SÖZCÜK BÜKEN
SÖZÜ…
Vaktiyle
verilmiş sözler ölümlü dünya tapınmalı bozulduğunda, ölçünlü sözcükler değerini
yitirir. Ölçüyü kaçıran kuyruklu yalanlar dilden hiçlikle döküldüğünde, kısık
ses tonu güveni tüketir. Karanlık tümünü örter. Örtbas için sosyal mühendislik
argümanları, ağulu dil ve ritmik fiziksel egzersizler asla işe yaramaz.
Yalandan yaradığı farz edilir…
Facia
farkındalığı arttıkça temel prensipler preslenir, sınırlı bilgi rastgele yerli yersiz
yüceltilir. Seviyesiz yükselen karanlık enerji içten dışa, dıştan içe küçük
dünyaları körleştirir. Koskoca dünyayı kuyruklu yıldız misali, kuyruklu
yalanlar sallar...
Sıradağlardan
sırçalan kambur sarı çıyan, karasal iklim yabanısı, kolonivari sarmalın basit
usul organizması, terliksi havada takılır ve terbiyesizce tekler. Tek bildiği doğanın
diyalektiğini, evrenin yaşanırlığını bozmaktır. Aklının gerisin gerisi besbelli,
ilerisi tam belirsizliktir...
Baştan aşağı
belirsizlikte belletici ileti niyetine söz ve sözcük sabit bir noktaya
kilitlenir ama kolay taslak ve yapay anlak keşmekeşi yaşandıkça hayal kırıklığı
artar. Gittikçe sıcak temaslı faşizan eylemler sertleşir. Ters istikametli
çıkmaza sürüklenilir. Sürgün söz ve sözcükle izahı zor ve asla hafife
alınamayacak bir incinmedir. Yakalanılan illet, iğreti incitmedir. Dere
geçerken incir çekirdeğinden takıntılarla azmanın, boşa afra tafranın ardı taklaya
gelmektir. Şimalişarki kuşatan çavlan, çorakta parlayan yıkımın ilk işaretidir...
İzbar iyiden
kötüye değişen alışkanlıkları, mantıklı çıkarımlardan uzaklaşıyı, ateşle
sınanmayı, sarıçıyan üzerinden sınırsız ve kusurlu hayata bakış açısını izalar.
Sinir lifleriyle oynayan kasıtlı girişimler, ibrişim kuşağın kuşanılmasını
hizalar. Hazzı bir yana duvar gibi sağırları her yaygaraya kulak kabartan
zebanilere indirgeyen kimyası bozuk ayardır, kuyruklu yalanlara dolanmak. Haza gök yarılmasından daha beter yanılmadır
kuyruklu yıldız altında donanmak. Keza donanımlı güç, kan donduran söz ve
sözcükleri kulağın tözüne tözüne tökezletir, öz köze dönüşür, köz pik demiri
eritir…
Erdünyasında
bilinçle dökülen ve dinlendikçe hazineye dönüşen söz ve sözcüklerde saklıdır
keramet. Vaktiyle verilmiş sözden dönenin, ölçülü sözcüklerle alay edenin
dirliği, diriliği hazneye mermi sürecek kadar kısadır. Yüzsüzlerin sermayesi şiddete
maruz kalış, sinirsel çöküş ve diriliş, akıl gücü seferber edildiğinde başka
sefer tanımaz. Elbirliğiyle kalkar enkaz. Eskaza kuyruklu yıldız altında mucize
beklemekle olmaz. Hayat memat meselesi zihne dayar namlusunu ve namı değer sözcükleri
şakağa ardısıra sıralar.
Önemli olan
vaktiyle verilmiş mutlak sözün neden bozulduğuna anlam arayışıdır. Aklın
derinliğini dışarı vurmaktır. Vurgun anında aklı evvellerin sözü söz üstüne harcayarak,
bildiğini zannettiği ezber çabuk bozulur. Hatlar tıkanır, hatıralar gömülür, boş
bedenler bozuk para gibi harcanır.
Sözcük büken,
pembe rüyaları kanatanları yaygın kanaatin tersine, düpedüz kanatlandırır.
Sözcük denizi paragraflar temize çekilir, sarıçıyan ve parazitler bir bir
ayıklanır. Hedeften bir kez olsun sapıldığında kuyruklu yalanlar, kuyruklu
yıldızdan döner. Ve asalak yalancıların iflahı kesilir…
Kuma
çizilen, suya yazılan, havaya karışan kutlu kitaba aykırı her akıldışı fiiliyat
ve hitap bitapları, sözcük büken sözüdür, keşke kanatlarım olaydı son tümcesine
bağlanır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.