MADIMAK KATLİAMI DAVASI DÜŞTÜ…
Vakti zamanında şu garip memlekette 2 Temmuz 1993 günü 0tuzüç
insan diri diri yakılarak, resmen insanlık suçu işlendi. Cürümü işleyenler ve
iştirakçileri adaletten hatta ilahi adaletten de hiç çekinmediler. Dava yıllar
yılı sürüncemede bırakıldı. Adalet geciktirildikçe geciktirildi, duruma
uydurulan mevcut yasalara göre zaman aşımından da paçayı yırttılar. Birçoğu adında
namında adalet olan benzer zihniyetin şemsiyesi altında yakıcı güneşten
korunuyorlar, serinliyorlardı. Şimdi Madımak katliamı davası düştü, kurtuldular.
İadeyi itibarları da yakında verilir…
Otuz yıl önce Madımak Oteli önünde on beş bin katliamcı buluştu.
Sadece 170’i hakkında dava açıldı. Ankara 1 No’lu DGM ilk davadan itibaren çok
sayıda tanığı tahliye etti. Mahkeme ilk kararını adam öldürme ve Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılık suçlarından verdi. Yargıtay, dosyanın
Anayasal düzenin ortadan kaldırılması girişimi olduğunu ve bu maddeden
yargılanmaları gerektiği kararını verdi. Ancak idama çarptırılan sanıklar ile cezası
sonradan ağırlaştırılmış müebbete çevrilen sanıkların çoğu yurtdışına kaçtı, ya
da dava avukatlarının deyimiyle “sistemli bir biçimde" kaçırıldı. Ana dava
2002 yılında sonlandı. Madımak katliamının kaçak olan “1 numaralı sanığı” ile arkadaşlarının
davası ayrıldı. Ama davanın dört bir yanda aranan “1 numaralı kaçak sanığı” 2011
yılında Sivas’taki evinde öldü. Firari sanıklar üzerinden iki ayrı dava açıldı.
5 sanıklı ilk dava tüm tepkilere rağmen hukuksuz bir kararla 2013 yılında zaman
aşımına uğratıldı. Bu dava için Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru hala
gündeme alınmadı. Şimdi son dava da zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü.
Bilinen o ki karanlıklar ile karanlığa karşı çıkanların
binlerce, on binlerce yıllık mücadelesi hep sürüyor ve sürecek. Varoluşun
temelinde hep bu kavga var. Ne yazık ki insanlıktan çıkan insan yakmaktan bile çekinmeyen
güruh her devirde iş tutuyor, korunuyor ve aklanıyor. Asıl yürek yakan dert bu.
2 Temmuz 1993 insanlık dışı eğilimlerin hortladığı, sağduyunun ateşe gömüldüğü
gün. Önlenebilir ama önlenemeyen bir katliam. Otuz yıldan sonra hala Madımak
kokuyor eller, yalımlar yol iz sürüyor. Zihinler kanıyor. Gökyüzü hala kapkara
ama adap dışı umursamazlık zirve yapıyor. Adalete zerre rağbet etmeyen tutkulu
taraftarlar resmen ödüllendiriliyor. Adiletsiz düzene körlemesine çakılmışlık
havasıyla zaman aşımı yaşama geçiriliyor, adı batasıca dava düşürülüyor…
Sivas katliamında düşenlerin hatırasına hakaret derecesinde
bir düşkünlük. Dava eğer mahşere kalırsa nasıl yüzleşecekler, Muhibe Akarsu (35
yaşında, misafir), Muhlis Akarsu (45 yaşında, sanatçı), Gülender Akça (25
yaşında, sanatçı), Metin Altıok (52 yaşında, şair, yazar), Ahmet Alan (22
yaşında, sanatçı), Mehmet Atay (25 yaşında, gazeteci), Sehergül Ateş (30
yaşında, sanatçı), Behçet Aysan (44 yaşında, şair), Erdal Ayrancı (35 yaşında,
yönetmen), Asım Bezirci (66 yaşında araştırmacı, yazar), Belkıs Çakır (18
yaşında, sanatçı), Serpil Canik (19 yaşında, sanatçı), Muammer Çiçek (26
yaşında, aktör), Nesimi Çimen (67 yaşında, şair, sanatçı), Carina Cuanna (23
yaşında, Hollandalı gazeteci), Serkan Doğan (19 yaşında, sanatçı), Hasret
Gültekin (23 yaşında şair, sanatçı), Murat Gündüz (22 yaşında, sanatçı), Gülsüm
Karababa (22 yaşında, sanatçı), Uğur Kaynar (37 yaşında, şair), Asaf Koçak (35
yaşında, karikatürist), Koray Kaya (12 yaşında, çocuk), Menekşe Kaya (17
yaşında, sanatçı), Handan Metin (20 yaşında, sanatçı), Sait Metin (23 yaşında,
sanatçı), Huriye Özkan (22 yaşında, sanatçı), Yeşim Özkan (20 yaşında,
sanatçı), Ahmet Özyurt (21 yaşında, sanatçı), Nurcan Şahin (18 yaşında,
sanatçı), Özlem Şahin (17 yaşında, sanatçı), Asuman Sivri (16 yaşında,
sanatçı), Yasemin Sivri (19 yaşında, sanatçı), Edibe Sulari (40 yaşında,
sanatçı), İnci Türk (22 yaşında, sanatçı) ile, Ahmet Öztürk (21 yaşında, otel
görevlisi), Kenan Yılmaz (21 yaşında, otel görevlisi) ile Otuzüç’lerin eşi
dostu, akrabayı taallukatiyle…
Madımak muhakemeleri resmen insanlık dışı eğilimler dizgesinin
devamı. Dizilimde yer bulan muhafazakâr, mutaasıp, mütedeyyin, müderris, molla,
mürşid, mürit, şakirt, iç kapıdan, dış kapıdan, hatipli, cemaatçi, tarikatçı, dergahçı,
şeyhçi, şıhçı, hocacı, mollacı, meleci, cüppeli, cüppesiz, takkeli, takkesiz,
medreseli, şalvarlı, sarıklı, fetvacı, başta vekili, reisi, lafta kanaat önderleri
tarafından dava siyasi ablukaya alındı. Yeryüzünün en vahşi insana yakışmayacak
ortaçağvari bir kalkışmaydı, canice canlara kastedildi ama göz yumuldu. Adalet
neymiş dercesine ağır kadife perdeler tutuşturuldu, tutanaklar buruşturuldu. Resmen
cürüm. Müdafaası, müdanası olamaz, muhatabı aleni on yıllarca sönmeyecek ateş
yakıldı. Kör tutuculuğun işbaşı yaptırıldığı, sonradan münazarası, utanç müzesi
yapılsa da kar etmeyecek, gönülleri soğutmayacak yola girildi. Zifiri
karanlığın külleri üç yanı deniz, bu tavlı topraklara savruldu. İbret alınası
asla ibra edilemeyecek bir vahşet ve o vahşete ortak olanlar affedildi. Son
kararla yaşanmışlıkların tümü yok sayıldı. Madımak cehenneminden 51 kişi
kurtulmuştu, onlar yaşadığı sürece toplum vicdanında bu davanın zamanaşımı filan
olmaz…
Otuz yıl sonra da adalet mülkün temeli babında arifsiz tarifsiz
bir yabancılaşma girdabına düşüldü. Talihsiz menzile tutsaklık, Tanrıdan
korkan, medet uman çizgi mensuplarını düz yolda bocalattı. Usul erkân bitti. Din
namına ama din dışı, sözde masumane ama vahşi, resmen kitapsız, mezhepsiz
gaddarca bir katliama hepten seyirci kalındı. Devleti, milleti insanlıktan
sınıfta kaldı. Bu nasıl cüretkar kalkışmadır hala sırrı çözülememişken sapla
samanı karıştıran faşizan koalisyon anıları, anmaları, yürek yangınlarını, azgın
alevlerin Madımak’ı yutuşunun üzerini kapattı. Otuz yıldan sonra ustalıkla o
mahşer gününü inceden hafızalardan kazımanın ilk adımını attı. Bilindik bilinmedik
ne varsa hasetle resetlendi. Toplum bilinci üç beş kişilik uzaktan kumandalı
kararla linç edildi. Demek ki iyice daralıyor çember. O can pazarının yaşandığı
günden bugüne olaydan haberli habersiz, dindar kindar bir nesil, güllük
gülistanlık masalıyla devşirilmiş duyarsız on milyonlarca embesil memleketi karanlıkla
damgalıyor. Diğer tarafta bir o kadar yürekte ise hiç sönmeyecek ateş hala
yanıyor. Yanan canlar, asılan gençler ve zaman aşımı aşırılığında bir süreç
yaşanıyor…
Otuz yıldır yasaklı anmalarla, yasak savmalarla geçiştirilen
vahşet, sanki zaman aşımı kararıyla resmen desteklendi. Ülkeye değer katan 33 yaşama
mal olan katliama, kulp takmaktaki maharet zaman aşımı kararıyla pik yaptı. Demokrasinin
dip yaptığı bir ortamda yarın Madımak’ı anmak, yermek, kınamak yasaklar
sınıfına sokulabilir hatta telin için protokolvari bir prosedürün gerçekleşmesi
bile zorlaşabilir. Sanki toplumu bilgilendirmek ve uyarmak için bir basın
bildirisi bile okunamayacağı, eli kalem tutanların bir satır bile yazamayacağı,
tek kare fotoğraf alınamayacak, kameraya çekilemeyecek günler kapıda. Başın öne
eğilip usulca dolaşılacağı günler yakın…
Gün bugün “Muhakeme başkanının söz verdiği cumhuriyet
savcısı, davada otuz yıllık zaman aşımı süresinin 2 Temmuz 2023'de dolduğunu
belirtti, davanın düşürülmesi yönünde görüş verdi. Müzakerenin ardından hüküm
açıklandı. Türk Ceza Kanunu'ndaki zaman aşımına ilişkin hükümler dikkate alınarak,
kamu davasının üç sanık yönünden de düşmesine karar verildi. Karar, salonda
bulunanlar tarafından protesto edildi…” etsen ne fayda etmesen ne fayda...
Avukatlar “Madımak katliamı bir insanlık suçudur. Ve
eylemciler arasından bir avuç göstermelik vahşi yargılanarak ama cezalandırılmadan
dosyanın kapatılması kabul edilemez. Bu dava zorla kapatılsa da biz adalet için
mücadelemize devam edeceğiz. İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz. Bu dava
mahşere kalmayacak" dedi ama resmen mahşere kaldığı apaçık…
Katliamda yakınlarını kaybedenlerin avukatı "Yıllardır
bir hukuk mücadelesine girdik. Hepsi örgütlü bir biçimde kaçırıldılar. Üç
sanığın iadesi için mücadele ettik. Boş koltuklara konuştuk. Tarihin bir aynası
var. Hukuk mücadelemizin sonunda
değiliz. İstinaf ve temyiz hakkımızı kullanacağız.” diyerek mücadelenin devam
edeceğini vurguladı. Otuz yıllık mücadelede son perde…
Otuz yıl önce Madımak’ta önce kadife perdeler tutuştu, sonra
halıfleks yerler, en sonra zehir beyinler, sazı mızrabı ve usta kalemler. Ateş çemberinde
canilere inat kül olana dek semaha durdular. Kapkara bir duman zifiri bir
karanlık çöktü nefeslere, bir kara leke düştü semaya. Otuz yıl sonra davaya ateş
düştü, dava düştü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.