ADAMIN
KRALI YILLARI…
Biz
sokak çocuğuyduk ama babakral sayesinde iyi tahsil aldık. O yüzden sokak ağzını da çok iyi
biliriz, saray dilini de. On yıllarca dilimizi törpüledik, yeterince düzelttik lakin
yalan yok arada bir argoya kaçan tarzımız çıldırıyor. Son yıllarda baktık
olmuyor küfrü kafiri de bıraktık. Oysa hayatı o pencereden bellemiştik. Her şeyi
sokakta görmüştük, yalancıkralın önüne ve arkasına neler dizilir çocuk yaşta hakkıyla
öğrenmiştik. Kraldan çok kralcı geçinenleri gördükçe, çok feci günlerden faşist
dönemlerden gelip geçtikçe, dibine pikine acayip kalayladık. Kula kulluk sadece
krallıklarda. En sapkın dönemlerde bile hiçbir krala biat etmedik, etmezik.
Bizim kralımız babamızdı ve babakral zamansız öldü. Adamın kralıydı, kemikleri
dahi kalmadı. O halde ikinci yüzyılın ilk yılından itibaren başkaldırı yılları.
İnsanlıktan çıkışa isyan günleri…
İsyan,
sokağın dili ve sokağın ‘kral öldü, yaşasın adamın kralı’ geleneği. Durum açık
seçik, haliyle onlar da kendilerini biliyor ve başlarına gelecekleri öngörüyor.
Ciddi sokak aktarımlarına patlayan feveranın asıl nedeni bu. Gel zaman “Saraya
kral değil, sokağa adamın kralı” zamanı. Veya hayatın içine ve de özüne realite
bocası zamanı. Yıllar yılı ilk manide bocalayan, gaflet düşkünlerini ve ihanetçi
kıytırık lafazanları hayatına yapıştıranlar, yediden yetmiş yediye hayatların
“kralın adamına değil, adamın kralına’ emanet edileceğini er geç anlayacaklar. Zaten
‘adamlığa dip yaptıran kral olmaktansa, adamlığını kaybetmeyen dilencilere kral
olmak evladır.’ manasına gelen çok laf edilmiştir tarihte. Açılımı boş lafa
aldırmayan, sokak krallığında ‘adamın dibi’ olanlar asla ‘kralın adamı’na
dönüşmezler. Bin bir afet ve malum musibetlere karşın ‘adamın kralı’ kalmayı
becerirler. Sokak kanunu kesindir, tek bir ihlale gelmez. Çünkü daha birinci
ihlalde ‘armut dibine düşer’ hesabıyla has adamlık, kralın adamlığına terfi
eder. İşte bu yüzden sokak çocukları telafisi zor bu açmaza ve aymazlığa düşmezler…
Telafisi zor
yıllar değişen isimlerle, takılan lakaplarla, uydurulan deyimlerle, layık
görülen edimlerle kısacası değişen illa ki değiştirilen hayatlarla sıralanır.
Millet, bu sırmalı sırnaşıklığa, yirmi küsur yıllık kusurlu şatafata, günden
güne pik yapan yalanlara, onur ve haysiyet kaybına dik durur. Dik yazar. Diklenmenin
yanı sıra ekonominin dip yapmasına mutlaka sokak lisanıyla yanıtını verir. Öyle
ki ‘körler diyarında, tek gözlü kral’ olmalı hevesi, hesap şaşıp pembe hayaller
kararınca, ömür boyu didinip durup, elde edilenler iç edilince kralı gelse biter.
Her şey ters teper. Ters giden ne varsa nedeni, başta politikacının kralı,
mesleğinin kralı, ustanın kralı, toptancılar kıralı, kalıpçılar kralı,
kapıcılar kralı, topçular kralı, popçular kralı, otomatlar kralı, golcüler
kralı, gafçılar kralı, hırsızlar kralı, yalancılar kralı, ihanetçiler kralı,
kralın kralı olunup da ‘Adamın Kralı’ olamayıştır.
Dünya
döndükçe böyle işler vahşi düzenek, tüm krallar bir hışımla gelirler, ezerler,
sindirirler, zulmederler, tüm güzellikleri yakıp yıkıp, geçer giderler. Oysa gök
delinse, yer yarılsa iki dünya bir araya gelse de gün olur devran döner,
krallar, firavunlar, imparatorlar, hükümdarlar, sultanlar, tiranlar, hanlar,
karunlar, harunlar, salamonlar, şeyhler, şahlar, padişahlar, otlar, otmanlar,
batmanlar, başkanlar, muktedirler kendi bataklığına batarlar. Hatta ‘Ben
Tanrıyım’ diyen sahte Tanrılar, kendini Tanrı yerine koyan dallamalar,
çapsızlığın Allah’ını Tanrı katına eşit gören yalamalar, Tanrıdan vasıf sayan
nice dangalaklar, Allah yolunda görünen münafıklar, kudretli tanrıçalar, özüne
sakındığını peştelere peşkeş çeken eceler, tanrıça pozunda öz varlığı çalanlar ve
bunların topunun envaı çeşit plastik popülist versiyonu kendi karanlıklarına
gömülür. İnsanlık tarihi nice efsaneye, destana, kitaba, tabloya, resme, filme
konu olan bu konu mankenlerini işler. Dikine yazılan aykırı gidiş, yükseliş ve
düşüştür yani resmen ‘güç zehirlenmesi ve kendini kaybetme’ hikâyesidir.
Hikâyeyi yeniden
yazacak olan, kusurlu krallığı yıkacak olan kralkarakter daima sokaktan gelendir,
sokak çocuğudur. Bizzat sokağın yetiştirdiği, adamın kralıdır. Sokak arzını da bilir,
saray tarzını da. Herkese anlayacağı dilden, anlamayanlara anlayacağı cinsten
hitap eder. Aristokrat aileden gelmeme eksikliğini, yetiştiği aile töresi ve
sokağın kanununu ile giderir. Yani adamın kralı; “Yoksulların gün ve gün, daha
da yoksullaştığı bir dünyanın adamıdır. Aç yatmayı, itilip kakılmayı, işini
kaybetme korkusunu, çoluk çocuğun gelecek endişesini iyi bilir.” Geciken
adaletin cesaretle tesisini icra edecek güç işte budur. Adamın kralı olmak budur.
Kralın adamlarından olmakla övünenler, kutluyu kurtlandırdıkça, büyük
günahlardan arınmayı erteledikçe, aleme göstermelik namaz niyazla hükmettikçe,
avanakça avundukça işler sarpa sarar. Etki tepki meselesi, tehdit ve
şantajlarla sürdürülen gözü doymazlık, yükselme hırsı, alçalma hazzıyla dopdolu
düzenbazlık, mahkemelik olmadan da çözülür. Yani kraldan çok kralcılar, kendini
kralın adamı görenler, hiç sebepsiz adamın kralı olanlara parlayanlar, yakın zamanda
beklenmedik bir sonla sonlanırlar…
Yıllar yılı
sahtekral ve yalandan kralcılık göz boyamasıyla, yanılmanın ve yanılsamanın
politik prensibi ‘Bilmediklerin seni incitmez, duymak ise bilmek kadar
incitmez.’ önermesine ön verenler, adamın kralı olanlara gün ve gün sokak
çocukluklarını anımsatır. Binlerce sebepten dolayı, sahiden yerli ve milli, eline,
beline ve diline sağlam bizim çocukların, ‘sağlam kafa sağlam vücutta olur’
mantığıyla her şey andır kalsın deyip, tekrar sokağa inmesi, sokak kültürü ve
sokak geleneğini kanda hissetmesi ve devrimci inisiyatif alması an meselesi. İşte
o an geldiğinde kralından çekinilecek durum yok yılları başlar. İkinci yüzyılın
ikrası bellidir, ‘bizim tek kralımız vardı babamızdı ve o kral öldü, adamın
kralı kalmadı’. Evet biz
sokak çocuğuyduk ama babakral sayesinde, sokaklarda
‘bir memleket istiyorum sömürüsüz, mikro makro ekonomisi batmayan’ diye
haykırdık. Korkmadan, sönmeden bir şafaktan bir şafağa…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.