFAHAT SEFALET VE UMUDA PAZARLIK YILI...

MANEVİYAT MADDİYAT, SEFAHAT SEFALET VE UMUDA PAZARLIK YILI...


Neyse ki peşpeşe arsız salgınların vurduğu, çile dert, hile diyet senesi bitti. Sorumsuzluk bezeli ihanetler ve mesnetsiz maiyete sinişlerin tescillendiği koca yıl mealen ne maddiyat ne de maneviyat bıraktı. Hele hele yıl sonu tam bir felakete dönüştü. İnanılmaz biçimde sefahat ve çok boyutlu sefalet, kaderci kör mantıkla resmen pik yaptı. Tam da sona bir kala,

pik pike derken dibe vuruş gerçekleşti. Ahval ve şerait asla masumiyet ile açıklanamaz çünkü zerre hak, hukuk, adalet kalmadı. Ne var ki bu kez ciddi arayışlar var ve umuda sıkı pazarlık yılı çoktan başladı bile...


Başlar elbette çünkü baştan ayağa herşey tersyüz edildi. Yıllardır yalan yanlış herbirşey makul karşılandı. Hatta insan fıtratına tamamen ters düşen sığıntılık ve sığ fırıldaklık aşırı prim yaptı. Arka bahçe yılışkanlığıyla sığınılan makamlar hep fakru zaruretten görüldü. Fikirsiz övünülerek, ölümcül çapsızlık ve çağ ötesi görgüsüzlük tahtına oturuldu. Hiç iç hesaplaşma yapmadan, hiç dışa dönük sorgulama beklemeden öylece saraya kapaklanıldı. Böylece sona, sonraya ve sonsuz yağmaya akıl gözü kapatıldı. Eksi derecelerde buyma ve ekşi mayalanma vasıtasıyla, kalpler mühürlendi. Eskiyen tarihden hiç ders çıkarılmayıp tekrardan mümkünsüz sefalete, hükümsüz sefahate balmumlu davetiye çıkarıldı..


Zaten davet icabet sarmalında maneviyat perdeli maiyete güvenilip, pergeli geniş her türlü maddiyat tertipleri planlamak, hakkaniyet sınırlarını aşıp yaşanırı yaşanmaz kılmak ve salt yasakları yaşatmak marifetmiş gibi sunuldukça mutlak mutluluktan sapılır. Sapkınlık arttıkça da sefalet ve felaket felekten sayılır. Hatta zam, zulüm, işkence, faşizm mecburiyetten sanılır...


Oysa bu sayım suyum muhabbeti, seçim geçim muhataplığı, malum sunumlar ve aşkın durumlar, eksik malumatlar ve duyarsız talimatlar hazin çöküşün belirtisi. Emniyet sübabı ise emanete hıyanetin tecimli tecellisi. Ancak zaman gelmişin geçmişin muhasebesine evrildikçe, mizanların ve bilançonun tutmayışı asla görmezden gelinemez. Acınacak hallere düşmelerle pekişen süslü sürüm, kutlu sona bir kala asla kader diye izah edilemez. Sonra izleri, gizleriyle canlanan, kan tesirli teslimiyeti perdeleyen sürgünler ve boşa efelenmeler de zevatı kurtarmaz. Zaman öyle bir donar ki, küpler dolar, akıllar dolar ama ağır kusurlu kur mantığı döner dolaşır kendi özüne kabarır...  


Öze yabancılaştıran kehanetlere kenetlenmişlik ve esrarlı ısrarcılık, melaneti kendinden menkul günleri sıraya dizer. İşte o yüzden sorgusuz sualsiz maiyete sığınmalara fazla güvenmemek gerekir. Maliyetine bakmadan yenilen haltları maharet saymamak lazımdır. Çünkü mutlaka sefaletin de sefahatın da bir bedeli olacaktır. Ayrıyeten maddiyat ve maneviyat dünyasında hesaptan kaçabilmenin, insan fıtratında korkmamanın yeri yoktur... 


Yok olmaz denilenler bile olur ve kor ateş gibi saran düz mantık, üst akla ve alt kültürlere nerede nasıl mahiyet kaybettirir hiç belli olmaz. Çünkü maiyet bazen kulcu ve köleci zihniyetin idaresine geçebilir. Çarpıcı iddialar hiç uygunsuz takvime bağlanınca da facia kaçınılmaz olur. Hatta lafta modern modda belletilen, rafta bekletilen mevcut modele tapınmalar bile eninde sonunda ters tepebilir. Çünkü evrensel ölçülerde modernleşmeye açlık, bir hiç uğruna maiyete girmişlerin de derinden duyumsadığı bir içgüdüdür. İçeriden fırtınalar, dışarlık titrek titreyişler ve hiç umulmadık menfi sonuçlara gebelik her zaman ağır basar. Aslolan varoluşun keşfine yönelik incelikli duruşla, mitolojik teolojik yaklaşımlarla kozmosun sınırlarının zorlanmasını engellemektir. Yoksa aşırı maiyet ve softa mahiyet  anında barikatlar kurar. Kurgu az gelir olunca, torba dolar, güneş solar ve tarih kendi kendini paklayan pratiği yazar... 


Yazı yazgı ve tinsel dinsel manada tüm tanrısal yükselişler, pik ve dip yapan marjınallerin ellerinde ete kemiğe işler. Bu arada pasif etkinin devamı için sefahatı keyfekeder sürenler, sürekli  oligarşiyi, oligarşik tiranlığı dayatır. Ancak eninde sonunda demokrasiye, en sıkışık anlarda umuda pazarlık noktasına dönülür. 


Gelen yıl dönüm noktası. Komple salgınların uluorta salınacağı bir yıl olmaya aday. Ancak yeniyılın marifeti, maiyete meyletmeyenlerin sefaletle boğuşmaktan yılmayacağı bir yıl olacağı. Çünkü mevcudu bu kadar geriye götüreni hiç yaşanmadı, hiç duyulmadı. Sözlü veya  yazılı tarihte bundan beteri olmadı. Olur da hiyerarşiyi hezeyanla kuran, silik insanlık veya yasal taraftarlık olursa uluorta paylaşılan ulufelere asla güvenilmez. Gün doğumuyla ulu efelerin aklı hurafelere bir takılır, bilinçaltına sızan tek merkezli tatbikatlar zorlaşır. Barikatlar yıkılır. Yani yeni sene ya herşeyi selleyecek ya da mevcudun iktidarda kalma süresini uzatmayı denetecek... 


O yüzden yeni yıl, umuda sıkı pazarlık yılı...

28 Aralık 2021 Salı

ZOR BELA 'HESAP YILI’…

 ZOR BELA 'HESAP YILI’…


Zor bela geçen bir yıl oldu bu yıl, üç beş gün sonra yeni yıl. Yeni yılda ise hemen yılbaşından sonra yine bıçak sırtı bir hayat, resmen şeytan  üçgeni. Defedilemeyen bol varyantlı koviti belası, daraltan geçim gailesi ve peşine düşülen seçim derdi. Durum açıkça bu ama mevcut iktidar, ezici meclis çoğunluğuna karşın yıllar yılı çözemeyip biriktirdiği sorunların üstesinden gelemeyince, işi muhalefete yıkma çabasında. Politik, ekonomik tüm problemlerin suçu günahı ana muhalefete endekslenmiş, her fırsatta sunumda. Oysa her türlü saçmalamak bile aşırı dikkat gerektirir. Çünkü orta seviye zeka hali bile saçmalığı şaşırtıcı bir doğrulukla algılar ve ona göre tepki verir. Ancak en yeterli ve yetenekli olanlar bile iyi taklitçi kesilince, farklılıklar asla fark edilmez. Nihayetinde incinme  pahasına, yanlışta ustalıkla birleşme ve çağdışı çoğalmalar hiç beklenmedik kötü sonu çabuklaştırır. Gelinen son nokta inisiyatifi baştan yitirmiş genel idare ve kapanda kıpırdanan yerel idareler. Tam bir cendere. Sözde güçlü ittifaklarla bile iki geri bir ileri zar zor yürüyen bir memleket. Umudu hepten yitirmek üzere olan bir millet. Velhasıl sudan bahanelerle es geçilmiş on yılların ceremesinin bir hayli zor ödeneceği, zorun zoru bir ‘Hesap Yılı’ kapılardan içeri…


Yeniyıl kesin hesap yılı ve daha cetvellere işlenmemiş  nice dert, afra tafra sağanağı, doluya dönüşecek tipik zamlarla fatura daha da şişecek gibi. Fahiş faturalardan kaçış da yok, kurtuluş da yok. Çünkü öyle bir memleket ki, neyi var neyi yok dibine dek kullanmış. Millete rağmen hesapsız saltanat pik yapmış. Hesap vermek salt Yaradan’a bağlanmış, hesap sormak sırf Allah’a kalmış. Azar ve katar pozisyonundaki dipsiz, diplomasız, diplomatsız, çağdışı politika diplomasisine sefahatla sefalet arasındakiler hala saf tutuyor. Bu arada doğrunun söylenmesine asla ve kata tahammül yok. Ama sonradan görme varsılların Ata’dan emanet koltuklara kurulup, kurulu zemberek gibi ecdada zehir akıtması var...


Akı karası gecikilmiş olunsa da kesin ‘Hesap Yılı’nın geldiği ve geçtiğinin farkına varıldı. Maaile mahiyettekiler şimdiden malum manevralara giriştiler bile. Vakti zamanı gelince adaletin herkese lazım olacağı da yakında anlaşılır. Ayrıca envaı çeşit çılgın soru beyinleri kemiriyor. Zihinlerde kıymet beğenmez dolar girdabından çıkılıp çıkılamayacağı ve net oranlarla tahmin edilen seçimler tarihe mi karıştı, sorgusu. Diğer yandan tüm ayarlar, tabansız ayarlamalar, tavansız ayar çekmelerle gittikçe büyüyen dip kuşkusu. Piyasalarda pik yapan başıbozukluk ve tedirginlik. O yüzden yılbaşı öncesi en zirveden zırvalarla, akıl karışıklığıyla tek parti zihniyetine vakfedilen tarihi potlarla, zamanla hiçleşen iddialarla, belirginleşen metal veya mental yorgunluk hali. Yılbaşından sonra yoksullaştıran ekonomiyle birlikte milletin ahvali, memleketin durumu gerçekten vahim. On yıllardır memleketi tek başına yöneten zihniyet, yeni yılda tüm meseleleri yine yetmiş seksen yıl öncesine havale eder. Hem de dünya paylaşım savaşları kuşağında olumlu işler gören tek parti yönetimine. Bu da bir nevi hesap vermekten kaçış. Oysa on yıllarca ilericiliği en ilericiliği kimselere, hatta en baba devrimcilere bile bırakmayan iktidar havası basıldı. Ama memleketi iyice gericileştiren, gerileten ve milleti geren bir iktidar olmaktan vaz geçilmedi. Hatta afiyet ve zafiyet arasına hapsolan saray ittifakı, meşhur Aralık seneyi devrinde kurlu, kurumlu akçalı paralı hamlelere girişti. Hesaplar tuttu tutmadı bilinmez ama gizliden faiz şeytanına, bin yılın zehrine mecbur kalınmışlık pozu çok bariz hissedildi...


Belki de yeniyıl bir kesin ‘Hesap Yılı’ olmayacak. Ama devletin yüzüncü yılında on yıllardan sonra demokratik cumhuriyet ve devletçi devlet kazanımlarını savunanlar kazanacak umudu yüksek. Mevcut iktidar şimdiden kendini buna alıştırmaya veya tekrar kazanmak için önlemler geliştirmeye çalışıyor. Böyle bir sonuç tecelli eder mi, ederse ne olur? İşte Beştepe Külliyesi, külliyen seçimleri saray lehine döndürecek muhasebeyi kodluyor. Birilerinin yıkılışı, birilerinin yok oluşu üzerine tezler tescilliyor. Ve sonrası diğer yılın yılbaşı armağanı...


Kim ne derse desin bu yılbaşından itibaren kesinlikle, kesin ‘Hesap Yılları’ başlamıştır. Artık hesapların tetkiki kaç yılda biter bilinmez...


Bilinen zor bela geçen bir yıldan sonra yeni yılın zorun zoru geçeceği besbelli. O yüzden bu 'kesin hesap yılı'na, maddi manevi ciddi hazırlık şart...

21 Aralık 2021 Salı

İLERİ DEMOKRASİ, DİNOKRASİ-MAMOKRASİ ÇIKMAZI...

İLERİ DEMOKRASİ, DİNOKRASİ-MAMOKRASİ ÇIKMAZI...


Evrensel demokrasi yerine ileri demokrasi ambalajında sunulan dinokrasi ve mamokrasi ikamesiyle, on yıllar resmen heba edildi. Öyle ki yıllar yılı dibi delik bomboş küplere depmece dolar döviz istiflendi. Mevcut sistemden bolca istifade edenler sayesinde meçhule gidişat istim üzerinde cansiperane savunuldu. Alnı secdelilik sağlamasıyla da son düzlüğe girildi. Ve ulusal Kurtuluşun yüzüncü yılına ramak kala, tam da mutlu sona, seçimli sayımlı hazırlanılırken vahşinin vahşisi ve anca elli yılda bir vuku bulabilecek bir vakayi aliyye ekonomiyi vurdu. Hele son vurgunlar öyle bir hal aldı ki, sırça köşklerden keyfekeder siyaset eyleyenleri dahi zora koydu. Kitaplı nazar, kitapsız inatla pik yapan eğreti kurlaşma önü kesilemez boyuta evrildi. Bilimsel müdahale geciktirildikçe herkesi bir pürtelaş sardı. Böyle giderse, çıkmazdan çıkılamazsa vazgeçilmeyen dinokrasi-mamokrasi çok yakında sokak demokrasisini bir kez daha doğuracak ...


Benzer tüm sancılı doğumlarda olduğu gibi milletin siyaseten kılıçların gölgesinde kalması için alınabilecek en makul tedbir resmi kolluk gücü mukavemeti. Muhtemel görünen ise orantısız güç ve aşırı şiddet zaten tarihte bariz örnekleri mevcut. Resmen açık faşizm...


Yakın gelecek faşizm içerebilir çünkü ileri demokrasi kaynar dinokrasiyi, dinokrasi mamokrasi yolsuzluğunu, yolsuzluk yoksulluğu besledikçe otokrasi kendiliğinden işlemeye başlar. Hatta dinokrasi, mamokrasi rafa kaldırılacağı yerde daha da radikalleşen ölçüde yaygınlaştırılabilir... 


Nedeni aşikar, kıldan ince hesaplı indekslerdeki kursal çarpılma, kurumsal manada dibe çakılma, bozuk saat misali siyaset, hal ve gidişatı beklenenden beter boyuta indirgedi. Bu iniş çıkışlar sanki sokak demokrasisini zorunlu kılıyor. Üstelik düşüş bir kere başlamış ise, sokak durdurulamayabilir. Ancak mevcut iktidar, millet sokağa dökülünce, meydanlar iktidar aleyhine dolup taştıkça cümle alemin gözüne gözüne tedbirsel şiddet dillendiriyor. Zamanlı zamansız dil din ötesi şiddet uygulamaktan da hiç çekinmiyor. İşte asıl endişe maruz kalınabilecek bu faşizan caydırma taktikleri. Gizli maksatlı ve açık mesaj nitelikli taktiklerle bir koldan sokak çözüm gösteriliyor, bir koldan bedeli ağır olur babında gözdağı veriliyor. Yani bir süre daha seçimden uzak kalmak maksatlı açık tehdit ve kapalı talimat süreci...


Bir bakışla sokak demokrasisi hedef, kuşbakışıyla hedef doğrultusunda meydanlara dökülenler hedef tahtası. Sözün özü meydan okuma ve örtbas taktiğiyle yeterince suni gündem yaratılamayınca veya sığınılan bahaneler tutmayınca dinokrasi, mamokrasi birliğinin resmen çöktüğünü kapatma kaygısı ağır basıyor. Ancak Deniz bitti, mama ateş pahası gerçeği de ortada...


Ayrıca ileri demokrasi ucubesiyle, dinokrasi ve mamokrasi tezgahından beslenenlere iş çıksın tavrı da pek bilindik. Mevcut erk yinede alışıldığı gibi hak aramanın tüm yolları bir şekilde tıkansın, Millet nasıl, nerede, ne zaman ve kime derdini anlatacağını iyice şaşırsın peşinde turluyor. Güngüne artan dertlerin ve yükselen hak ve taleplerin hangi yöntemle halledileceği muammasına, muhalefet iktidar kapışması da eklenince, dört gözle beklenen sandık da geri adım atıyor...


Yolun sonu sağlıklı düşünülmeden girilen ileri demokrasi çıkmazından, hala salt kendi çıkarlarını düşünen dinokrasi ve mamokrasi düzeni fetbazlarının çıkaracağını düşünmek ise akıldışı esaret. Bu esrik havada kötü gidişattan memnuniyetsizlik, yokluk, yoksulluk, yoksunluk, geçim, hak, hukuk, adalet, seçim için sokağa inmek suç ve günah sayılınca resmin rengi helalinden değişiyor. Aksine sefa beka, iç dış mihraklar, dış diktalar, iç dikteler, din iman, yeis reis nidalarıyla sokaklara dökülmek ise sevap ve mükafatlandırılan olunca tablo hepten kararıyor. Zaten toplum ikiye çatlamışsa, insani ve toplumsal boyuttaki herşey günah ve sevaba bağlanır düzeyde algılanıyorsa, denli densiz yaklaşımlarla yakın tarih tersine döndürülmüşse elbette bundan başkası başa gelmez. O yüzden üzerinde iyice düşünülmesi gereken, enikonu ayrıntılı tartışılması gereken, dinokrasi ve mamokrasi kantarının bunca politize haliyle, yarınları ve  polisiye tedbirleri ne denli doğru tartacağıdır. İşte o yüzden sokak çatışmaları ve meydan muharebelerine bizzat davetiye çıkaran oyunlara gelmeden, sokak demokrasisi kuralları çerçevesinde mevcut iktidarın olur olmaz, dolar katar ne varsa hiç acımadan satar aymazlığı netleştirilmelidir. 


Neti brütü yeni yılda seçim kuvvetle muhtemel. Yeter ki ortalığın sinsi taktik ve kupon protestolarla ateş çemberine çevrilmesine fırsat verilmesin. Yeter ki ileri demokrasi güdümlü dinokrasi, mamokrasi fetbazlarının ilk fırsatta kullanabileceği ohal mohal girdabına girilmesin...


Yeter artık yılına gün sayılırken, gün gibi aşikar olan, gidiyor gitmekte olan gerçeğidir. Elbette evrensel demokrasi uyarınca geliyor gelmekte olan dileğidir...

17 Aralık 2021 Cuma

ASGARİ DÜZEYDE PEDERŞAHİ TOKLUK, PEDERSENVARİ AÇLIK...

ASGARİ DÜZEYDE PEDERŞAHİ TOKLUK, PEDERSENVARİ AÇLIK...


Gün sektirmeyen azami zamlarla cebelleşen gariplerin, asgari düzeyde pederşahi tokluğu ve Pedersenvari açlığı, iki yönlü bir metafor. Bir yanda hayata tutunmak çabasındaki büyük yığınların standart dışı yetersizliği, diğer yanda  özü gözü doymaz yığmacıların aşkın yemsizliği. İşte metafor bu metafor...


Manalı manasız motivasyonel ve midesel açlık, iki ucu boyalı metaforik bir efor. Bir uçta salt yaşamak adına ekmek ile kuru soğana muhtaç azımsanamaz yığınlar, diğer uçta bir eli yağda bir eli balda gözü, gönlü ve karnı doymaz azgın azınlık. Yani aç açık, ölmeyecek kadar azık, kazık hayata direnenlerle, adalet deyip artık değeri paylaşmamak için yırtınanlar. Yakın zamana yayılacak olası uluorta kapışmanın açık adresi, açlık...


Artısı eksisiyle, azamisi asgarisiyle tebasını açlıkla yüzleştirenlere tek kapı, çarpıcı öyküler kapısı. Hatta en canlı kanlı romanlara uyku teması. Paragraf paragraf işlenen konu ise Pedersen açlığı. Kimi zaman insani sınırların ötesine geçen, illaki insanlık onurunu zedeleyen, herşeylere katlanarak, gururlu ve toplumsal idealleri savunarak hayatta kalma kavgası ise sonsöz...


Baştan sona açlık sınırı öyle bir sınırdır ki bazen tatlı hayallere, kara sevdalara bile veda ettirir. Çoğunlukla vade yettiği oranda, açlığın pençesinden kurtulmak için genlere işlenmiş pederşahi göçebelikle tamlanır küçük hikayeler. Ağır romanlar ise azap, gazap ve ölmek pahasınadır...


Adamlık, alın teri dökmeden doymak bir yana, açlığı yatıştırmalık bile kabul etmeyiş, açıkça retçi tavırdır. Bu adamakıllı maneviyat atadan evlada kutsal armağandır. Alçaklık ise alınterine daha kurumadan makul karşılığı resmen vermemek veya vermeyi ertelemektir. Zaten er yada geç, mutlaka faşizmin gölgesi düşer, açlık zincirini kıramayan toplumların üzerine. Öyle ki bazen açlığa direnişle kazanılan prestij, kılıçların gölgesinde preslenerek kaybedilebilir. Yani faşizme geçit vermenin mükafatı tam açlıktır. Hem de varlık içinde darlık ve yokluk. Sonun başlangıcı, uygarlık tarihine ve emanete ihanetle, pastadan en büyük payı kapmaya atılmakla gerçekleşir. Oysa doğru insana özgü olan,

dönülmez yolu ufka sürmektir. Asla açlık acıtasyonu yapmadan, hiç tükenmeyecek umutla ve katıksız ekmeğe taparak. İnan, iman ve izanla, bilim ve bilinçle kodlanarak. Mesele açlığı yaratan sistemleri yok etmektir. Düşüncesizce havanda su dövmemek, boşuboşuna sövmemek ve 'havada güzel güzel dönen kuşun, açlıktan yılana saldıracağını hiç düşünmemiştim' dememek için düşünmektir tüm mesele. Hatta hiç düşünülmeyenleri bile düşünmek...


Bilen bilir Pedersen açlığı, Andangen karakteriyle sabit, hayatın içinde kaybolup giden hikayelerin, hikayelerde aç açık kalanların, katiyyen ödün vermeyen tavrına en yalın ağıttır. Pederşahi tokluk ise ağdalı yakınmalara hiç özenmeyen bir başkaldırı ve dik duruş anıtıdır... 


Kuşatılmışlık çemberinde ister asgari düzeyde Pederşahi ister azami oranda Pedersenvari olsun veya olmasın açlıkla başbaşalık, insanlığın en büyük sınavıdır. Yani neslin yarınlarını kurtarmak için  yeryüzüne hükmeden metaforik açlığın, mutlaka hemen şimdi babında tarihe gömülmesi gerekir. Bu şartlı savaş en kutlu savaştır...


Onlarca yıl açlık, körlük, doymazlık üçgenine hapsedilmişlik, çok yönlü çaresizlik ve kuşatılmışlık bir gün mutlaka aşılır. Burada tek mesele ağır kusurları  resim resim kusursuzca

biriktirmektir. Açlık günleri bittiğinde, anca yıllar yılı biriktirilen o resimler sayesinde, çalmayıp çırpmayıp geleceğini alınteriyle karşılayanlara hakettikleri saygı sunulur...


Asgari düzeyde pederşahi tokluğu ve azami oranda Pedersenvari açlığı iki yönlü metaforlaştıran o irkiltici resimler, resmen şatafata kapılanların ise büyük, en büyük ayıbı ve günahıdır. Öyle bir ayıp ve günah  ki kılıçların gölgesinde geniş yığınlara reva görülen türden olanlar kalınkaplı kitaplara girer...


Gün olur girer çünkü açlık, kılıçtan keskindir...


16 Aralık 2021 Perşembe

PARTİLER VE PARTİZANLIK…

 PARTİLER VE PARTİZANLIK…


Heyelan dönemlerinde, hezeyanla suni güç yaratma, harcıalem güçlü görünme reel politikanın temel dayanağıdır. Ancak mevcut kurulu partilerle yalpalayan iktidarı ele geçirmek, sıhhatli güç devşirmek zor görüldüğünde, bir yerlerden düğmeye basılır ve anında yeni parti veya partiler kurulur. Sanki kurgu daima uzaktan kumandalı işler. Tamamen güç zehirlenmesi dolayısıyla bozulan işin aslı nedir, bozgunun arkasında neler yatar hiç araştırılmaz. Bu arada dolar kanatlanır uçar. Karton levhalarla desteklenen pik hevesi, tek hamleyle dip yapar. Yine de tek politik amaç mevcut partileri veya yeniyetme partileri, hedefsiz kalmış millete kabul ettirmektir. Hüsnü kabul sinyali alındığında ise hep aynı süreç işleme konulur, mevcut düzenin devamını sağlayacak seçim... 


Seçimde güç olmak, alakasız güçlenmek için hangi abartılı ödüllerin, nice tutulamaz sözlerin, mahva sebep ne tavizlerin verildiğinin de hiç önemi yoktur. Milleti oyalayan tek bahis, şiddetle tavsiye edilen güç tarzlarından birine veya bir kaçına yığılma üzerinedir. Bu yağma düzeninde karanlık kapitalin işlevi ise kasıtlı kurumlandırdıkları adına geçici güven yaratmadır. Zaten kurulu sistemde sermaye aktarımlarının, kimin eliyle olacağı, hangi politik gücün sahipliğinde örümcek ağının genişleyeceği pentagonvari programlarla dizayn edilir. Bu büyük sermayeye hükmeden egemen güçlerin en iyi bildiğidir. Karakapitalizm gereğini yapar ve dileğini ne pahasına olursa olsun gerçekleştirir. 


Karakapital, sembolik sermaye, sembolik partiler veya hüllelik partilerle, ekonomik ve politik her ciddi tıkanmada yeni dönem başlayacak masalı raftan indirilir. Türlü ambalajlarla yutturulan eski ve yeni politik tipler hemen donatılır. Bunlar umulmadık biçimde kamuoyu oluşturma, yaratılan medya algısı, referans güncellemeleri, itibar kazandırmanın yanısıra istikrar ve istatistik aktarımlarla üzerinde uzlaşılan etki yetki sahipliğine ve politik bilgeliğe kadar konumlandırılır. 

Hatta bazen geleceği karartanlar dahi yarınları kurtaracak havaya, kurtarıcı pozisyonuna sokulur...


Acı ama gerçek bu oyunbozanlar yine yeniden mağdur kesimleri arkasına katarak, egemen güçlerin ekmeğine yağ süren hizmete devam eder. Hâkim güçlerin zıddına, ezilen yığınların lehine politika üretecek, politika yapacak parti veya partilerin ise muhakkak önü kesilir. Yani çokuluslu sermayenin, uluslarası şirketlerin özel ve genel çıkarları için sürekli ayni süreç işletilir, sürekli ayni senaryo dayatılır…


Dahası on yıllarca peşi sıra kurulan partiler, devlet kurumu farz edilse de, bizzat devletin içinde global sermayenin aracısı işlevini görür. O yüzden kısa ömürlüdürler ama arkalarında sürdürülemez ekonomi ve politik yıkım bırakırlar. Evrensel güce hizmet doğrultusunda, lafta farklı imaj sunan eski veya yeni partileri inşa edenler, politik şemayı en baştan belirlediklerinden, küresel güçler aygıtına aykırı partileri veya politik örgütlenmeleri bir kalemde silerler. Emperyal egemenliklerini sürdürme gayesiyle baş kaldıranı sessiz sedasız sindirirler...


Ekonomik ve politik batışla perçinlenen mevcut durumlar resmen bu yüzdendir. Salt politik gelecek uğruna günü ve durumu kurtarmaya dönük eski model ve usullerle, tutucu siyaset anlayışında ısrar bu yüzdendir. Gittikçe azalan popülariteyi güncellemek ve tekrardan güçlenmek için her şey mubah tarzı parti anlayışı bu yüzdendir. Tavizsiz partizanlık, bol tavizli politika bu yüzdendir. Yani millet yararına güç yaratmak için kurulduğu söylenen özellikle icracı tüm partiler ne yazık ki, egemen güce boyun eğmek ve reformist akımların önünü kesmek dışında iş görmezler. Her onbeş yirmi yılda bir karşılaşılan acı tablonun nedeni açıkça budur. Daha kötüye gidişi tescilleyen her türlü işarete karşın tek parolaya kanmak... 


Parola, puslanan ekonomik havayı dağıtmak, paslanan çarkı değiştirmek, kirlenen siyaseti arıtmak için mücadele yerine, katı partizanlık ve sınırlı güce tapınma olunca heyelan kaçınılmaz olur...


Kaçacak yer kalmayınca da, toptan hezeyan halinde olur böyle şeyler şımarıklığı...

12 Aralık 2021 Pazar

ZUM VİRÜSÜ, ZAM ATAĞI...

 ZUM VİRÜSÜ, ZAM ATAĞI...


Zum virüsü, son zam ataklarıyla direkt hayatın içine girdi. Yakın plan çekimle son günlerde sanki tonlarca kapasiteli hidrolik pres altındaymışçasına geniş yığınların ezildiği zumlanıyor. Görünen net, millet acayip yoksullaşıyor. Zorbihal akarında akan can suyu tersyüz, can boğazda ve zamlarla birlikte katlanan kötü enerji hayatı vurmuş, devlet babadan hala şefkat yok. Sinerji sıfır, empati hiç, zam zum virüs aleminde zumlanan ise hep  karunsal kayırmacılık... 


Kamusal alandaki kayıkçı kavgalarıyla piklenen zam zum virüsü, diptekilere toptan bilinç kaybı yaşatıyor. Hala ebedi umursamazlık ve muamma edebiyatı. Bu arada busbulanık atmosferde, karşılıklı kamplarda bile hafiften yaşanan ortak endişe, yarınlar endişesi. Millet resmen aş, aşı derdinde. Memleket manzarası ise hala oburca insan yeme ihtiraslı. Yani durum vahim. Merakla zumlanan, çıldırık zamlarla ateşin yakına düşüp düşmeyeceği. Malum zam zum virüsü cin gibi, cins ve cismani. Sayım kıyım listesi de epey kabarık. Kedi kaplana dönüşmüş misali bu karmaşada, millet ortaya karmakarışık geçim derdinde. Yollar dikenli... 


Dirayetten düşmüş devlet baba bu abartılı zamlama haline bir türlü çözüm zumlayamıyor. Dolardan doymazdan sebep ocaklara akkor düşmüş. Dinayetler, yankiler, kankiler, arapiler erketede. Üç kuruşa ballıbörek temsil ikram hevesinde. Tatlı hayat millet için durmuş, kısmi azınlık zamlarla azan zum virüsü vurgunlarını hiç sıkılmadan arsızca devam ettiriyor. Devlet baba, bu virüs çıkmazında sonu belli şaşmaz yöntemle, şaşkın deneysel tekrarlarla tükenmişlik sendromuna zemin hazırlıyor...


Öyle ki hiç düzelme yok hala depresyon dili, ruhsal durum travması, dinsel çarpıtma, miskin mucit içgüdüsü güncellemesi. Resmen kör karanlığa ortaçağ dayatılıyor... 


Öyle bir kör karanlık ki, karataşın üzerinde kapkara akıllılara zum hali. Ultra zamlarla iş mucizelere kalmış. Hep çapraz parçalanma. Aynı hatta boş kafa doldurma edebiyatı, her telden para tutkusu ve çeşnili çapsızlık. Beyin altı hırslarla hükmetmenin ve kuyruksuz kükremelerin sonucu resmen dize getiriliş. Velhasıl vasıfsızlaşma ve vefasızlık. Haliyle hileli detaylarda boğuluyor koca millet...


Otomatik objektif özele dair zum peşinde. İktidar erki geneli etkileyen politik hegemonya ve politik tahakküm kurgusuyla hayata zamklanan zamları gözardı etme telaşında. Ve tepeden ayağa kısır tavırla yıpranıklık. Yaprak kımıldamıyor, resmen kanıyor memleket, millet kan kaybından neredeyse kara toprak.. 


Zumlanan, umu perişanı bir millet. Kanlanan zam zum virüsüne karşı koyamayan bir devlet. Bilindik soru ise şu, nerde bu devlet, nerede bu millet?

11 Aralık 2021 Cumartesi

BURALARDA GÜNLERDİR...

 BURALARDA GÜNLERDİR...


Buralarda günlerdir kindar bir yağmur, 

sol yanımda bir ömürlük özlem, 

düşüncelerimde demlenen dem

demir soğuğuna hemen ölsem... 

Sıkı dur buralarda karıştı herşey, 

nasıl bocalıyorum bir bilsen.

Yağıyor üstümüze üstümüze ardıç kuşları

kanatlarında bir garip ateş

dahası günahı kallavi büyük yalan

Tamını tayfasını yıkan tufan

tayını tafrası yüzleri yakan nem.

Rüzgarın nefesini kesen ise eksik iman...

İmanıma dinime günlerdir buraları vurmuş bir deli yağmur,

yorumsuz yağma düzeni

yılışık yığma medeniyetsizliği. 

Merkezden uzağa pek bir azgınlık

neyler napar yarın İnsanlık

Vallahi kimsenin umrunda değil.

Buralarda günlerdir yoğunlaşan yarın korkusu...

6 Aralık 2021 Pazartesi

KÜRESEL DENEMELER…

 KÜRESEL DENEMELER…


Dünyanın dört bir tarafında küresel ve işbirlikçi yerel güçler, ulus devletleri bir bir yok ediyor. Önce küresel ekonomik bombardımanlarla, asalak yaptırımlarla yıkıcı kurumlaşmalar programlandırıyor. Dünyanın tanıklığında, dünya temizliği, açıktan açığa çöküş kapsamında göstermelik kapışmalar, kemikleşen kamplaşmalar, resmen karşı devrim provaları, meşru hale getiriliyor…


Dayatılan getirisi hiç, egemen sermaye denetiminde haraç mezat satışlar. Silahlı güce dayalı sistemsizlik. Tekelci mafya ekonomisi, emperyal tefeci kıskacı. Dünya bu tür kurumlanmalar ve kukla modellerle dopdolu. Postmodernizmin açılımı bu, bizzat sömürü. Bunun için küresel sermaye, dünya siyasetini ve siyasi iktidarları bir güzel dizayn ediyor. Edemediklerini soktuğu ekonomik cenderede bunaltıyor. Bunalım yaygınlaşınca bilimsel düşünce ve yöntemlerden de kopuluyor. Ondan sonrası yarını olmayan bugün....


Bu arada fırtına yön değiştirir, mevcut düzen değişir endişesiyle, direnişi yükseltecek dinamikler bir bir tırpanlanıyor. Tırpan, modernizmi ve değişimi pratikleştirecek kurumsal yapılara da vuruluyor. Çağdaş ölçütlü düşünceler ve dinamikler yok sayılıyor. Tek amaç dikensiz gül bahçesi yaratmak. Bu yönde otoriteyi benimseyen ve benimseten kurgu iktidarlar, gerici modernizm çıtasını yükseltiyor. Fantastik sıradanlaşmaya aldırmadan, küresel sermaye ile bütünleşmeye pik yaptırılıyor. Sonuç yok olma tehlikesiyle baş başa kalış... 


Umulmadık son açıkça bilindiği halde bu derinliksiz, sığ ilişkilerde ısrar, esrarını korusa da, kirli ilişkiler yumağı yaşanan döneme, karanlık siyasi tercihlere damgasını vuruyor. İtiraz edilemez çapta çapsızlık, savruk gelişmeleri ve tehlikeli yakınlaşmaları peşinden ağır bunalımları getiriyor. Yani küresel sermaye ütopyasına, bilimsel ve akılcı yorumlar yapılmadığından tuzağa düşülüyor. Kutsallık derecesinde mevcuda tapınma, iç hesaplaşmayı geciktiriyor. Ve karşı devrim projesi hizmetlileri, küresel gücün faydasına ulus devletin kökünü kazıyacak role soyunuyor. Sonuç kapitülasyoncu kapital kepazeliği. Tüm bu küresel atraksiyonlara karşı durulmadıkça, direnilmedikçe ulus devlet projeleri rafa kaldırılıyor. Mevcut ulusdevletler de toprağa...


Ve öncesi sonrasıyla dünyanın dört bir tarafında küresel ve işbirlikçi yerel güçler eliyle tam sömürgeleşme ve alabildiğine sömürü…


Bu dengesiz ve yıkıcı küresel  denemeler nereye kadar gider, ne zaman biter işte tüm mesele bu...

4 Aralık 2021 Cumartesi

ENFLASYON VE GELİYOR GELMEKTE OLAN...

ENFLASYON VE GELİYOR GELMEKTE OLAN...


On yıllarca vuran her kriz ve peşine gelen her bocalama sürecinde, istikrarın güzellikleri yaşanıyor ama istikrarı bozmaya çalışanlar var denildi. Paça kurtarıldı. Krizlere meydan okuyan bir iktidar var, sürekli ve sınır tanımayan destekçileri var ama mevcut sistemi bozmaya çalışan iç dış mihraklar var denildi. Maça devam edildi. Yalan dolan denilenlere inanıldıkça inanıldı, devamlı seçme ve seçilme rahatlığı yaşandı. Lafta ileri demokrasi dayatması, kutsi tekbaşınalığa rağmen hal ve gidiş her seferinde sarpa sardı. Savruklukla yüzyıllık güzergahtan ve kurucu hedeflerden kopuldu ve nihayet iktisaden dibe vuruş, siyaseten kalakalış netleşti. Sanki bu kez deniz gerçekten bitti ve geliyor gelmekte olan... 


Gelinen noktada neti brütü bir yana artık yüz liraya satın alınan değerler yaklaşık yüzelli küsur lira. Veya yüz liraya alınanlardan ancak kırkküsur liralık satın alınabiliyor. Başka bir deyişle gelir yüzde elli küsur erimiş, giderler ise artı yüzde elliküsur delirmiş. Yani enflasyon en flaş seviyede flamasını açmış zam estiriyor. Fiyatlardaki bunca dengesizliğin ve makul seviyeleri zorlayan bu kadar artışın vebali günahı kimlerindir besbelli ama hala dış güçlerindir diye avunanlar var. On yıllardır memleketi idare edenleri külliyen günahsız gören zatlar var. Tüikin enflasyon sepetine alakasız sokulan ürünlerle gizlenen ve rakamlarla oynamalar sonucu çıkan tabloya sürüaklıyla sevindirik olanlar var. 


Sabaha çıkmanın ayazında sanki dibe vurmuşluk bir anda bitecek, sihirli bir dokunuşla ekonomi pik yapacak ve iyiye gidecek her şey. Yeniden bozulan dengeleri kuracak, piyasaları rahatlatacak diye hala mevcut erke güvenenler var. Oysa mevcud yüzünden tabandan tavana hissedilen enflasyon şimdilik yüzde elli küsurlarda seyrediyor. Millet şimdilik bir güzel seyrediyor ama sanki on yıllardan sonra özlemle beklenen olacak gibi çünkü geliyor gelmekte olan... 


Onyıllardır lafta şahlanan ekonomi, milyonların mutfağındaki yangını sürekli körükledi. Yeni yılda daha beter neler olacak daha ne körlükler ve kötülükler yaşanacak tamamen belirsiz. Resmen yıkım yaşatanlar, iflasa denk bu tarihi durumun sorumluluğunu taşıyanlar hala lafta şahlanışı şerbetleme peşinde. Zaten mevcut siyasal iktidarın tek derdi veya en iyi becerdiği şey seçim kazanmak. Kazanacağını gördüğü ana dek hile dolap sandıktan kaçmak. Ama bu kez bir türlü durmuyor enflasyon, hazine naylon ve sanki verilen molanın son çeyreği. Sanki çetin yolları aşıp, geliyor gelmekte olan...


Sarayı ve parayı bir kenara bırakmayan uslanmazlar, gidişatı suskun ve asabi izliyor. Mevcut iktidar karşıtlığını gereksiz görüyor, kınıyor ve hala haline şükrediyor. Durum vaziyet bu merkezde feci iken tavır tavırsızlık olunca hesap kurnazlıklarına hiç gerek yok aslında. Reel enflasyon dosdoğru açıklanmış olsa bile olmayan istikrar keyfi bahanesiyle mevcuda pek karşı çıkan olmaz gibi. Yalancı bahara tapan dinconlar istimlenen isyanı belki kaale almazlar ama diğer yandan tefe tüfe masallarıyla sırttaki küfe ağırlaştıkça, günden güne file hafifledikçe ciddiyetin farkına varılır. Çünkü fahiş rakamların allanıp pullanmasıyla gerçeklerin üzeri örtülemez sadece zaman kazanılır. Zamanla ekonomiden akademik düzeyde olmasa da anlayan, yazılan meşhur ekonomi kitabını okumaya hiç gerek duymayan milletin aklında flaşlar çakar. Hatta 'güzel idare ediliyoruz, sıkıntı yok...' rüzgarları dünyadaki en kötü üç beş ekonomiden biri olmuşluğu da saklayamaz. Ve lebaleb meydanları silkeler tek bir slogan, uzun yolculuğa verilen kısa mola bitti, geliyor gelmekte olan...


Şahlanışı güncelleyen şaibeli enflasyon oranları, şaibe yaratan veriler, emperyal stokçuları da bu şaibeye dahil eder. En flaş deyimle enflasyon, çeşitli varyasyonlarla devamlı düşük gösterilerek izanı izahı olmayan oranlara ulaşır. Asıl flaşı yıl sonu ve yeni yılda yaşanacaklar olur. On yıllardan sonra mutlu veya mutsuz varılacak her sona helalinden tek cümle yazılır; uçurumun kıyısından dönüldü, buna da şükür. 


Şükür ki sona yakın, sonsuzluğa uzayan uzun yolculuğa verilen kısa moladan sonra, geliyor gelmekte olan...

2 Aralık 2021 Perşembe

AKILLI KENTLERİN UZAĞINDA

 AKILLI KENTLERİN UZAĞINDA


Akıllı kentlerin inşa edildiği dünyanın tersine, akıllı kentlerin çok uzağında on yıllarca akıldışı yönetilmiş ve çarpık inşa edilmiş koca koca kentlerde doğaldır ki, akılları binlerce kuşku kurcalar. Yine doğaldır ki, kentler ve kentliler; Uygarlığın kaynağıdır ancak uygarlığı yok etmek üzere olan da onlardır...


Gelişen dünyanın tersine, uygar kent yönetimi ve yöntemleri es geçildiğinden barınmadan altyapıya, eğitimden trafiğe, sağlıktan kültüre, issizlikten yoksulluğa sorunlar biriktirir kentler. Bu artan sorunlarla birlikte, çevre sorunlarının da arttığı kentlerde, sıkıntıların ve açmazların halledilmesine yönelik çözüm ise hep iş işten geçtikten sonradır. Kötü alışkanlıkların devamıyla kentlerdeki çarpıklığın artması ve bir türlü kentlileşememe ise acı gerçeklik...


Sonuçta merkezden ücraya, genelden yerele, asla kimsenin umurunda olmayan, defaatle özel çıkarlar için faydalanılan biçare kentliler ve sorunlar yumağı kentler. Akıllı kentler dünyasının tersine hala ruhsatsız, plansız, projesiz ve denetimsiz binalarda ısrar. Böylece çarpık binaların oluşturduğu mahalleler, gettolar, metrolar. Ve makro dincilik ve mikro milliyetçilik bünyesine hapsolan kentliler...


Aklı bir yana koymuşçasına evrensel sorun iç dış göçe dayalı çarpık kentleşmeyi yok etmeden, kentlileri kentlerde göçmen statüsündekilerle birlikte yaşamaya metezori dayatma. Kentlilerden kısılıp her neden ise bakılma zorunluluğu olan bu geçici  konuklara bol kepçe mal ve hizmet paylaşımı. Yani aklıevvel yaklaşımlarla içine düşülen bölgesel travmanın dayattığı sorunu kentlerin ve kentlerin sırtına yükleme kolaycılığı...


Dağılan akılla kentlere yığılmanın sadece kalkınmakta veya batmakta olan ülkelere has bir olgu olduğu gerçeğine rağmen boşa böbürlenme. Oysa nüfusu yirmi milyona dayanan kentlerin çoğu üçüncü dünya ülkelerinin kentleri. Gelişmiş ülkelerde, büyük kentler nüfus kaybına uğrarken, geri bıraktırılmış ülkelerin kentlerinde aşırı büyüme. Aşkın abartılı kent yaşamıyla dip yapan akla zarar durumun kaçınılmaz getirisi ise çözümsüzlük.


İşte bu kaotik kentler çıkmazında, asgari seviyede yaşamaya zorlanan kentliler.  Günden güne geleceği karartılan kentler, kentliler ve kentleri yönetmeyi görev edinenleri bekleyen çok zor günler. Ve bunalan kentliler on yıllar sonra akıllı davranabilecek mi  beklentisi...


Akıllı kentlerin inşa edildiği dünyada, kentleşme ve kentlileşme üzerine durum tespiti yapılmaksızın, yalnızca siyasi kaygılarla yerleşim kolaylığı sağlanmış kentlerde, yıllarca yok sayılmış, görmezden gelinmiş halledilemez sorunlar. Ortak akıl üretilmeksizin, kent bilimci gözüyle yaklaşılmadan kısır tedbirler. Ve kentin sorunlarına çözüm dahi önerilemeyişi. Yıllar yılı yapılan, çözüm diye dayatılan yeni çözümsüzlükleri doğuran hallere umut bağlama...


Hele kentleri içinden çıkılmaz sorunlara boğan, kentlilerin gözünü boyayan, eski kadrolarla sağlıklı, güvenilir, adil ve sürdürülebilir bir yönetsel mekanizma kurulamayacağını görmezden gelmeler.


Kentsel rantların ekonomiyi, ekonominin politikayı belirlediği bilindiği halde, nihayetinde dengeli gelişme, gerçekçi büyüme ve hakça paylaşım olanaklarını tırpanlamalar.  Koca koca kentlerin yasadışı kent olmasına göz yummalar. Yasadışı kentleşmeye yıllar yılı seyirci kalan uzak yakın ilgililer...


Akıllı kentlerin inşa edildiği dünyanın tersine yönetimlere kentlilerin içinden yönetsel yetkinliğe sahip akılları, akılcı dönüşüm ve çağdaş yenilenmeyi sağlayacakları, uygar kent yönetimi ve yöntemlerine adaptasyonda zorlanmayacakları, korkusuzca yetki ve sorumluluk yüklenecekleri getirmeyip, yok saymalar...


İşte akıllı kentlerin inşa edildiği dünyanın tersine, akıllı kentlerin çok uzağında kentlerde akılları bu ve benzeri binlerce kuşku kurcalar…

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...