ULU ÖNDER, BÜYÜK KURTARICI.
..
Yıllar yılı durum kollayıp yan çizenler, hele hele yakın tarihin her sıkışık döneminde yankilere ve yerli işbirlikçi yamaklara yancı olanlar bilsin ki biz olmayız. Çünkü biz onların topunu denize dökenler yolcusuyuz. Tarihsel yolculukta idam sehpalarında, 'tek yol devrim' diye haykırıp, tek ulu önder, tek büyük kurtarıcı bilir onun adını korkmadan söyleriz...
Ulu önder, büyük kurtarıcıyı yakalandığı hastalığın pençesinden kurtaramayışın üzerinden on yıllar geçmiş. Şimdi neredeyse Büyük Kurtarıcının öldüğü yaştayım. Altmışa dayanmış elli küsur yıl. Büyük Nutuk'da yer verdiği anıların, genç yaşlı millete ettiği nasihatların son yıllarda birebir haklı çıktığını gördüm. O yüzden ben de ağır ağır hastalanmaktayım. Ve çepeçevre saran hastalığa karşı her On Kasım saat dokuzu beş geçe yastayım...
Şimdi artık bazı siyah beyaz, kötü kara filmlerin sonunu değiştirme vaktinin geldiği andayım. Nasıl ki yüz yıl önce hurdalığa döndürülmüş, hasta memlekette filmin sonu bir avuç vatansever öncülüğünde birlik beraberlikle değiştirildi, yine değişir işte o imandayım...
Yüz yıl evvel dahiyane bir liderlik, ulu önderlik, büyük kurtarıcı hikayesi tarihe çekildiği gibi yine çekilecek. İlelebet o kutlu inancın izindeyim...
Sanki son yıllarda Büyük Kurtarıcı bizans oyunlarıyla yok sayılıyor. Ulu öndersiz dualar, duasız hutbeler. Ucundan köşesinden geçiştirmelik anmalar, metazori hatırlamalar. Kurucu değerlere kalp iftiralar. Ulu öndere büyük kurtarıcıya, korkusuz kurucuya asılsız atıflar. Bunlar hangi pespaye politikaların eseridir. Niçin böyle provokasyonlara projektör tutulur. Ve koca millet Ata'ya reva görülenlere niçin sessiz kalır. Hiç fikir beyan etmez. İşte asıl hastalık nedeni budur. Oysa dünyada ölümüyle ölümsüzlüğü tescilleyen tek ölümlü odur...
Açtığı yolda, kurduğu devrimci yolda yürümekten gocunanlar, yüz yıla yakın her 10 Kasım saat 9'u 5 geçe sirenler acı acı çalarken 'keşke şubu kazansaydı' diyenler ve mandacılar şans zorluyor. Şimdilik bu kıytırık temenniler hangi hasta kafanın ürünüdür soranı sorgulayanı yok. Ulu önder, büyük kurtarıcı olmasa, dahi kurucu son devleti kurmasa olur muydunuz acaba? Aslında asırlık soru da bu asri yanıtı da bu...
Uzun yıllardır bir çok konuda Büyük Kurtarıcı ile aynı kafadayım. Ulu önderle sadece nüanslar var aramızda. Gösterdiği uygarlık hedefine durmadan yürümeye ant içenler sustuğu için daima en soldayım. Sevgi saygıdan gayrı silahı, yazdıklarından gayrı kurşunu olmayan kurşun asker nöbetindeyim. Birdik seninle öldük pirim bizimle yaşayacaksın diyenlerdenim...
Çünkü o; "Efendiler, Avrupa'nın ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için Avrupa'dan nasihat almak, işleri onların emellerine göre yapmak, onlardan ders almak gibi zihniyetler belirmiştir. Halbuki hangi İstiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, planlarıyla, yükselebilsin. Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir..." diyebilendir.
Tarihi böyle, Büyük Kurtarıcı gibi anlayanlardanım. Ulu önderin yüz yıl önce memleketi yakalandığı hastalıktan kurtardığı antiemperyalist reçeteye hala tapanlardanım...
Ulu önder büyük Kurtarıcı öyleydi böyleydi diyen, bu millet için yaptıklarını unutanlarla yarım asır yaşadım. Onlarla cebelleştim, topuna inat onu hiç unutmadım. Tabansızların inadına eserlerini ve adını yaşayacak, yaşatacaklar safındayım...
İşte onun için her on Kasım saat dokuzu beş geçe bu gerçeği anlamayanlara bir kez daha anlatmak için saygı ile karşısındayım. Rahat uyu Büyük Kurtarıcı. Ulu önder biz uyumayacağız. Çünkü savunulması gereken bir emanet, kurtarılmayı bekleyen senin kurduğun birilerinin bozmaya yeltendiği bir Memleket var...
Düşünüyorum o halde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.