TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

20 Mayıs 2023 Cumartesi

19 MAYIS, NUTKU TUTULMUŞLUKTAN NUTKA GEÇİŞ...

 19 MAYIS, NUTKU TUTULMUŞLUKTAN NUTKA GEÇİŞ...


Nutuk-Söylev, Türk ulusunun ve Türkiye devriminin tarihsel belgeler içindeki en büyük belgesi ve eşsiz eseridir. Savaşların, kutsal mücadelenin ve binlerce belgenin vücut bulmuş hali, temel kaynak kitabıdır. İşgal edilmiş bir ülkede neler yapılabileceğini, zor şartlarda verilmiş mücadelenin nasıl zafere ulaşılabileceğini ayrıntılarıyla gösteren her devrimcinin el kitabı, her vatanseverin başucu kaynağıdır…


İşgal dönemlerinde vatanseverler olduğu gibi vatan hainlerinin de olabileceği bir gerçektir. Bunun için nutuk okunmalıdır.  Dikkatle okunmalı; düşmanla işbirliği içinde olanları, ilk fırsatta vatana ihanet edenleri, saltanatın ve hilafetin devamından yana olanları, demokratik cumhuriyete karşı olanları, devrimleri reddedenleri bizzat görmek için. Hatta kutlu kurtuluşa ve tam bağımsızlığa giden yolda, her karış toprağın nasıl kızıla boyandığını anlamak için. Özellikle gençler okumalı…


Nutuk okumak lazım, nutku tutulmuş bir imparatorluktan, nutuk söyler hale geçişin nasıl elde edildiğine tanıklık etmek için. Hariçten nutuk atmak yerine, 19 Mayıs’ın antiemperyalist ruhunu görmek, yaşamak ve yaşatmak için…


1919 yılı Mayısın 19. günü Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıktı...


Şöyleydi genel durum ve görünüş; " …Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk 1. Dünya Savaşı'nda yenilmiş. Ordu her taraftan darbe almış, yaralanmış, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalamış. Büyük savaşın uzun yılları boyunca Ulus yorgun ve yoksul düşmüş. Ulusu ve ülkeyi genel savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek ülkeden kaçmışlar. Padişah ve halife Vahidettin soysuzlaşmış, yalnız kendini ve tahtını kurtarabilmek düşüncesiyle alçakça yollar araştırmakta.  Damat Ferit Paşa hükümeti güçsüz, onursuz ve korkak. Yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini ayakta tutabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş durumda…"


Ordu'nun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve dahi alınmaktaydı. Ordu terhis edilmekteydi...


Öyle vahim bir hal ki; İtilaf Devletleri ateşkes antlaşması hükümlerine uymaya gerek bile görmüyorlar. Uydurma nedenlerle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Diğer taraftan Adana, Urfa, Maraş, Antep, Antalya, Konya, Merzifon, Samsun da aynı durumda. Yani; " Her tarafta yabancı devletlerin subayları, görevlileri ve özel adamları çalışmakta…"


Nihayet söylenecek son sözün, söylenmeye başladığı tarihten 4 gün önce; " İtilaf Devletlerinin onaylamasıyla 15 Mayıs 1919'da, Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor..."


Durumun korkunçluğu ve ağırlığı karşısında, her yerde her bölgede, bir takım kişilerce Kurtuluş yolları düşünülmeye başlıyor. Ve bir takım örgütler doğuyor. Diğer yandan ulusal varlığa düşman kuruluşlar ve girişimler de ortaya çıkmaya başlıyor. Manda isteyenler de kıpırtılar içinde...


İşte bu boğucu atmosferde Mustafa Kemal Paşa, geniş yetkilerle donatılmış müfettişlik göreviyle 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı…


Paşa, iki kol orduyu doğrudan emri ve komutası altında bulunduracak, müfettişlik vasfı ile de Anadolu'daki askeri birliklerle, valiliklerle ve sivil örgüt yöneticileriyle yazışabilecek, ilişkiler kurabilecek ve bildirimlerde bulunabilecekti...


Yetki büyük ama nereden ve neden? Nedeni; " Bu geniş yetkiyi, beni İstanbul'dan sürmek ve uzaklaştırmak amacıyla Anadolu'ya gönderenlerin, bana nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Bana bu yetkiyi onlar bilerek veya anlayarak vermediler. Her ne pahasına olursa olsun benim İstanbul'dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe idi; Samsun bölgesinde düzen bozukluğunu yerinde görüp, önlem almak üzere Samsun'a kadar gitmek. Ben bu işin başarılmasının üstün yetkili bir görev verilmesine bağlı olduğunu ileri sürdüm. O günlerde Genelkurmay’da bulunan ve benim amacımı bir ölçüde sezinleyen kişilerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular ve yetki ile ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım. Dahası Harbiye Nazırı Şakir Paşa bu talimatı okuduktan sonra imzalamak da kararsız kaldı, mührünü okunur okunmaz biçimde basmıştır..."


Gerçekte Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir Atayurdu kalmıştı. Son sorun bunun da paylaşımı uğraşısından başka bir şey değildi. Osmanlı devleti, devletin bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım boş sözlerdi...


Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Tek karar vardı; "Ulusal egemenliğe dayanan tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak..."


İşte daha İstanbul'dan Karadeniz’e açılmadan önce, çok önceden düşünülen ve Samsun'dan Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya konulan karar bu olmuştur. Bu karar doğrultusunda süreci evrelere ayırarak, adım adım zafere ilerlenmiş, salt zafere kilitlenilmiştir.


19 Mayıs 1919'dan başlayarak bir mucizeyi gerçekleştiren kararlılığın dayandığı en sağlam düşünce ve mantık ise şuydu; "Ya İstiklal Ya Ölüm..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...