TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

19 Haziran 2024 Çarşamba

ABİ, ARDA MİLLİ ARMA BEYNELMİLEL MARKA…

 

ABİ, ARDA MİLLİ ARMA BEYNELMİLEL MARKA…

 

Futbola dadanan sömürgen efendiler, futbol belleği diri, futbol mazisi derin milleti kıytırık bir federasyona mahkûm etti.  Çünkü ülkede olaylar çığırından çıkarsa faşizme bel bağlanacağından, din-fut merkezli üç-fe formülüne kapı aralandı. Faşist diktatörlük üçlemesi futbol, fiesta, fado genel politikanın üç-pesi ile kesişti. Yani Para-pul, pazardan pay, peyderpey peşkeş. Sacayağın futbol ayağı futbol olmaktan çıktı taraftarlar çerçevesinde halk katmanlarının birbirlerine üstünlük taslama taktiğine dönüştü. Tam kemirgen-buyurgan efendilerin dediği olacakken kendini futbola adamış bir çocuk çıkıverdi erkenden pişti, ‘Abi, Arda milli arma beynelmilel marka’ oluverdi ve tezgâh bozuldu…

 

Arda, ilk Avrupa şampiyonasında doksanın örümcek ağlarını temizleyen imzasıyla, unutulmaz arma, uluslararası marka olma yolunu yarıladı. Futbol dünyası Arda’nın Almanya çıkarmasını imrenerek izledi. Daha fazlasını izleyecek artık çünkü Arda, ‘büyük arma, evrensel marka’ yolcusu. Şimdi yerli ve millici üç-feci taktisyenler, zevatı kurtarmaya dönük taktik peşinde. Zaten bunlar yüzünden top patlak, ağlar delik, yeşil çimen tarla ve futbol ne yazık ki zevk vermez halde. Ancak Arda, futbolun ana gayesi üç direk arası gol tadını bunlara ve tüm dünyaya ölçülü ayaklarıyla anımsattı. Arda değerine değer kattı. Muhteşem bir golle bol seyircili Euro 2024’nin önemi bir kez daha arttı. Pek yakında rengini kaybeden, tatsızlaşan futbola el atma heyecanı, tribünleri kasıp kavurur. Şimdilik feryadı figan kopmasa da turnuva sonrasında tatlı hengâme başlar. Temaşa güzelleşir. Bu kaypak federasyon, Arda’lı milli takım başarılarına veya başarısızlığına sığınmadan çeker gider. Gitmezse gönderilir. Gözünün yaşına bakılmadan gönderilmelidir...

 

Aksi halde ülkede komple takım taraftarlarının açık ara sevdiği, içtenlikle gururlandığı, evladı gibi kucakladığı dünya yıldızı olmaya aday Arda ve arkadaşlarının yaşattığı milli heyecan kısır döngü tüccarlığına kurban olur.  Bayram zehir olur. Bir türlü kurulamamış yerli futbol endüstrisi, Arda sayesinde bedavaya piar yapan federasyon ve kalantor kalıntısı tekeli, tıpkı moral değerleri çürüyen, ekonomik darboğaza giren, zamlara zumlara aldırmayan, resmen yıkıma yol açan alelade politik kaçamaklar gibi. Avrupa seferine masrafları karşılanan bine yakın yandaşla çıkılmış. Salt o nedenle bile bu kıtipiyoz federasyon saltanatı sürmemeli…

 

Bu gizli kumpasçı federasyon futbolun baş belası olalı beri, millet milli maçları izlese de aldığı tat eksik. Ancak turnuvaya katılımcı ülke futbolseverliği Arda sayesinde pik yaptı. Arda ve Milli arma aşkı, federasyon fitnelerinin bir süreliğine bir kanara bırakılmasını sağladı.  Futbolun bu büyük heyecanına ortak olma arzusu ivmelendi. Arda sayesinde usanmaksızın güler yüzlü nezaket, sabır ve cana yakınlık güncellendi. Arda, yaşının çok üstünde olgun tavrı, saf ve temiz utangaçlığı ile futbol efsanesi olma hedefine koşarken, gençlere ve genç kalanlara başka kariyer planlamasına gerek duyulmayacağını gösterdi. Zaten sahip olduğu yetenek dünya çapında efsane olmaya çok fazla. Yani futbol geleceğini bizzat kendisi yazarken, tarih te onu yazacak…

 

Yeter ki çok bilmiş abileri gibi yapmasın. Politikanın gölgesinde yaşanan operasyonları, maharetmiş gibi futbol kamuoyuna taşımasın. Tökezleyen iktidarları kurtarma kalkışmalarına kapılmasın. Sırf futboluna baksın.  Yıllar yılı faşizmin ayak oyunlarından nasiplenen ve sacayağı tamamlayan ayakçı futbola ve yardakçı futbolculuğa prim vermesin. İşte o zaman turnuvadaki diğer iki maç kazanılmasa da Arda gibi futbol emekçileri sayesinde futbol kazanacak. Arda, futbol denen oyunu güzelleştirecek tüm unsurlara ve melekelere sahip parlayan bir melek. Tek rakibi var attığı her gol sonrası, çaktığı kıpır kıpır eden yürek selamını kendi çıkarları için kullanacak politikacılar ve uzantısı federasyon. Arda milli arma olduğunu dünya aleme kanıtlarken, ondan nemalanmak isteyen iktidar ve iktidar yandaşları, akıl, mantık ve vicdan dışına taşarak futbolu yeniden ele geçirme telaşına düşebilir.  Arda, işte bu abilere bu genç yaşta ‘milli arma’ oluşunun gereği futbol dışında asla geçit vermemeli. Genç yaşta edindiği ‘Arda milli arma, evrensel marka’ imajını çok renkliliğe düşman abilere kesinlikle kullandırmamalı…

 

Arda’nın doksana çaktığı gol gösterdi ki eğer Euro 2024’de futbol topu pinpon topu doğurmazsa, bu kırtıpil federasyona rağmen futbol kamuoyu, futbolun geleceğine dönük asgari müşterekte birleşir. Çözüme dönük ciddi kararlar alır. Futbol enerjisi küçük dünyaları sarar. Arda gibi milli armalar çoğalır. Ülke futbolu prestij kazanır. Futbolseverler üzülmez. İktidar erkine güvenip, renkler arası düşmanlık körükleyenlerin böl, parçala, yönet hesabı tersine çevrilir. Yeniden yapılandırılacak ulusal sektör, diktatoryaların futbolu kullanmasını engeller. Faşizanca gizli emellere kavuşma hırsı mazide kalır. Üç Fe tarih olur. Futbol elçileri sayesinde Üç Pe fiyakalısı politikacılar, politika mezarlığına gömülür…

 

Arda’nın doksanlık açıya gönyelediği üç direk arası gol zevkine yürek dayanmaz. Hadi bakalım ‘Arda boylum Güler yüzlüm’ sen Ferdi ve diğer yeşil saha emekçileri, yirmi otuz yılda bir gelebilecek futbol mucizesine birlikte yol verin. Federasyonun takımı değil Milli takım olduğunuzu hissettirin. İşte o zaman her skor ve sonuçta yolunuz yolumuz diyen milyonlar, Arda başta ‘milli arma beynelmilel marka’ olduğunuzu tescilleyecektir…

17 Haziran 2024 Pazartesi

YEMİN BAYRAMI

 

YEMİN BAYRAMI

 

Yemin olsun ki, çok eskilerde kalan bir naiflik, Dini bayramlar. Zamanında ‘Renkli kolor kartpostalların arkasına birkaç cümlecik tumturaklı bayram tebriği yazabilme güzelliği’. Unutuldu gitti, şimdilerde ‘Kurban kavurma bayramı, şeker bayramı Ramazan’. Böyle olalı beri bu dini ritüelin de her şeyin içi boşaldığı-boşaltıldığı gibi özü aktı gitti. İdari izinle ekstra tatillere dönüştü. Kötü giden bir şeyleri unutturmak için festival havasında, salt tüketim çılgınlığı tetikleyen, kapitalizme koşut gelişmişlik veya toplumsal gerileyişin hüküm sürmesine izin ortamı. Dostluk, paylaşım, yardımlaşma ve dayanışma dip düzeyde. Dinin öngördüğü kutsal değerler hep ikincil planda. Namı çok eskilerde kalan, adı dini bayram…

 

Daha ara nağmede yitip giden büyük alimcikler, her bayram suni hissiyatlı dini çıkarsamaları boş, metazori anımsatış derdinde ‘Kurban kesenler o kurbanlara binerek, sırat köprüsünü kazasız belasız geçerler.’ Değme yalan. Bu kaderi karanlıklara gök pamuk tarlası, yer demirden gülle, yerin altı sırat köprüsü. İyi de kaynar kazan üzerinde kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünün varlığına dair ayet hükmü yok. Yok olduğunu bile bile sözde imanı kurtarmak için celeplerle ortak, sahte cennet bezirgânlığı. Dinsel zorunluluğun olmadığını bile bile değişik söylencelere dayandırılarak hayvan kesimini teşvik. Sırf ticaret. Zümresinin ahretine büyükbaş ve küçükbaşlar kurtarıcı.

 

Dini hükmü ve dayanağı net olmayan bu durumu bilmezden gelenler, ‘Yemin olsun ki, o gün size verilen her nimetten sorulacaksınız’.

  

Bu arada ekonomik kriz bizim köye de uğrar kaygısı kafaya takılmıyor hiç. Tarım ve hayvancılığın son yıllarda bitirildiği de. Vacip ibadet derdinde, ucuza kurbanlık peşinde toplum. Bayramı sekiz dokuz gün tatil havasına sokanlara, bayram ibadet deyip ehliyetsiz hayvan boğazlayanlara, bayramları tatil fırsatı görenlere veya tatil için milli dini aldırmadan yola koyulanlara her bayram kapitalist cendere. Envaı çeşit cazibe cazgırlığı. Kurban vekaleti verilip trafik canavarına aldırmadan tatile amansız kaçış, kapitalizmin batış noktası. Artı din uğruna harca gitsin serbestliğiyle kota uygulamalı hacca mebrur ve mecburluk hevesi başka muamma. Ticarette sınır yok. Üretmeden tüketme çılgınlığı çağ hastalığı.

 

Asırlık kızgınlıkla bayram sarhoşluğuna kapılarak olan biteni görmezden gelenlerin, çalınan hayatlar umurunda değil. İlahlaştırılanların peşinde kuru gürültü günler. Dünyanın en itaatkâr toplumunu yaratmaya dönük muhteşem turlar. Kavurma tadında şahane tatil, kavurma lezzetinde ılık geceler ve uzadıkça uzayan asfaltı yumuşak yollar. Topu kapitalizme şah damarından, can damarından yakalanış faslı.

 

Felaket derecesinde fuzuli bayrama savrulanlar, ‘Yemin olsun ki, o gün size verilen her nimetten sorulacaksınız’…

 

Zihin ötesi tarihsel gerçeklere aldırmadan güneş, deniz ve serinleten yaz hazzıyla zihin sofrasında aç kalanlar; bir inanç geleneğine bağlı kalmak veya körü körüne bağımlı olmak teslimiyetçiliğine pik yaptırırlar. Nezir aldatmacasına kapılanlar muhakkak ki ölümün sesi kulağa eriştiğinde, ömrün nasıl geçtiğini anlatamazlar. Banal bilinçle ve aşkın heyecanla bayram seyran yollara dökülenler, gizli gerçekler su yüzüne çıktıkça, tatlı su ebabillerinin maskaralıklarına göz yumarlar. Kara dolaplar açılır ve yer gök efsaneden geçilmez.

 

Değişmeyen şey teori ve pratik üstüne yanılmalar, yazılanlar ve yazılmalardır. Bayramlar değiştikçe memleket değişir. Yoksa biz mi değiştik, diye usulden sorulur. İşin kötüsü kişisel uyuşukluktan kıpırdanmaya, uyuklamaktan toplumsal uyanışa ve büyük aydınlanmaya hasretlik günden güne artar. Hainlik pik yapar.  Hatta dini bayramlar nedir, özü ne anlatır ve ne için vardır bir yana bırakılır. Bayramların kutsiyetine yarım ağız değinen kutsiler hemen tatile uzar. Yollarda kaç kurban verilecek tasası bayramların zengin ve geniş içeriğini bilip, sayıp, anıp, berber mızıkası çalmayanlara kalır. Hüznü bol bayramlarda sükseden, süslümanlıktan uzak bayramlaşmalar gül bahçelerini şenlendirirken, patavatsız ahenk cambazları, angusu-angutu, asmalı bahçelerde tıksırana dek yemekten sarhoşlar.

Kıssadan hisse ‘Yemin olsun ki, o gün size verilen her nimetten sorulacaksınız’…

 

Yemin olsun ki, bu bayramlar artık bize fazla veya biz bu bayramlara azınlığız. Çivisi kopmuş her şeyin, içi boşalmış. Şiraze kaymış. Çini mürekkebiyle nakşediliyor gülünecek günler ve sevilecek güller zihinlere. Kadere kuvvet, keder vazgeçilemez bir bağımlılık. Boyut değiştirmiş gibi dini bayramlar. Kriz kaos derken naif bayramlaşmalar yine bize kaldı.

 

Yemin olsun renkli kolor tebriğin arka yüzüne, bayramlık tek cümle; ‘yemin olsun ki erken genel seçim şart. Bayramınız bayramola…

13 Haziran 2024 Perşembe

HATBOYU’NDA ‘SELF KONTROL’

 

          HATBOYU’NDA ‘SELF KONTROL’

 

 

Atı yatı katı olan katafotlar panikleyince Hatboyu’nda

hata üstüne hata hatta bronz büstler parçalanınca

hoppa dramın ucunda katmerlenen çift kişilik ölüm.

Ölümcül kakofonik kinayelerle akıl contaları yanınca

herkes için her yerde tehlike çanlarıdır çalınan.

Otokontrol bir kez delindiğinde ‘you take my self control’

ceryana çarpılan hayatlar arzulanmaz hikayeleri sıralar

tek çare otokritik çıkmazını çıldırtan hıyanete sırf kontrol…

 

 

Dostluğu dört duvara perçinleyen yıllara kıyamıyor insan

yollar erken büyümüş içteki çocuğa çıkıyor arastadan

kutlu isyan çocukluktan çıkmaya direnen asi gence armağan.

Olgunlaştıkça gülen güldükçe şakalaşan sakınmaz çocuklar

koskoca adam halleriyle ağlıyorlar zaman zaman.

El aman hiç göstermiyorlar el aleme gözyaşlarını

yaşlanmaya direnen içsel sesin sahibi yitik kuşak gençleri

yol gösteriyorlar yetim çocuğa teskin ediyorlar küçük dünyaları.

Gençliğini yaşayamamış babalara sunu öyle bir içsel dünya ki

Lora Branigan kepekli saçlarını okşuyor

saçlarını tarıyor putperest ölüm kuşları

ihaneti sırf kontrol ‘you take my self control’…

 

Otobiyografiler harf harf silinir okuyanı yok babında

tüm istenmezler başa gelir ön kamarada

arka kamerada selfi bir biçimde sonlanır.

Tedbir görülür kontür aslı kontrolden çıkış anıdır

cürümü kadar ateş çapsızlık tarihine baş üstü gömülür.

Özümü aldın kontrolümü çaldın ölüm bir gecelik

otobiyografi yazarı da ölümlüdür ömrü tek hecelik.

 

Doğruluğu Hatboyu’na perçinleyen yıllardan sonra canan

yitik bitik kuşak çocuksulukları da yaşlanır ağırdan.

Ana baba şefkatiyle kontrolden çıkar koca koca adamlar

kontralarla avutulur bedenler uyuşur koca kafalar.

Mırıl mırıl uyuyor şimdi için için sürdürülen husumet

dostdoğruluğu hayata perçinleyen yıllardan sonra tam isabet…

 

Kahrı çeken çocuklar ayni yaştalar darbeler sayesinde

kahrolsun evren yıllarca her karışıklığı düzen bilmişler

kontrolsüz direniş kendilerini ölümsüz dünyaya hapsetmişler.

Deve boynunu düzeltmeye harcanılan kör zamanlara yazık

koca koca adamların kendilerini adadıkları özgürlük hala yok.

İki tarafı selvi ağacı yollara dökülmüş yolcular

ara duraklar kalmamış artık son durağa yakınlar

ana baba hasretiyle yanılan ada açıklarında çelik çocuklar…

 

Birkaç duble aslan sütüyle imzalanır Hatboyu lisansımız

çocuklar biz kafayı yıllar çok yıllar önceden bulmuşuz.

Yani kaç duble içsek ayni ayıklık harbi kafa

ince belli bardakla kaç demlik eritsek ayni sarhoşluk.

Doyamayız birbirimize yarenlik şarabından beslendik

yapışık kardeşler şerefine kadeh kaldırdık

kırdık kırıldık cam cama can cana düşlerle bezendik.

 

Hatboyu’nda yoldaşlık güzergahını bulmak düşer bize

dostluk bağında semaverin biri biter diğeri demlenir.

Duvara asmışız sırasını bekliyor öteki dünyalıklar

Dünyanın bütün lisanslarıyla arasak o direnişçi genci

biliyoruz sırf şansımız yaver giderse buluruz denizi.

Derin ve serin tek renkli dünyalar kurumuş ihanetçiler

Dere boyunda içimizdeki o tutkulu çocukla birlikte öleceğiz.

 

Derdo aklın contası yandı bir kez daha ‘you take my self control’

Hatboyu hıyanetçilerine katakomp kampı hazır marka

yurdum toprağına layık katafalk ‘tek maya sırf kontrol’…

9 Haziran 2024 Pazar

ÖLÜMCÜL KENT ARTIKLARINA HİÇLİK...

 

ÖLÜMCÜL KENT ARTIKLARINA HİÇLİK...

 

Artısı eksisiyle tramvay teorili ihtirasların biçimlendirdiği acımasızlık, falezi meçhul aykırılık, yalandan mahmurluk, ölümcül kentte malum mahkûmiyet, pratikte tanrılara diz kırma ile sonlanır. Tanrıçaların kaderine dümen kıran güruhta ise günah çıkartma veya timsah gözyaşları. Bereketli topraklarda kutsal ocağa sürülen, pencerelerden süzülen ve kapı sürgülerini zorlayan acınası tutku. Tut ki evlerden dışarı, zift tutmuş bacalardan içeri lanetlik facia. Kent artıklarına düşen, tanrı ve tanrıçalarla ölümüne, ölümcül yüzleşme…

 

Ölümcül kent kentlileşmesi, ebedi köylülük ile varoş yanılsamalı maliyeti ucuz tiyatral gösteri. Ölümcül kentin boğazına takılmış, tohumuna para sayılmayan ölümcül hava. Karanlık çağa özgü kara humma, çatı çatı dağılmış kaçan kaçana. Antik dönem tapınaklarından içeri, kuytu köşelere sığınmış ölümcül kent. Arenalar vurulmuş. Arı dilli ölümcül tema kanlı kanallarla yayılmış nadaslık topraklara. Ölümcül diriliş kuşkusu dağılmış surlara. Kara sularda boğulmuş evrenin ekseni. Aksular bulanmış ölümcül kentin sarp dağlarında...

 

Ölümcül kent artıkları, dağ tepe öyle zulümler çağı yaşamış ki ölümsüz kentler, ölümcül tutkuların tuzağına düşmüş bir kalemde. En acınası haller, yüreklerde derin sızı. Ölümcül kentler basbayağı ölürken, bağımlılık ve bağımsızlık arası hisle kavrulmuş artezyenler. Sönmüş cehennem ateşi. Kalın taş duvarlarda, ölümün ateşli eli ve delirişin büyüyen gölgesi. Başı sonu ölümcül ihtiraslar, özüne kabarmış yaşam. Ölmeye gör. Ölmeden evvel görülen ve görülecek olan sonsuza dek yorgun bedenlerin kaldıramayacağı örüntü ve silik görüntü…

 

İlla ki tümden topunu silmeye ‘bir ihtimal daha var’ mantığı. Varlığa darlık mutlak, kentin zulasında zıbaran zalim buyrukların üstesinden gelinecek günler yakın. Yazık, her felaket sonrası verimli topraklardan, yosun tutmuş taşlardan, karanlık gecelerden taşan hep uğursuzluk. Umutlarda çöküntü. Çökertmeden çıkınca çözülen duyguların kışkırtmasıyla, dibe çöken merhamet elbet ayaklanacak. İsyan merkezden en uzağa varacak. Tek sorumlu, tüm suçların zanlısı, zavallılığa pik yaptıran zevat hesaba çekilecek. Zati zilzurna ölümcül ortaklığın cezası tanrılara diz kırmakla, tanrıçalara yamanmakla ödenmez. Çetin cevizlerin gölgesinde, korkmazlığın yamacında kılıçlar kınından sıyrılır, kanlar çekilir, topunu kessen tek damla akmaz. Ölümsüz kentlerde ölümlü arklara saf sular çekilmez. Ve dahi ölümcül ruhlu şelale şövalye artıklarının arasına girmez...

 

Artık ölümcül anlar ve anılar biriktiren abartılı tabilik, yığınla tabletlere kazınsa, fırınlansa, pişirilse ve geleceğe ileti babında bereketli topraklara gömülse ‘Suç ve Ceza’ asla hafiflemez. Afiyetle, safiyetle palazlanan pislik kolay kolay temizlenmez. Kendine vakitli vakitsiz diz kırılan tanrılar da göz kırpılan tanrıçalar da onca melanete ortak. İlanihaye onlar da affedilmez...

 

Aforoz edilen kentlerin ölümcül hafızasında öyle anlar, beter anılar canlanır ki; ceviz gölgesine kurulan hamaklar, asma kütüğüne çakılan semboller, karınca yuvalarına saklanan umutlar, kuytu koyuklarda keşfedilen yazıtlar asla filizlendiremez ölü canları. Ölümcül olaylar, ölümcül hatalar, ölümsüz anlar, ölümsüz anılar gömülür ölenle. Arkada kalan ölü canlar deneği ölümsüz kentlerdir. Ölümsüz kentlerin hiçbirinde barınamaz, ölümcül genbozanlar ile ara kara bağlatan arsızlar...

 

Artan eksilen kar ve zarar, kentin orta yerlerine çivilenmiş esrik fazla yaşananlardan etkilenir. Öyle yokluk çağı başlatır ki ölümcül kent artıkları, sonradan görmelerin kucağında silik ve bitik, kambur ve soysuz mevtalar titreşir. Mevzuu hepi topu bellidir. Topa tutulan taş duvarları delen ise ölüm sessizliğidir. Ölümcül ihmallere ve iğreti ihlallere isyandır kent soyluluğu. Arta kalan ezel ebed uluorta soysuzluk olunca, hasılası bağışlanamaz uyarsız uğursuzluktur. Marazi bağımlılık, bariz düşmanlık, şarki kurnazlık ve büyük yalancılık mahşerin dört atlısına ölümcül fermandır. Hele ki emanete hıyanet ve ahde vefasızlık resmen ölümcül hiçliğe bedava akaryakıttır.

 

Ölümcül fırtınalar peş peşe vurunca ölümcül kent artıklarını, ölümsüz kent falezlerinde deniz filleri sırayla karaya vurur. Hırçın dalgalar, ada kentin narin boğazına sarılır. Korkutucu ihtiraslar ve en ölümcül yanılsamalar vurur, göbeği çatlayan toprakları. Kurur sarı başaklı ekinler. Uydulaşır ölümcül kentler ve vaşaklar özgürlüğü tüketir. Ölümcül gücü ve ölümsüz yetkiyi yönlendiren acımasızlık, adayı ve ölümcül kentin dört bir yanını sarar. Kent artıkları arslanlar gibi reddedilen ölüm törenlerine bulaşır. Defalarca tekrarlanan entrikalar, defedilesi zevkler, kâr zarar cetvelinde defaatle kara delik olan yıldızları saydırır...

 

Artısı ve eksisiyle ölümcül kent artıkları, ayıklama sayıklama karamsarlığıyla ölümsüz kentlerde sürünür. Propagator bulaşışıyla elbette fikirsizlik pik yapar, propagandist değersizlik dip yakar. Dip dalgalı ölümcül kent yangınlarında, tüm densiz yanılsamaların dibine, tipsimaların kare köküne acımadan kibrit suyu dökülür. Ölümcül kent artıklarına hiçlik, bayram seyran tınmadan Derdo armağanı...

7 Haziran 2024 Cuma

TURİZM ADASI...

 

TURİZM ADASI...

 

 

Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi bu yılı, turizmin ve seyahatin küresel ekonomiye rekor katkı yılı olarak öngördü. Konseye göre sektör, 11,1 trilyon dolarlık katkıyla tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşacak. Dünya beklentisi böyleyken ülkedeki ekonomik kriz, reel sektörü tam duraksattı. Her krizde olduğu gibi süreci çıkarına yönetenler servetine servet katarken, iyi yönetilmeyenler zulasında üç beş ne varsa ayakta kalmaya harcadı. Haliyle geçim derdine düşmüş, canla başla direnen fakir fukarayı, ekmek derdindeki garip gurabayı zerre düşünen yok. İçlerinde tatili düşünen yok. Ağır krize rağmen mevcut gidişatın iyi olduğundan dem vuranlar, çember içi kalıp apaçık bol derin götürenler. Salt çember dışında kalanlara uygulanan ekonomik tedbirlerle krizden fazla yara almadan yırtmak ise mucize. Tıpkı turizm adası, bacasız sanayii gibi. Dünyada turizm pik yaparken turizm yarımadası da mucize peşinde, atılacak can simidi bekliyor…

 

Mevsim açıldı ama belirsizlik hala sürüyor. Çünkü malum kriz ve oynak döviz kuru yüzünden yaz, deniz, tarih, kültür ve sağlık turizmine sahip ada, bu zengin turizm ve ticaret potansiyelini hakkınca değerlendiremiyor. Çünkü söylenen ve saptanan, harcama yapan turist tercihinin ekonomisi kriz yaşamayan turizm ülkelerine kaydığı. Turizm adası turizmcileri ise mevcut iktidardan vaz geçmiş yaradana sığınıp bekliyor. Ancak genel beklenti, iyi bir sezon olmayacağı yönünde. Oluruna bırakılırsa ki bırakılmış kan kaybı çoğalır. Sektör dip yapar. Bir kez daha turizmde fırsat yakalama imkânı kaybedilir. Şu cennet ada turist akınından arzuladığınca ve yeterince yararlanamayınca, komşu adalar yaz ve deniz turizminde bir adım öne geçer.

 

Ekonomik krizle olumlu mücadele yürütülemeyince, akılcı yatırımlar gecikince, turizm performansı da düşer, bacasız fabrika avantajı da kaybedilir. Hatta lojistik hizmetlerle desteklenen ada turizmi, bölgesel ticaret ağı ve sosyal yaşam yakından etkiler. Kriz bir yanda çokuluslu koordinasyona ve özel anlaşmalara gereksinimi olan turizm, dünya ile iyi geçinmek şartı geliştirilmediğinden yarıştan kopar. Ekonomik krizden çıkmayı ve barışı önde tutan politikayla, turizmde aranır kriterler yükseltilmedikçe turizm canlandırılamaz. Koca sektör plansız programsız sezonu kurtarma derdindeki turizmcilerin eline kalınır. Turizmin lokomotifi görülenler, ağırlaşan kriz yüzünden turist çekebilen sistem dizaynı ve güncellemeler yapamayınca, farklı turizm alternatifleri bulamayınca, turist kaybı ileriki yıllarda devam eder. Hatta kruvaziyer turizminde bile gemide sunulan her türlü hizmet limandan ucuza geldiğinden adaya boşa insan külfeti taşınır. Bu turistik akıma yaşanan kriz yüzünden cazip seçenekler sunamayan sektör maliyetine çalışır. Sürekli zamlarla ayarlanan, maliyeti düşürme girişimleri turisti de ürkütür. Ve ortaklaşa yüklenilebilecek bir model geliştirilemez. Zamanla turizm adası batar…

 

Döviz kurundaki artışlar yüzünden bu sezona sarkan negatif etki giderilemez, diğer turizm ülkelerinin turistlere sunduğu imkânlara yetişilemez ve fiyat aralığı eşitlenemez ise durum vahim. Görünen durum turizm sektörü devam eden ekonomik kriz ve sonrası daha çok zorlanacak. Yarımadanın turizm cenneti olma durumu özgün ve özverili girişimlerle güçlendirilmedikçe işler istenen seviyeye ulaşmayacak. Oysa ekonomik krizi hafife alanlarda, turiste kur farkı faydası sağlar beklentisi hakimdi.  Ancak enflasyon üçlü rakamları vurunca turizmde fırsat yakalama imkanları da tamamen yok oldu. Özellikle Avrupa'nın, adaya turist aktarımı yüksek ülkeleri, çapraz kur kazanımlarından aşırı derecede etkilendi. Cazibe bitti bu yıl başka ülkelere kaçtılar. Böylece dış turizmin sektörü kurtaracağı düşü yere çakıldı. Yerli bizi kurtarmaz mantığından kendini bir türlü kurtaramayan turizm sektörü, bayram seyran yerli turizme muhtaç kaldı…

 

Ekonominin izleyeceği rotayı 31 Mart yerel seçimler sonrasına bırakan mevcut yönetim, enflasyonla mücadeleyi sağlamlaştıramayınca 2024 rezervasyonlarına erken başlayan Turizm sektörü, yoğun ilgi gördü. Fiyatların döviz bazında yüzde on, on beş artacağını öngören sektör iki üç katı bir yükle karşılaştı. Fiyatları doğru revize etmeyen sektörün elbette sürdürebilirliği kalmaz. Bedeli mutlaka birileri öder. Başta turistler, sonra turizm adası. Tatil ucuz olmaktan çıkınca ya tatil süresi kısaltacak ya da gidecek yer veya bölge değiştirilecek. Şimdilik durum bu. Yılın ikinci yarısı ekonomik kriz böyle seyrederse, enflasyon canavarı uysallaştırılamazsa en iyi olasılık turizm adası bir yıl önceki turizm sezonunu yakalar.

 

Böylesine çalkantılı bir ekonomide, turizm finans zorluğu yaşar. Kriz aşılamadıkça finansın maliyeti yükselir. Bu durum turizme direkt yansır. Beklentilerin uzağına düşülür ve sezon zor geçer. Yıllardır aşırı turizm tehlikesi yaşayan ada, bu yıl tatilcileriyle baş başa kalır. Kuru kalabalık dışında fazla zorlanmaz. Ancak iyimser beklentiler azalır, adaya ekonomik krizin ve erken genel seçimin gölgesi düşer, Ada turizmi zorlanır...

5 Haziran 2024 Çarşamba

EGS-ERKEN GENEL SEÇİM SİYASETİ

 

EGS-ERKEN GENEL SEÇİM SİYASETİ

 

 

Yıllar yılı artan yığınla gaf, zehirli zaaf, ekonomik kriz, servet erozyonu, siyasal erime, katı dengesizlikle güncellenen batak batık gidişat karşılıklı güvene dip yaptırdı. Kötü gidişata pahalı kamuflaj mevcut iktidara artık yetmiyor. Uzaktan kumandalı tercih seçimlerle erki eline geçiren, ‘Bağımsızlığına bağımsız ama İslamcı milliyetçi ve yeni Osmanlıcı karışım lafta Yeni Türkiye'nin başlangıcı’ olacaktı. Büyük çabaya rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu demokratik laik cumhuriyetin sonunu getiremediler.  Bu bağlamda Yeni Türkiye, ‘daha İslamcı daha milliyetçi ve daha otoriter oldu.’ çıktı. Aynı türden, türdeş iktidara aykırı düşünmek ve yasal muhalif eylemlilik ağır suçtan sayıldı. Evrensel temel değerler kolayca bertaraf edildi. Yönetsel mekanizma hepten çirkinleşti, çirkinleştirildi. Ülkenin silüetini ve aritmetiğini bozan blok yapılanma, sosyal ve siyasal şartları Büyük sermaye lehine geliştirdi. Bunalan halklar yerel seçimde malum iktidara tavır koydu. Sonrasında genel iktidara şaşkınlık bulaştı, 'Türkiye ciddi bir şekilde ikiye bölündü'. Şimdi yeniden seçim, otomatikman EGS-Erken Genel Seçim, eğilimi gündeme girdi. Neredeyse yakında şart olduğu dillendirilir. Çünkü isyan ateşi iş çığırından çıktığında, tren rayından çıktığında ve geminin dibi delindiğinde tüm dalgalanmaları ve yersiz dalgınlıkları, eksik duygular ve yitik duyumları boşa çıkarır. Varsa yoksa her şey genel seçime endekslenir. Öyle dört yıla falan da kalmaz, anında erkene çekilir…

 

 

 

Erken genel seçimi gerekli kılan, iktidar mızmızlanmaları, utanç duymazlık ve ilkesizlik ile ekonomik ve siyasal krizlere tarifsiz telafisiz kalınmasıdır. Erken genel seçim istemiyle, mevcut iktidara karşı çıkış ve karşı duruş haktır, haklıdır. Çünkü zamanında mutlu gelecek için üstünden gömleğini sıyıranların, yok edici kasırganın vuracağı belliyken görmezden gelerek, koftiden hedefler yedeklemesidir. Kapitalist çarka en yakın mesafede durup, yalandan mercek altına alınan izmler ve imgelerde noksanlıklar aramasıdır. Burnu Kaf dağında, saf inanç ve alışkanlıkları kullanmasıdır.

Toplumları hissizleştiren yanılsamayı siyaset kitaplarına geçirmesidir. Salt muhalefet buhranı üzerinden, asgari müşterekte buluşmaları tırpanlamasıdır. Asla renklendirilemeyen manzarayı rötuşlamalarla geçiştirmesi ve koca ülkeye rötar yaptırmasıdır. Yani resmen bıçak kemiğe dayanmıştır. O yüzden direnişin doğasına aykırı düşmeden notalı ve rotalı, erken genel seçimin şart olduğunu her fırsatta kamuoyuna deklere etmek şarttır.

 

 

Yerelde olduğu gibi on yılların tortusu vasıfsız vazifelilerden genelde de kurtulmak millet yararınadır, insanlık hayrınadır. Son üç yıldır ekonomik krizde hırpalanan toplum, hayata dair kendi çapında bir yürüyüş eyleyecektir. Yani yakın ufukta erken genel seçimin varlığı artık yadsınamaz gerçekliktir.

Hem muhalefetin yerelde güçlenmesini önlemek için, hem genelde sorunların baş edilemez seviyeye piklemesi nedeniyle genel seçimleri erkene almak evladiyelik çözümdür.  Gelen Mart ayı, muhtemel bir erken genel seçim kaldırabilir. Hatta seçim ekonomisiyle azgın krizden bunalan millet az biraz nefes alır.

 

Aksi halde malum iktidar, ileride kendisini iyice zorlayacak ekonomik kriz dolayısıyla genelde de seçim kaybetme düzeyine indirgenir. O yüzden memleket daha seçim atmosferinden çıkmadan o hızla genel seçimleri erkene alarak bir dört yıl seçimsiz ve dikensiz dönem yaratılabilir. Ekonomik kaostan seçim yollu çıkmak ve piyasaları daha diri tutmak adına erken genel seçime onay verilmelidir. Korku veya beklenti “İstanbul’da geldiler, İstanbul’dan gidecekler…” siyaseti olmamalıdır. Geçmişte olduğu gibi dört yüz vekilin desteği kolay alınır ve erken genel seçim kanunlaşır. Seçimden kaçma içgüdüsüyle daha yeni seçimden çıkıldı, erken genel seçim devlete külfet getirir marazasına da hiç lüzum yok. Millet sanki dünden hazır, millet isteklerine yanıt bulmadıkça erken genel seçim sarmalına girmiş demektir. O yüzden mevcut iktidar zamanında seçim arzuluyorsa, iktidarda ısrarcıysa ayyuka çıkan taleplere ve dip yapan ekonomiye çareler bulmalıdır. Sonra daha da gecikilmiş olur. Bu gidişat gidişat değil, işin sonu mutlu son değil. Görünen manzara bu…

 

İktidarı muhalefeti erken genel seçim karşıtı maraz mantıkla, dar zihniyetle, kör bakışla memleketi daha kötü bir yere sürükler. Şimdilik görülen odur ki şu bahtsız ülkede haksızlık, hukuksuzluk, işsizlik, açlık, ıssızlık, uğursuzluk, ahde vefasızlık tavan yapmış. Millet muhtemeldir, önüne gelecek erken genel seçim sandığında hala katı partizanlık gütmez. Yaşanan darboğazı oluruna bırakmaz ve daha kötü bir sona sürüklenişi önler.

 

Seçim metre, erken genel seçimi gündemine almıştır.  Bundan sonrasında kamplaşarak sırası değil demek erken genel seçim sonuçlarından çekinmektir. Erken genel seçim siyaseti kurnazlığıysa acı gerçeği birkaç yıl daha ertelemektir. Tez elden sandığa gitmek dışında her durum milletin zararınadır.

Ana muhalefet açıkça EGS politikasına yönelmelidir…

2 Haziran 2024 Pazar

ASTRONOMİK BATAK, BATIK SERVET…

 

ASTRONOMİK BATAK, BATIK SERVET…

 

Haziran, en uzun gündüz, en kısa gece ayı. Hüzün ayı, sıralı ölümler ayı. Kızgın güneş yakar, ekonomik kriz yıkar ayı. En azgın hissedilecek astronomik batak, dertlenilecek batık servet ayı. Haziran milat ayı…

 

Piyasaları büyük kriz vurduğundan beri, malum iktidar suçlu muhalefetmiş gibi her fırsatta mağduru oynadı. Hatta seçime dönük ılımlı, alımlı, olumlu ve çalımlı bir hava estirdi. Yerel seçimlere kadar her türlü egzantrik enstantaneyi günü kurtarmak amaçlı kullandı.  Küresel sermaye güdümünde batışı asla kendi eksiklikleri saymadı. Önlem almadı ve dışa bağımlı, sırf kapitalizme hizmet anlayışıyla piyasalar tam çakıldı. Görmezden gelindi yıkım. Astronomik batak denizinde servet, ters akıntıya kapıldı. Batık servet çok uluslu ticaret deryasında iflah olmaz dereceye geriledi...

 

Ekonominin bu kadar olmaz dedirten kötü idaresine, umulmadık astronomik yıkıcı esintiler eklenince, kapitalist buhran herkesi çarptı. Millet endişeye kapılmasın diye milyar dolarlık kayıplarla üzeri örtülen büyük kriz, dünya ölçeğinde gittikçe yayılan ekonomik kriz var yalanı hortlatılarak geçiştirilmeye çalışıldı. Küresel sermayeye endeksli ekonomilerde para sıfırlanıyor babında tam dibe vuruş senaryosu yazıldı. Kur bazında para acayip değersizleştirildi. Elde kalan ne varsa yendi bitirildi. Çok daha beter günler kapıda. Ayrıca bu kayıtsızlık yerelde kimleri başa getirdi, kimleri dara düşürdü çok yakından görüldü…

 

Krizi çok önceden gören ekonomistlere göre paranın alım gücü mevcut iktidarın, kıyasıya eleştirip iktidarı kaptığı günlerin de öncesine geriledi. Yıllarca sos veren ekonomi ağır bedeller ödenerek saklandı. Her ciddi açmaz, sol kesime mal edilen servet düşmanlığı çerçevesinde kamufle edildi. Kişisel servetler, yıllar içinde resmen adres gösterilerek el değiştirdi. Değiştirmeyenler eridikçe eridi. Özel servetlere çökmelerle servet kaybı ve havadan servet kazanımları yaşandı. Derken yerel seçim topuna vurdu damgayı...

 

Piyasalarda dip yapan istikrar, malum iktidarın seçimi yitirmesiyle hepten yerle bir oldu. Yaklaşık iki yıldır izlenen, yüksek faizli kredi tarzlı krizi geçiştirme politikası, borç yükünü daha da artırdı. Bu arada beşibiryerdeye yapılan ucube ödemelerden vazgeçilmedi. Yüz yıllık memleket kazanımları buharlaştırılırken, göstermelik tasarruf bahanesiyle kamuoyu oyalandı. Yakında özel kişisel servetler de astronomik batak girdabına takılır, batık sermaye geniş halk yığınlarını resmen ekmeğe katık derdine düşürür. Yani Haziran sıcağında, çalkalanan piyasalarda kan beyne sıçrayınca, maaş ve ücretlere temmuz iyileştirmesi yapılmayınca, laf ola beri gele ekonomi rayında demekle olmaz. Kısa vadeli yüksek faizli kredilerle astronomik kriz süreci atlatma modeli tutmaz. Bu kez Nas borca tavan yaptırdı, bilhassa liranın döviz karşısındaki hezimeti bundan, mevcut borca artı borç eklendi kıvırtmasını halk yemez. İndiren sen kaldıran sen derler maazallah.

 

Diğer yandan günü kurtarmaya yönelik bu tip çabalar, kurlardaki oynaklığa kurban gider. Büyük krizin hepten pik yapmasıyla birlikte yetişkin başına düşen borç da pik yapar. Ve geleceği kurtarmanın sırf reye, reyise güvenmekle olmadığı anlaşılır. Ayrıca şu yalan dünyada hiç kimseler serine servetine, malına mülküne güvenemez olunca kartın rengi değişir. O vakit büyük kriz vurduğundan beri ekonomik verileri ve finansal göstergeleri üfleyerek zenginliğe ve bir üflemelik servete işaret eden mevcut iktidar hala destek görüyorsa memleketin vay haline. Yıllar yılı malum iktidar tarafından kayırıldıkları için kalburüstü servet edinmişler ve mesut bahtiyar en fakirlerin desteği de bir yere kadar…

 

Kapitalist düzenin can çekiştiği, küresel ekonominin çöktüğü besbelliyken din mottolu palazlandırılan siyaset anlayışı, yok edici astronomik kriz günlerinde bile emperyal güdümlü tedbirlerle dardakileri yeterince uyuttu. İnadına ve softa sevabına, her yanlışı ve dahi büyük günahları bile bilmezden görmezden gelenler, kıt akılla kur artışını kar sayanlar, ekonomik durumun vahametini astronomiye, tutmayınca dış mihraklara, haliyle Cehape zihniyetine bağlayanlar, ilerisini gerisini hiç umursamayanlar, bu haziranı turfanda sebzelerle bile zor geçirir. Temmuz iyileştirmesi ki o da muallak zevatı kurtarmaz.

 

Bundan böyle büyük sermaye ve uzaktan kumandalı malum iktidarlar tarafından her dayatılana inanan ve harfiyen eksiksiz uyan güruha, astronomik batağın nedeni izah edilmeli. Geniş yığınlar batığa neden Büyük ekonomik krizin kolay değil ama mutlaka atlatılacağına ikna edilmeli. Yerelden genele anca böyle gidilir.

 

Bu haziran milat, sandığa daha iki üç yıl kadar var. Ha gayret…

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...