BELKİ BELKIS BEKLER
Baraj üstü baraj kursanızda kursağınızda kalacak
binlerce hikâyem var
her biri binlerce yıllık.
Bereketli vadilere yayılmış
sulara gömülen köyler civarından.
Yer yar diyar
etraf lebaleb antik ören
can damarına ot tıkayanlar eşraftan.
Sittirin başka hikâyelerin sanrısını
ana tanrıça bu tanrıların anası
bu hikaye binlercesinden sahicisi.
Eşref saatimin eşgüdüm elçisi Belkıs
efsunlu çingenem mozaik bezelim
gören gözlere mil çektiren güzelim
güneşle kesişen yolum
örük saçlı yer tanrıçam.
Baraj altı batık kent hikayemsin
mozaiğe vurulmuş binlerce mühürsün
binlerce tuz basılmış yara
onüç renkli pınarsın...
Tuhaf ama gerçek
antik kentler mağduruyum
mozaiklerle süslü bir mozolede mahsur.
Baraj göleti kızgın lav akıntılı
köprü altını kucaklayan akışkan su
saf altın sarısı.
Sağa sola yedeklenir ateşten gömlek
bir tiril yeleğe mahkumum.
Belkısa yanarım ziyan gecelerimde
tecilliyim doğuştan ölüme
sular altına gömüleceğimi bile bile
denizin en karanlık dibine sevdalıyım.
Dönülmez yanlışların sonbaharında
sert kayalara gizlenmiş korunakta
yertanrıya inat bereket tanrıçamı beklerim.
Sırtıma sardığım şal
kan rengi gül desenli tanrıça nefesli.
Belkısın buzmavisi sessizliği kulağımda
aslı özgün bir türbülans serinliği
köz köz yanıyorum uğultular tepesinde.
Beynimde beynelmilel mirasa sahip çık tınısı
akçam altında nardugan narası
mozaik kentler diyarını
koru korkma nidası...
Hikayem binlerce yıllık
binlerce hikayenin içinde en
egzotik.
Binbir gece hikayeleri kuru sıkı
hikayemin kürü sırrı
egzantrik düzenli lahitlerde
mozaik kabartma yazıtlarda saklı.
Şu küresel zırvalıkta
Belkısla tutuşuyor aklım
doğrudan doğudan kızarıyor ayrılık
gerçek ama tuhaf
kavuşamadan tekrar tekrar ayrılık.
Tutkum safiyane af bekliyor
Belkısa tutukluluğum müebbet.
Nabzıma mühürlenmişsin binlerce...
Şu çetin göllerde konar göçerim
Çepni boyunda amazon manzaralıyım
özgün imgem simgem
inci bezeli kara kaşlar
yeşil gözler mühür.
Yağmacı yağmurlar sarkmış yüreğime
harabeler kucağımda ölüyor sessizce
zihnim sinir girdabında yaya
paçalarıma ak sular değdiğinde
göğü deler ağır başım binlerce.
Gel de utanma
nadaslı tarlada demirden bir saray
karaçalılar belkısa dek yayılmış
gel de korkma...
Uğurlu tepe diye bir yer var
varacağım eteğine
uzanacağım oyuklarına
hisara yerleşmiş ersiz rüzgar
erişemeyecek Belkısıma.
Acemi yakınmalar sağırlaştıracak höyükleri.
Dünyanın özeti avucuma yazılacak
atacağım kendimi hikayelerden içeri
binlerce binlerce kere...
Baraj gölü dibi ifşa gömütleri
eserlerin en eskisi
seslerin en ahenklisi Belkıs
mozaik duvarlara mıhladı benliğimi.
Geri durmam
binlerce hikaye
binlerce kahraman
binlerce yıllık özlem
Belkıs paha biçilmez tanrıçamsın.
Şarktan garba hikâyen salınacak
koro halinde
şarkıya başlayınca geveze geceler
binlerce yıllık buzlu ateşi içeceğim.
Bir içim suyumsun su tanrıçam
kıyamam kör kuyuları dinlerim.
Bilirim Dünya Belkısa tapar
ben Belkıs dünyasında naçarım.
Boz taşlı piramidin sinlerindeyim
sırrım yatay ve düşeye
elmas uçla kazılmış
simgem çift kanatlı kuş.
Sütunlu havuzu döndüğünde düş gücüm
hikâyenin ayıbı günahı
binlerce dilden yakarışlarla
her dilden binlerce aşka karışacak.
Milyonlarca yıl sonra ilk öpüşme için
Belkıs bekleyecek gölgemi belkisiz
güncelerin suya gömülen sayfalarında.
Tanrılar doğuran tanrıçam
egzotik anılar tomarında
hikayem binlerce.
Binlerce yıllık hikayelerim var.
Binlercesinden en hası Belkıs
bir bir anlatacağım Belkızıma…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.