ON OCAK ‘GAZETECİLER BAYRAMI’...
İkinci
yüzyılın ilk On Ocak günü, on yılların 'On Ocak Çalışan Gazeteciler' günü. On
Ocak bize özgü bir kutlama günü. Gün, 212 sayılı 'Fikir İşçileri Kanunu'nun
yürürlüğe girdiği tarih. Gün, 10 Ocak 1961 ila 1971 yılları arasında ‘Çalışan
Gazeteciler Bayramı’ adıyla kutlanmış. 12 Mart faşist muhtıradan sonra
kutlamanın adı "Çalışan gazeteciler günü" olarak değiştirilmiş. Bugün
çalışana, çalışmayana, çalışamayana, çalıştırılmayana 'gazeteciler bayramı'
kıvamında kutlu olsun...
Kutlu bir
meslek gazetecilik, nice ocaklar söndü bu uğurda. Bu yolda, bu yolculukta ne
canlar yandı. Geçen geçti ama şimdilerde gazeteci olarak hayata devam zor. Resmen
gazeteciliğin en zor dönemi yaşanıyor. Kim ne derse desin gazetecilik,
gazeteciler bu zor günlerden çıkışın öncüleri. Ancak yerelde başka, genelde
bambaşka zorluklarla boğuşmakta gazeteciler. Yerelde gazeteciyseniz eğer
siyasal baskıların yanı sıra başka bir işi de lokomotif yapmak gerek geçim
derdine. Genelde ise asla geçimsizlik çıkarmamak, malum iktidarın suyuna gitmek
gerek. Oysa gazeteci olmanın, dürüst kalmanın tek yolu, gazeteciliği yok sayan
ve silikleştiren sisteme karşı koyabilmekten geçer. Öyle kimin kayığına binerse
onun küreğini çekenlerin gazeteciliği bir yere kadar. Tabii ki yapılana
gazetecilik denirse...
On yıllarca
malum, sınırlar geçildi, duvarlar yıkıldı, musluklar açıldı, ortada gazetecilik
filan kalmadı. İş başka yerlere kaydı. Gazetecilik bırakılıp, mazeteci olmak
yeğlendi. Hatta bildiğini, düşündüğünü ve gördüklerini açıkça yazanlar azaldı. Bitaraf
olma korkusuyla taraftarlık kaçınılmaz oldu. Magazinel sansasyon, siyasal yalpa
peşinde, mevcut sistemin izni ölçüsünde farklı gazetecilik icrasına yeltenildi.
Oysa yaşam insana bilinen, duyulan ve görünenlerin aslında doğru değil hepten
yanlış, silme yanlışların da doğru olduğunu yaşatır. İşte bu yüzden gazeteci
asla karanlık girdaba düşmemelidir. Çünkü pik dip sarmalında yaşadıklarının ve
yaşattıklarının hesabını ileride veremez.
Gazeteci dediğin
dik olmak, dik yazmak, dürüst kalmak için bir bedel, ağır bedeller ödencekse,
çekinmeden öder. Gazetecilik budur, bunu gerektirir. Ancak yiğitlik bir yana
yiğitlik gösterisinde bulunmak bile artık çok zor. Şartlar güç, yaptırımlar
ağır. Ucuz kahramanlıklar prim yapıyor. Gazetecilik boyutunda kaotik durum
egemen. Hele evrensel ilkeler doğrultusunda, özgür ve çağdaş bir dünya için, o
dünyanın kurulması için kalem oynatmak, haber kovalamak gerçekten cesaret işi. Yani
mangal gibi yürek gerek. Sanki her türlü dayatmayı reddeden onurlu duruş ve
kalemi kılıçtan keskin gazetecilik çok eskilerde kaldı. Şimdi realist
gazeteciliğin mükafatı korku tünellerine hapislik. Keyfekeder tutsaklık. Eğer
vicdan ve adaletten uzaklaşmanın ve gerçek hayattan kopmanın göstergesiyse
gazetecilik, asparagas çok para çok gaz demek. Bunlara inat tam da yaz gazeteci
yaz yılları. Varılacak yer resmen haberin ve sözün bittiği yer.
O yerde on
yıllardır salt kamuoyunun bilgilenmesi ve aydınlatılması için her türlü şart ve
durumda ciddi mesai harcayanlar sıralı harcanıyor. Yani ikinci yüzyılda her gün
on ocak olsa nafile. Gazetecilik resmen ocak tüttürmez bir meslek olma yolunda.
Yol belli yolculuk belli, gazeteciliğin meslek olarak korkusuzca idamesi
önemli. Öncelikle gazete şart, gazeteci şart böyle söyleniyor ama günden güne,
özgürce çalışılabilir ortamlar daralıyor. Basında tekel kurulmuş. İkili
karşıtlık çerçevesinde gazetecilik allanıp pullanıyor. Bağımsız kalanlar üst
makamlarca budanıyor. Hal böyle olunca yetkiler ve yetkinlik de kısıtlanıyor. Böylece
mevcudu ve kısır döngüyü görseli göstermiyor, yazılısı da yazmıyor. Gösteren ve
yazanlara da maddi manevi azgın baskılama reva görülüyor…
Gazetecilik
artık aşkın dikkat kesilmekle birebir eşlenmiş meslek. Toplumun
gelişmişliğinin, demokratik ve çağdaş yapısının göstergesi olduğu unutuluyor. Günümüzde
gazeteciliğin fıtratı gereğidir dikkat denebilir. Şarttır ve her hâlükârda
söylenene pür dikkat, yazılana aşırı dikkat gerekir. Dikkat eksikliğinin duayen
başına, pir başına bile neler getirdiği ortadayken elbette özen ve dikkat
şarttır. Ancak şart şurt koymak ve şerefini korumak arasına sıkışan gazetecilik,
her cenahta suni kalemşörlük modasını yaygınlaştırıyor. Sırf tek seslilik prim
yapıyor. Maddi manevi yıpratmadan vazgeçilmiyor. Ve demokrasinin vazgeçilmezi çok
seslilik tarihe karışıyor.
Tarihe not
düşmek için, hayata umutla bakabilmek için, umut var göstermek için gazetecilik
ve gazeteciler önemli. Özgürce yazmak ve özgür yaşamak bu mesleğin özü. Çünkü
gazeteci, kırılmaz ve satılmaz kalemiyle her şeye rağmen başta haber alma
hürriyeti sonra tüm hakların teminatıdır. Takipçisidir, taleplisidir. Her On
Ocak'ta duygu ve temenni bağlamında bol keseden dağıtılanlarla avunmaz. Zaten ikinci
yüzyıl böyle kurulamaz. Vahayı kurutanlar bilmeli ki, yerelde ve genelde tüm
gazetecilerden esirgenenler gün olur karşılarına dikilir. Duyurulur.
Tüm
bunlara karşın yine de bir On Ocak daha görmek, korkusuzca gökyüzüne bakmak ve
zehir edilmiş tırnak içinde 'gazeteciler bayramı'na erişmek çok güzel. Bayram
seyran bir yana senede bir gün, gündem olmak bile büyük mutluluk…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.