TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

27 Nisan 2022 Çarşamba

HAYIR SÖYLE, ÖYLECE SUSMA, ÖYLE GEREK...

HAYIR SÖYLE, ÖYLECE SUSMA, ÖYLE GEREK...

 

Tam tamına anlaşılamayan karmakarışık ortama, ortaya karışık tam anlaşılamayacak, sonuçlarına katlanılabilir mevcut durum, oruç sonuç yazısı bu. Katmerli kelimeler ormanında onurlu bir gezi...


Dur, durulabilinirse ama durulmaz. Durdurulamaz durduraksız nafile günlerde. Gecelerce ne güncelense nafile. Katlanır müebbetlik durum, kambur üstüne kambur. Manen özel günlerde bile kentlerin yoksulluğunu keskinleştiren ve yoksunluğu pekiştiren malum panayırlar kurulur. Havaya çizilir festivalvari karikatür. Dava duraklatan minyatür. Şehri şevvalin üç günü hatrına susar akıl, beyin durur…


Destur, destur çekmeden dostdoğru düstur doğrultusunda kavurur sevdalık. Acizane hayra dair hakka durmaktır aşkı sevda. Uzatmalı sevdadır, deniz kabuğundan denizi dinlemek. Hırçın dalgaların sessizliğini içmek. Ve yalnızca kalpteki ıssızlığa destur çekmek. Destur...


Sustur, suçla ve sustur sonrası akıllara peçe, araya perde. Tek dert zevatı kurtarmak sultası. Çağ zengini hanelere uğramayan ağıtlar, ortaçağın renksiz fotoğraflarında. Çıfıt çarşısında satılır böyle sürgitmez, dünya Sultan Süleyman’a kalmaz ikonu. İkide bir illallah dedirten adaptasyon, resmen abesle iştigal selleniş. Bu dellenişe ve kutlu değerlerin en derine gömülüşüne vakit zaman ayarı. Ay geceye doğar ve mezbeleliğin göbeğinde göğe yükselir yürek paralayan feryatlar. Düşer demode öncüler, düşenlere kontrollü piyes. Piyese son perde gezi külliyatı. Külyutmazlar suskun...


Hasdur, davullar vuranda has haccak duranlar hasılayı toparlar. Mehderan şaşar ve  bakır sahanlardaki açlık susar. Açıkça akilâne, vekilane ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranılır faslıdır haslık. Binlerce asırlık evrenin efendisi Muhammed'e ise hiç mi hiç yanaşılamaz. Maalesef o hep yukarılardan düşen  birilerinin tekelindedir. Boşa çekilir kürek, boşa nidadır hasdur...

 

Gurur, hele alt edilen gurur her fırsatta dillenir. Zuhur eder temaşa pınarı. Hüzne boyanmış gölgeler sahte hüzmeyi görür ve direnir. Köşe kenar çekilenler sinsice dilenir. Dil ile ilerleyen hastalık, din ile yayılır. Denize hasret derdo gizlice zehirlenir. Salt desinler ve gösteriş için teferruatlı inancılık, şatafatlı süslümancılık ve moda dincilik, sınıf atlar. Turna gözünden vurulur. Garezci gurur, geçici tiryakilik ve daimi körlük yaşatır. Her ayete uyar tefsir bulunur, asla durulmaz gurur gurupları...

 

Ar, ara ki bulasın ar namus duygusunu. Arkadan öne, tabandan tavana, dip pik arası multi kar hırsına bağlanır. Rant tutkusuyla rendelenir doğal haklar, hakkıyla akan alınteri. Raylarda rey hevesi, artı din kapitalizmi. Dar geçitlere savrulur tren. Trend yan yatar, hedefe sallanamaz cirit. Fırlatılsa in cin top oynar meydanlarda mutlaka değer bir değersize. Sonrası ar namus belası, ar yanar davası...

 

Gâvur, gavur zulmü alenen. İcracı inadıyla müneccim lafı türetmeye ne gerek. Tek tümce, tükenir adalet. Tüketenlere de lazımdır hukuk nihayet. Sakince savrulur eğer yürek yeterse kral çıplak, çıplak kral savı. Ölüm satar Azrail'in elindeki ak kefen bile icad-ı gavur. Zalimin zulmünü savunanlar gavurdan gavur. Hülasa en çaplıları bile çıplak gözler önünde cereyan çarpar...


Obur, öylesine bir oburluk ki sahipsiz meydanlara dolar karnı doymazlar. Doymaz mideler. En kutsalın indirildiği ay hürmetine yerli içerli, dışarlık sade erli toplanılır. Topu reyon şekeri kıvamlı. Elde hayır serde şer, ahkam keser din tüccarları. Tümü racon kesme podyumlarına  katık. Oturulur huşu içinde nargile seanslarına devşirme mübareklerle. Olunur molla hacı. Kazara laf kondur da gör, obur hacıyı öbür hocayı...

 

Kondur, kondur kondurabilirsen lafı, tam gediğine koy. Konserve alaturkalıklara, düne dönüştürülmüş sahalardaki çılgınlığa. Kolaysa kondur. Zorsa otur... 


Otur, otur oturabilirsen en başa kondurulan koltuğa. Yeri göğü inleten, yerden göğe zıplatan üçüncü sınıf film hazır. İzle ve gizlen. Vizyon belli, dışa bağımlı ekonomi ve araba bağımlı kutsallık. Versiyonu beter, sürümü balya balya paraya, paramparça hayat bedavaya. Varyant alim zalim bileşkesi. Otur sözünü tutmazları, yerinde rahat durmazları hoyratça hırpalar, hakimler. Kalkma ikide bir otur... 


Tur, tumturaklı tutanaklarla balans çıkmazına. Peşin veya taksitle dinden imandan çıkma çıkarılma turları. Hatırşinas reklam kuşağında, dört döner ilim irfan rüyası. Tur bindirir yaşlı dünyaya tam burada sinsi karadelikler. Karanlığın rotası tam oraya kayınca dur. Tur yer nota bilmez tambur...

 

Tabur tabur insanlara tabldot sofraları, eşyanın tabiatına aykırı medcezir. Dinin özünü zedeleyen dayatma, zorlama, kurgu alışkanlıklar. Tahta taburelerdekilere lokma lokma, lafta bağışlanmanın esrik dağınıklığı. Takat depoluyor meydanlara aşkedilen hizmet içi tokat, fakat sahte himmet tabur tabur...

 

Or mevkilerde oruç sadece aç kalmak. Sonuç açlığı bilen ve gören gövdelere yayılır acı şerbet. Meleklerin duası köşe kapmaca oynayanlara. Makam mevkii tutmuş kelli fellilerevüç beş kelimelik markaj. Hiç kimse oralı buralı, öteki beriki değil, gelsin tabldotlar, gitsin tabldotluk oruçlar. Bölge bölge, bir lokmada gölge iftarlar. Or da kal misali masalarda hep aynı masallar...


Çukur, düşülen çukura aldırmazlık alabildiğine. Haşmetli hışmı fosilsi hasım yöntemlerle. Hısımlar hazır ve nazır. Nazım ölçüsüz bir ‘eğlence ayı’nda kara çölde buzullarla yarıştırılanlara oruca sahur bağlantısı. Yatıştırılanlara sabaha kadar çukur ve kur. Safi yoz fikir. Saik safiyane inananların, inanç damarını resmen çatlatmak. Kinci nesli ve dini imanı çukura çullamak. Ezelden bilinir, bir tutam barutla nur söner biatla zuhal kararır, oruç bozulur. Ortaya salınan halisane fetvalar da pek işe yaramaz. Sonuç her daim mahirane tarifler kazanır...


Budur, budur bolluk masalının çıkılan kereveti. Kanatlanır bodur bolluk festivali. Düşülen panayır ortamında tam tükenmişlik edası. Dahası fark büyür, eskinin ‘direklerarası’ ruhuna el Fatiha. Ardı arkası gelmez bir nazik durum, durmadan altın tepsilerde sunulur son nefesler. Ateşe keser mangal yürekler. Atarlı böbürlenmeler yeni günlere çıkma telaşı. Allah Allah, işte budur çakma siyaset bacasından tüttürülen. Tütsülü püsküllü dinsel motif. Aslı nesli budur ak dumanın, duman eder karartır mahşeri. Döner durur, donar ruhlar. Görkemli gök alaylılarının, adamlık taslayan zafer şaşkınlarının soluğu kesilir. Helbet kesilir Hüda, tüm insanlara...


Olur ki olur, ol der Hüda; “kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez” ve “büyüklük taslayan her zorbanın kalbini mühürler". Doldur mühürlü aymazlıkla küpü, doldur hararetle doldurabildiğince. Hissiyat zayıf, nasihat gırla. Kurmaca düzen içinde en muteber ayda, en hassas günlerde ötekileştirme. Öteden  beri yapılan bizimkileştirme. Düş sever ünlüleri ve düşe kanar ünsüzleri ucube manzaralar diriltir.  Diriltirken irkiltir. Çağdışılığın çekirdeğinde sahte kutsallık. Gelecek geri kalmaz gerçekler filizlenir arşı aleme, arzın merkezinde onur...


Onur, onur duyduklarını dillerden düşürmezlere emanet. Tarih kütüğüne çakılan paslı çivi. Takdir “Bir ümmetti, geldi geçti” diyen ilahi makamdan. Tekdir veya nasihat, dünyayı tektip algılayanlar için ikinci cihan kaybı. Gayba ezcümle “Helalin hesabı, haramın azabı vardır”…


Budur, imtihan sorgusu budur. Adaba en başta sorguç yargıç uymuyor ise oruç aylarında bile meclis buysa, bundan kelli bu meclise girmeyenler ve mevcuda uymayanlar çoğalır. Saf tutulmaz cemlere. Uydu gibi dahil olunmaz bu fır döndü manzaralara. Bal kaymak küplerine ortaklık dinolojik dengeyi sarsar. Müsekkin gibi politik sınamalar ve ilahi sırlar uyuşturur. Sosyolojik enkaza mecazi düşler bulunur. Budur

dur duraksız takip edilecek nokta. Uğur böceği kanadında uğurlanmak, nokta. 


Nokta, iki nokta üste, israf ve taşkınlık, eksik gedik dayanışma, dillere pelesenk püskürtü ve katma değer sakınmazlığı. Nüktedan şair birikimiyle bu kadar. Buraya kadar. Keselerde hayır, kasalarda hasenat, tabldot usulü debdebeli hayat. Sür manşete layık çuval depicilerin, bakanlı bakamayanlı hali bakarkörlerin geçici menfaat ayıbı...


Sur üflenene kadar menfaat, sur sesi ayıltana dek safahat. Ertelenen “hakka dönüş ve yürüyüş” kaç cilt doldurur, suratlar kaç kere düşer, suretler kaç çeşit masklanır, daha ne türlü maskaralıklar türevlenir akıllar almaz. Öyle arka avlularda dizili tenteler gölgesine sığınarak sistem sınamak sabit sınırı geçmek. Nurlanmak mülkün zerresine tapmadan. Sur sesi su sesi yeri göğü kaplayanda sabır taşına basarak ilerleyenler nurlanır. Gerisi koca yalan...


Sabır, sabır taşını çatlatır el ile âlem, elalemci ortak tavır. Duyarlı vicdanlara çöker kahır. Külliyen saygıdır, ne varsa ‘kulluk vazifesi’ne dair. Kayıtsız kalınamaz emanete verilince zerre zarar. Ya sabır...


Odur, temenni odur dünyayı aksak oluşumlar olgusundan kurtarmak. Olur mu olur, şatafatlı meydanlar, dar geniş kapatılmış caddeler, ara ve arka sokaklar, parklar, gezi parkları, okul bahçeleri umursamazlığın kırık çizgisinden ve hantallaşan Tanrı’ya ulaşma biçimlerine eklenen yeni cüzler ve yüzlerden kurtulur. Hayır söyle, öylece susma, öyle gerek diye oruç sonuç yazısı biter. Gezi rehberine kayıtlı neferler halay tutar, horon teper. Kaşla göz arası harmandalı, Atabarı. Efelerden zeybek... 


Uyar, yedi uyuyan misali uyurlar eğer akıllı uslu uyarılar neticesinde uyanırsa. Hülasa hürriyet uyarına gelirse beklenen olur, ateş çemberinden geçilir. Geç kalınmış olsa da yenileniş elbette herkese uyar.


Hayır uysada uyar, uymasada uyar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...