TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

31 Ocak 2024 Çarşamba

GÜN GÜNEŞE DÖNDÜ

 


GÜN GÜNEŞE DÖNDÜ
Gün güneşe döndü yüzünü ayçiçeğim
çın çağladı otomatikman çektim tetiği çağla yeşilim.
Çitlembik bir çığlık ki yamaç bulamaç çığı tetikler
seçimsiz bir anda değişiverdi ana çekirdeğimdeki formüller.
Gün güneşe gebe döngüde yaşamak zor şu kılıksız dünyayı
sere serpe dökülmüş yapraklar saklarken kızgın güneşi.
En geçimsiz adalarda gün olur gürülder bir çıplak çığlık ki
çınısı dağı yerinden oynatır tınısı çağı değiştirir.
Sudan ucuz insan hayatı ölüm derya sebil
gün güneşe söndü yüzünü ay çiçeğim…
Çok akıllı bu dünya çok gün ola devrola
çoklu devrimler yaratmakla meşgul aklı sıra.
İstifadesi ayıplı amortisman kaydı düşüldü sonsuza
duyduk duymadık demeyin sinyalleri silik görüntü bozuk
babayiğitlerin uzağına yakın düşer kör körük dava.
Zarganalar takıldı çaparime Zigana geçidini dönünce
insan hayatı üç kuruşa dölüm deniz derya
güneş geceye döndü yüzünü nar çiçeğim…
Gün ola harman ola berbatın berbatı günde güneşli rüya
sin damına sinyorita aşkına yol boyunca yon yonca.
Dün bugün dön dönek yollar kesmiş yolumu heliotropum
yarın akıl zıvanadan çıkınca zokayı yutunca zaman
haydi bre kınalı adalım deyip Dragosta sahilinde dram.
Hayı hayali arınmak budur işte kabak tadı verdi hayat
kucağındaki kusurları kara dalgalara kaptıran akşam.
İnsan hayatı sudan ucuz berhava bedava
gün denize döndü yüzünü kırıldı dallar ayışığım…
Gün güneşe küstü döndü yüzünü narçiçeğim
aç şu kapıyı haspa hancı ziyası sönmüş yolcuyum.
Bir can var içimde yaban ellerde ölesi değil
devri kapanmış her faniye fazladan far tutası değil.
Ölümden değil sağlıksız yaşlanmaktan korkarım
yoğurda duran süt ılıklığına döndüm gülyüzümü
ılım ışık günlerde yamalı güneşe emanet özüm.
Yak yakın büyük yangın yakınmalar umurumda değil
insan hayatı bedeviye deveden ucuz ikizi dahil
gün güneşe güneş karanlığa kesti hesabı helios çiçeğim…

Gün güneşe sürdü yüzünü sürgün çiçeğim
geleneksel karşılaşmalar hainliğinden karardı gözüm.
Kimden ne istediği belli bir filozof girdi kanıma
tenhalarda filler tepişir güneş sarısı çimenler ezilir
bir deli kan dolaşır pıhtı üreten damarlarımda.
Zihnim yorgun tadım kaçmış arkadaş
başıma daha gelecekler var sanki yavaş yavaş.
Ne olacaksa olsun varsın çiğ damlası çimçeğim
çektim çekeceğimi şimdi çekme sırası çekirdek çitleyenlerde.
Namlı şanlı mermi çekirdeği namlunun ağzında
Derdo boş kovan hurda metal yasaya muhalefet suçu
gün güneşe vurdu yüzünü higanbana çiçeğim…


LİSTELERİN EFENDİLERİ BÖYLE BUYURDU MUHTEREM…

 

Yerel seçime giderken Anamuhalefet Partisinin lider kadrosu için demokrat olmak, demokrasi içinde kalmak önemliydi. Dincilik kuşatmasında, faşizm kıskacındaki anti demokratik yerel seçimlerden doğru, genel doğruları yapmak temel ilkeydi. Ancak sapkın sürecin lafta ilerlemesi liberaller, tutkulu planlılar bir yana, aslan sosyal demokratları bile ortaya çıkardığı gibi. Meselenin demokratın ihtiyacının ilkesi olmak veya ilkesel boyutlarkesintisi devam etmiyor, her şeye uyum sağlanıyor, hangi ilke olarak tanımlandığına bağlandı. Yerel başkanların günlük listeleri sanki en çok buna göre belirlendi. Yani Listelerin Efendileri, Ege'den Akdeniz'e, Marmara'dan Akdeniz'e büyükşehir, şehir, ilçe ve beldelerde genel müdürlükler belli muhteremleri belli faaliyetlerde bulunuyor böyle buyurdu. Şimdi sıra meclis kayıtları için diğer liste buyrukçusu efendilere geldi…
Kaybedilen genel seçimle girilen yeni yüzyılda, Anamuhalefet Partisi kurultayı toplandı ve yine yeni edebiyatla, demokratik yapılanmayı güncellendi. Derken, hemen yerel seçimler için yapılan listelerde eskisi gibi parti içi baskın siyaset üstyapısı etkili oldu. Sanki bir kez daha 'Hiyerarşi Hipotezi'ne saplandı. Mevcut listede gösterilen ki alt kadro eksikleri de böyle tamamlanacak. Yani üst yapı kopyası tescillendi, verilen önseçim sözüne karşılık önseçim yapılmayarak alt yazılan kalemi kırıldı. Bir kez daha üstyapı altyapısını belirledi. Adım adım adaylaşmanın somut olgusal karşılığı 'Listelerin Efendileri' oldu. Seçimin algısal ücreti da seçimlerde partili-seçmen davranışlarıyla ortaya çıkacak. Yani bir kez daha özlemle beklenen demokratik alternatif çıkışın gerçekleşmesidi.
Onlarca yıldır denenmiş ve deneylerle asla bir sosyal demokrat partiye yakışmayan parti statüsükosu, olası bir seçim kaybıyla parçalanma, hizipleşme, kamplaşma ve bölünme bölünmüş açılmaza yol verdi. Bu yolculuklar, memleketi iyice çıkmaza sokan mevcut iktidarın ülkelerine sonuç doğuracak gibi. Oysa darı perperişan, umut tükenmiş, deniz bitmiş. Haliyle böyle Anamuhalefet efendileri parti içi isyanı derinleştirecek, geliştirecek ve yaygınlaştıracak buyurganlıkla yerel seçim sistemine girdi. İlk fırsatta politik çatışma yaratacak keskin satın alma, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini neredeyse yerle bir etti. Hatta kafaya göre savunularak 'ulus devletçi' çizgiden bile uzaklaşıldı. Bu siyasi anlayış bu politik tavırla parti, geleneksel ilkeciliği reddeden bir başka boyuta evrildi. Diyorum yerindeyse parti içi iktidar lafta ileri demokrasi paralelinde 'gerici ulusçuluk' içeren yeni bir yapı oluştu.
Bu esnek bileşime göre parti meclisine onaylatılan mevcut, onaylatılacak olası eksikler ve haklı sebepsiz üzeri çizilenler için listelerin efendileri böyle buyurdu muhterem ne durumda olduğundan sorumluluktan kaçılamaz. Zaten geniş yığınlar teorik değerlere, memleketi rahatlatacak pratik hedeflere göre özgürlük ve özgünlük karakteri mutlaka ortaya çıkıyor. Hareketi giderek daraltacak programlara asla teslim olmaz. Yerel coğrafyaya özgü eylem ve demeç birliği geliştirilememiş, program savunusu güncellenmemiş, dar bir şekilde hizalanan bu emrivaki yerel kadrolaşma ile bir yere kadar. Memleketin geleceği adına saklanmak asıl kavga ise gelecekte…
Listelerin efendileri, belli muhteremleri öyle veya böyle buyurarak, evrensel düşünceleriyi eyleme dönüştüremeyecek gereksiz yüklemelerle listeyi tamamlayacak gibi. Liste efendilerince küstürülen örgüt emekçileri zamana ulaştığında, bu politbüronun manevra engelleme daraltıcı. Geçmişin ve geleceğin hesabını sorar. İşte bu siyasal çöküş, kapitalizmin iflası, emperyalizmin sınırı ve ulusal ekonominin tanınmadığı dünyada Marksizmle özdeşleşen 'ekonomi hayatını belirler' tezini bir kez daha haklı çıkarır. Yani geriye dönüşte uyunamayacağı gerçeği ayyuka çıkar. Ayıp, kayıp demeden seçim süresi boyunca zorunlu hesaplaşma gerçekleşiyor…
Listelerin Efendileri böyle buyurdu ve muhteremler sıra üstten alta bir oldu. Şimdi seçmen de kırgın partililer de listelerin efendilerine uyarsa, parti içi demokrasi adına beslenen umutlar yine başka bahara kalıyor. Yani durum onun hâlükârda bu listelerle vahim. Gözden kaçırılan diğer bir durum ise yerel seçimlerin ortaya çıkmasına göre en kısa zamanda gerçekleştirilecek, bir ihtimal ufukta erken genel seçimin gündeme getirilebilmesi. Anamuhalefetin yerelde tekrar güçlenmesi veya azbuçuk zayıflaması, tekleyen hükümetin genel seçimi erken almasına neden olabilir. Çünkü mevcut iktidar, ileride kendisini iyice zorlayacak ekonomik krizler dolayısıyla seçim kaybetmeyi göze alamaz. Belki de memleket daha seçim atmosferinden çıkmadan, aynı hızla genel seçim girdabına düşebilir. Bu nedenle listelerin efendileri, ülkelerin böyle buyurganlık taslayacağına her krize seçim günü mevcut iktidar rejiminin sallayacak tavrı sergilemeliydi. Seçimde kriz yaratabilecek liste talimatlarından, yeni seçim erkenden kapıyı çalabilir öngörüsüyle vazgeçmeliydi.
Yerel seçime giderken Anamuhalefet Partisinde, Listelerin Efendileri böyle buyurdu. Buyurganlık hala devam ediyor, böyle de devam edecek gibi. Şimdi sıra Meclis Listelerinin Efendisi muhteremlerde. Bakalım daha çok parti tabanını ilgilendiren bu kıyaslama harp cephesinde yaşanabilecek bir şeyler olabilir mi? Olursa ne ala, olmazsa olmaz…

28 Ocak 2024 Pazar

KORSAN YALANLARI

 

KORSAN YALANLARI

 

Karlı kargaşada uğursuz sesler önden gider

sis perdesi kalkınca süs ve sus görüntülerini mimler.

Ve bir gece yarısı mekanik etkileşimli dev yıkım yayılır

ufukta savaş dürtüsü dertli ulak mahşerin dörtlüsü.

Korsan yalanları uzaktan kısır döngü köprüsünü patlatır

her kanlı kavgada özlenir barışa yöneliş türküsü...

 

Binyılların sağaltamadığı sığ sızlak gönüller yalan

netekim nefretlik korsanlaşma baştan sona talan.

Güneş beyne sıçramış, denize pervanelik bunalımlı

ekmek mushaf çarpsın kara düzen parvenu süslümanları.

Ömürden sayılmayan kara kışta kan sıcağı günler

bodur çiçekliklerde ballanan allı yeşilli kelebekler

diplerde deri değiştiren kobralar, bir piraya uçan piranalar

derişim sabitlenince akıllar karışır zihinler dengeler…

 

Yalan yok kadife düşler sokağı kara korsan tuzağı

evrenselliğin isli yağ alevi zehirli, şehir prangalı.

Denize kafa üstü çakılmalara manidar pravda

tüm insancıl yatıştırmalar kom komsomol zeminli.

Negatif yakıştırmalar darkaranlığın eli yüzü dili ayası

aldırmazlığın dar çaplı rotası kara korsan karantinası.

Yalandan çağdışı restleşmeler, hüryası köskötürüm

forsanın foyası çıkanda havanda dövmelik terennüm

mahşerin gözükara dört çekerli atlıları eski sürüm.

Serdefterde hala asık basık yüzlü sahte ciddiyet

seyri alem hainlikler baştan sona kof mazeret…

 

Korsan yalanlarını umursamazlık iflah olmaz karkaranlık

her çılgın çığlığa eşsiz dirgen densiz zaman bir aralık.

Adanın uzlaşı sessizliğine mecelle, ecele mecazi ferman

gurbet kuşunu vurmuş garabetin biri gözünü kırpmadan.

Derdo kanlı kavgada do diyez sesler önden gider

göğe sesleniş cana can süt beyaza birkaç damla kan

kara denize iki nar çiçeği düşürmüş kambur düşman…

KİTAP, 'ÇIKMAZ SOKAK'...

 KİTAP, 'ÇIKMAZ SOKAK'...

Kitaptan bir bölüm, kitabın özü aslında. Çıkmaz Sokak'ın gözü; "...12 Mart öncesi ve sonrası gençlik eylemlerinin önde gelen liderleri, cezaevinde birbirine yüz seksen derece ters görüşleri ile savunabiliyorlar. Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli ve İlkay Demir aynı davada, aynı eylemlerden sorumlu tutularak yargılandılar; bugünse birbirleriyle çok ayrı çizgidedirler..."
12 Mart, faşist cuntası'nın zindanlara kapattığı insanların söylemlerine zıtlıklarına, eylemlerine ciddi eleştiriler getiren Uğur Mumcu, salt 12 Mart ile sınırlamıyor kitabı, bir çok noktaya parmak basıyor.
Bireysel terörizm, Goşizm, Troçkizm, proleter yapı, Maoculuk ve cuntacılığa yatay geçiş irdelenen konular...
Uğur Mumcu kitabında, başta Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli, Mihri Belli, Nahit Tören, İlkay Demir, Orhan Savaşçı ve diğerlerinin görüşlerine, Milli demokratik devrim hakkında tespitlerine yer veriyor. Kitap, fraksiyonel siyasi çatışmanın fikir düzeyinde ayrışmalardan kaynaklandığına vurgu yapıyor. Aynı düşünce ve görüşe sahip olmayanlar, konuyu Sosyalist gençliğin özeleştirisine kadar ilerletiyorlar. Sanki yakalanan ortak nokta bu. Kitap sonlara doğru dava tutanaklarıyla bu gerçekliği tarihe kaydediyor.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için, Mahir Çayan ve arkadaşları 27 Mart 1972’de Ordu Ünye'deki NATO üssünden iki İngiliz, bir Kanadalı'yı kaçırıyorlar. Tokat, Niksar, Kızıldere köyünde diğer arkadaşlarıyla buluşuyorlar. 30 Mart 1972'de düzenlenen askeri bir operasyonla Onlar katlediliyorlar. Biri dışında, Ertuğrul Kürkçü hariç...
Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere'de katledilmesiyle başlayan kitap, röportajlarla ilerliyor. Ertuğrul Kürkçü, sağ kurtulan tek kişi ve olayın tek canlı tanığı. Yakalanması da bir o kadar ilginç. Oğlunun öldüğünü düşünen babası, tabutla beraber gelmiş, ancak kendisine gösterilenin oğlu olmadığını söylemiştir. O kişi Nihat Yılmaz’dır. Kürkçü’nün babası, başı tahrip olmuş kişinin oğluna ait olmadığını, çünkü oğlunun parmak yapısının böyle olmadığını iddia etmiştir. Tekrar yapılan aramada samanlıkta saklanan Ertuğrul Kürkçü yakalanmıştır.
Kitap, olayın resmi belgeleriyle ve Ertuğrul Kürkçü’nün cezaevindeki röportajıyla başlıyor. Ardından Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun başkanlığını yapmış olan Yusuf Küpeli ve Milli Demokratik Devrim düşüncesinin öncüsü Mihri Belli’nin konuşmasıyla devam ediyor. Mihri Belli, Yusuf Küpeli’yi Abdülhamidçi ve Demirelci olmakla suçluyor. Yusuf Küpeli de, Belli’yi gerçeklerden kaçmak, demagoji yapmakla suçluyor. Ayrıca unutulmaktan korkma sorununu asıl Mihri Belli’nin yaşadığını iddia ediyor. Aydınlıkçı'lar adına İlkay Demir’in ifadeleri de ilginç. Demir, dönemin Ecevit Hükümeti’ni Sovyetler Birliği'ne yakınlaşmakla suçluyor. ABD ve Sovyetler Birliği'nden uzak durulmasını, 1970’lerin başındaki maceracılıktan vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor. Karmakarışık kafayla, 12 Mart döneminde ABD'ye selam duranların, artık Sovyetler Birliği’ne selam durduğunu anlatıyor...
Kitap bu isimlere eklenmiş diğet solcu kimliklerin anlattıklarıyla gelişiyor. Zaman içinde birçok ismin birlikte yürünen yoldan koptuğu, farklı yollara sapmışlığı da vurgulanıyor. Hatta tamamen ters ideolojilere savrulmak ve savunmak ve fraksiyonlara bölünmek kitabın gizli ana teması denilebilir. Kitap anca Attila İlhan, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin'den şiirlerle nefes alıyor.
Uğur Mumcu 'Çıkmaz Sokak' ile 'Onlar'ın katli perspektifinde, diğer onların geçmişi değerlendirmesine fırsat tanımış. Tanıkların gözüyle geleceğe ışık tutma iddiasını da kitaplaştırmış...

DİL ADASI DİL ADAMI

 DİL ADASI DİL ADAMI

Dil Adası sularla kaplı tekmil deniz
grizumetre patladı saf metandan tahmil ölüm.
Kuyruklu yalanları doğurdu büyük ihmal
ateşe sürülmüş cezveler devrildi lekelendi şimal.
Köpürdü deli orman kanun kemana gerildi
ilahi komedya müzmin meslek hastalığı.
Noktası noktasına orada korkaklığın anıtı
Dil Adası’na dikildi cesaretle bayrak direği…
El heykeli iri kıyım Ada parlak kurşuni
başında kanat çırpar kuşkonmaz kuşlarının nefesi.
Kale kapısı’ndan içeri sergilerde rengarenk ikona
kisvesi karanlığa serpilmiş madenci işvesi iyi mademci
konseyin kırık aynalarına yansıyan maskı askıda grena.
Fiyakalı freskler yeniden çizilecek şimdi duvarlara
çilçamur çizmeler deniz sahiller kömür tozuyla boyalı.
Barikatlarda baretlerden sızan ışık kör
Dil Adası çatal zehir buymuş ellerde kurumuş nehir…
Garezi kerkenezi mahruti mahzenler başına
adem kızıl aden kara maden çıkmazında bir başına.
Kriz papazları yine yalan beyanları alladı pulladı
grizu patlamadı salt uzun mavi galeriler çöktü.
Sulu zırtlak yalancılar deli ormanda hedefe oturdu
Bal Ormanı’nda mahluki ihmal kıtır yalanları doğurdu.
Divit cizvitleri kırk katır kırk satır ibretle lekelendi
gün beş vakit yıllarca ibadetle geçilemez sahte sırat.
Dünya bildik zevkleri kaderine uyarlamışlardan ibaret
Dil Adası’nda esti kıyamet bastı keramet…
Kısmet baskın basanındır bu basmakalıp düzende
tekrarlar yaşıyor belleğim yaslı bedenim elim solak.
Yıllar yılı bilinmeyen kentleri uyarladım kaderime
Dil Adası parlak ve duru, kasvetli ve sıcak mukaddime.
Kan kırmızı kapıdan geçerken geçkin seçkin haccak
Kadınlar denizi’nde tutsak erim harcanacak.
Sille tokat zincirlenmişim sillesini yediğim zamana
bir korkak dünyalıydım doğaya aykırı bir insan
abartısız gözüpek efeliğin denizine atıldım Dil Adası’nda…
Karşı boş sitenin kırık pencerelerini diziyorum ipe bilgece
adam boyu çatı katımda lingerer ustalığımı işliyorum dahice.
Had safhada isyan düşmüş aklımın afece köşesine
kar parıltılı sokakları içiyorum ölürcesine.
Zor vedalaşırım ben kameradaki zorba yüzlerle
yüzüncü yılda hiddet her şeyin yitirildiği elem kader
gümüş tepside sezeryanla doğmuş yontu parlağı bir bebek.
Ne görülmedik hazineler ne hazin sonlar saklıyor kafatasımın içi
Dil Adası biliyor dil adamını gözleri deniz mavi…
Kıyı boyu kınalı bebeğim canlı hedefte soldu beniz
Derdo kriz patladı ikinci yüzyılda maksatlı sondaj bariz.
Onur davası ilelebet devasa sır müebbetlik
Dil Adası surlarla kaplı sur dibi tekmil deniz…

25 Ocak 2024 Perşembe

SARI KAPTAN

 SARI KAPTAN

 

Sarı kaptan elbet çok

epey çok kadına sevdalandın belki ama

sen hiç umarsızca denize sevdalandın mı?

Deniz de sana?

Kaptan ya al kanatlı martılar...

Sarı kaptan cam gözlü akşamlarda

hiç seninle yarışan deniz kızı gördün mü?

Kaptan köşküne misafir edip gözünden öptün mü?

Aşkı meşki ona sorup koca dünyaya sarıp

hiç hayata küstün mü?

Ayrı dünyaların insanı olmaya hayıflanıp

ufukta kan kırmızı noktaya uzanıp

deniz fenerlerini tek heceyle söndürdün mü?

Aşk mısralarını değişmez sabit rotayla

tam yol ileri sürdün mü?

Hiç dizelerin ardına üç nokta koydun mu?

Peki hiç soru işaretini sorgulatan yol izledin mi?

Yok olmadı bu yolculuk sarı kaptan

ardında yarım aşklar bırakıp

şiirler şiirler sınayıp basıp gitmek.

Peki seyir defterine not ettin mi kendini?

Ya denizin bir gece yarısı en son halini?

Seni uğurlayan o en hırçın en mavi masmaviyi…

Düşünmedin belki hiç ama düşlere dalarak

heyamola ne anlama gelirse gelsin anarak

her molada şiirler yazdın mı? 

Al beyaz köpüren dalgalara hediye ettin mi?

Şair kaptan şiiri şiar edinip

köşkten saraydan hazineden defineden vazgeçip

sen hiç denizi hasretle kucakladın mı?

Deniz de seni?

Göğsünden kıyı köşe itilerek sığındın mı hiç denize

sığdın mı küllerinden doğan tanrıçanın kucağına

ve çok fena bulandırdı mı içini deniz?

Bir kerelik de olsa kan kırmızı giyindin mi?

Kaç kadın ağladı arkandan bildin mi?

Kara meleğe inat

her limana uğradın mı?

Hele hele o limana en önce vardın mı?

Sorular sorular fiyakalı sorular

her birine kafadan kafiyeli cevaplar...

Peki Sarı kaptan hani birlikte izleyecektik denizi

melek kanatlı martıları besleyecektik unuttun mu?

Beni bana bıraktın tamamda susamlı simitleri kime? 

Şöyle bir baktın gün batımına özendin gittin.

Güneş her doğan da ne çok özlendiğini bilesin.

Özletme artık kendini sarı kaptan

dön gel demiyorum ama

bu kara sevda yaman hepimizi öldürür

Denize aşkın ölümsüzlüğe aşkı diriltir.

O halde sarı kaptan zamanın zerresinde

Denizin en ücrasında son kez buluşalım.

Sana okuyacağım elbet çok şiirsilerim var

senin de bana varsa eğer hiç çekinme.

Derdo adresim belli ama sen göçmen kuşlara sor

evet bir kitap uzağındayım  adada.

Sarı kaptan sarıl şiir desenli kaftanına üşüme

Şiirsilerin gölgesinde Deniz koptu geliyor...

23 Ocak 2024 Salı

KARTLARIN SIRRI

 KARTLARIN SIRRI



Hayatta geçer not alamayan sırlar kanatlanır

kanatsız aşk meleğinin

boynu 

devlerin aşkına kıldan incedir.

Savaş meleği illetlik sıfırcı hoca 

hareli hülyalı duygularla karı koca

gecelemişliğim var boynum kıldan incedir...


Karanlığın karlı görselliğine çekiliyor

kanlı çarşaf katlıyorum aşkla haşır neşir.

Antik çağlar fitursuzluğunu gösteren nişan

nişangahı kuşkuya sürükleyen toyluğum

attığı karavana olgunluğum var.

Iskartaya çıkmış insanlık tarihinde

ne Allahsız sevdalara boğulmuşum

ne Allahsız aşklara gömülmüşüm.

Gözüm kara kapılmışım kuzum

kısa mesafede çetin ceviz hayata hızla.


Başı kıçı belirgin çok müdahale gördüm

bitmeyen kavgalardan zor sıyrıldım.

Üstü başı perişan yara bere içindeyim

ille de sensiz ve değersizim aşk meleği.

Sen rahatla rahatla sen yarım akıllım

dur çıkarayım üstündekileri

beyin çıplak bencileyin çırçıplak.. 


Geçer not alınamayan sınavlara kapak

düşmeyeceğim darılmaca çılgını kapına.

Aşkı asla yanlış bataklarda öğrenmeceğim 

koynuma kokun sinmişken kolay ölmeyeceğim. 

Ölmeden önceki tek arzum vedasız sevişmeler

tercihen avcumda dellenen derin yalnızlık. 

Deneme uçuşunun gizli anlamı sonsuz yapıt

en güzel okurun ben olacağım sona yakın...


Yakınmadan kaleme aldığın  anılar

yakın gelecek bilgeliği dünün yangını.

Kanatlanmış Allahsız kavgaların çocuğu

Allahsız aşk meleği kırık kanatlı.

Ben yanlış mekan doğru karşı kıyıda

çıkaramıyorum kayığı yakamozlu denize. 

Taşınma vakti tanışma vakti

dalgalanmalar rüyalarımın içine saklı.

Kanatlanmış sırların tam vakti 

bağrımda sıra dağlara bağlanmışlık.

Habire aşka tövbe ettiriyor savaş meleği

lal dilimde eksik beddualar. Aklım karmakarışık son kez olsun seviş diyor

oralarda bir yerde bir başıma kalmışım meğer.

Derdo açık kartların sırrına  katlanmayacağım inan

geçer not alamayan sırlar uçamazlar katiyyen.

Katlanıyorsam hala tek derdim var

bu kez telafi sınavından yırtmak

katlime ferman boynum kıldan incedir...

21 Ocak 2024 Pazar

UNUTMA KIRILDIK EY HALKIM

 

UNUTMA KIRILDIK EY HALKIM

 

Kırağı kaplamış kör pencereleri

çerçeveleri camları kırık sesli huysuz.

Düşmek toprağa, dünyaya ütülmenin kan rengi

buzlaşan kara gece beyaz kara boyun eğiyor.

Çıkmaz sokaktan çıkamayalı sanki asırlar geçmiş

Daha dün ‘Çıkmaz Sokak’larda kırıldık ey halkım unutma…

 

Gecelerce kara ize saplandı bembeyazla sınandı yolculuk

dolambaçlı düşlere sızdı olağanüstü tuzaklar film buzlandı

yüreklice meydan okumanın piri ‘yeşil keten parkalı delikanlı’.  

Gülhane'de bir ceviz ağacının altında güle şiirler

ölüm korkulu değil gönüllü cesaretli can feda anılar.

Son sürat dünya çapında devrim aşkı mağdurları

çökertti omuzları ayrılıklara bulanmış tutkulu şarkılar.

Çalap çalkantılı İstanbul ışıklarını söndürmüş

ızdırap uğursuzluk umut ‘bir mum ışığı ferahlık’

gülünç acemi bir evrensellik fışkırıyor kırlardan…

 

Kar boran kırıldığımızın resmi gözlerimde söndü

terbiyesiz bir ayaz öğlenci güneş isyanımı büyüttü.

Başıma düşen sararmış yapraklar hep deniz kokulu

orman kardeşliğinde ‘bir ağaç gibi tek ve hür’üm coşkulu.

Kantarın tapuzu kaçtığından cevizlerin gölgesine sığınıyorum

kesik başları gökyüzünde yaşlı gözlerim pasif eylemci.

Derdo pençesindeyim içsel yolculukların

dolaşıyorum hayatımı küflü bir mekanda bedenim zincirli.

Küçük dünyaları cehenneme çeviren pencereler kapanmış

vakit dünyanın çelik kilidini özle sözle parçalama vakti.

Direnenlerin didik didik edilen hayallerine bağlı

kar boran izini sürmek bir ömür abartısız ihtilal kuşağını.

Bu orman bu deniz genç yaşta ayrımına vardığım kırılganlık

Gülhane Parkı’na park eden parkalı burnumda tütüyorsunuz…

 

Yılmadan anlattım gezdiğim sokaklara patikalara caddelere

yollar yolcular, inler insanlar, anam babam aynı portreye tutundu.

Acıyla hissettim dur duraksız yolculuğu kırıldığımız yılları

mahir bir tutkuyla ulaşılacağına inanılan utkuyu.

Hayatın içine içine eden darbeler çarkınıza çarpayım

kırdınız fidanları bağlarınız bahar görmesin.

Kara bağlamış anaların kara batmış babaların yüreği kar boran

imha edilmiş isyancı şarkılar ‘Gülhane’de bir ceviz ağacı’ altında

illa ki ihya derdinde Yeditepe’yi kuranlar kar mevsiminde.

 

Son baharım gözlerinin çağla yeşilinde kızarmış

ateş dudaklarınla ısınıyorum çağa yorgun dağa yorgun.

Uzak ara ufukta sahipsiz güneş sessiz Deniz ve keman sesi

dördümüz buluşuyoruz Ada hayatın kıyısında.

Notaları evrene akmış sarmaşık bir beste yerde gökte

çatı katı manzaraya bilinçaltımın silsilesi savrulmuş

gör bak usta ‘marşandoz’ şarkılar hep senin için dinle.

Direnmişim yıllarca vakti kerati gelmiş sobelenmişim

kırmızıya düşmanlık kuşatmış şehrazatı şehrimi.

Ben hep o kızıllığı kıpkırmızılığı sevdim hala arıyorum  

imgeler iki yüzlü, simgeler yıldız damgalı demir yumruk.

Pigmenti bozuk işbirlikçi pigmeler çarpıklığı koruma içgüdülü

tarihe işaret buyurma buyruğu göğsümün sol yanında.

Haykırı formunda parlatıyorum şehir silüetini

şehricanlar takılsın peşime çam kokan nefesli.

Feri çekilen sol kolumda kıpkırmızı motto tattoo

gözüm ışık kapısı eri aklım fakirliğe zengin düşü.

Ummadığım ölçüde baskın hakimiyeti kınamıyorum

hayat görüyorsun işte kalbimde kaç devrim saklıyorum…

 

Kısamadılar sesimi kıssadan hisse yıllarca bir bir anlattım

‘El heykelli Ada’cık hepinizi tanıdı kuşlarıyla selam gönderdi.

Kırağı kaplamış pencerelerin kırık seslilerine benziyorlar

belki de unutmuşumdur yok unutmam dedi ve ekledi;

‘Kırık bir hikâyeden kırılmadan çıkış yolu yok sevgili

Unutma ‘Çıkmaz Sokak’larda kırıldık ey halkım…

 

19 Ocak 2024 Cuma

‘ÇIKMAZ SOKAK, VURULDUK EY HALKIM...'

 ‘ÇIKMAZ SOKAK, VURULDUK EY HALKIM...'

Kapitalizmin çağdaşlaştırıldığı, emperyalizmin yasallaştırıldığı son yıllarda, yerelde ve genelde gazetecilik zor zanaat. Napolyon'a atfedilen: “Ben üç gazeteden, yüz bin kurşundan korktuğumdan daha fazla korkarım.” sözü ise tüm baskılara, cinayetlere, kıyımlara, suikastlere önsöz niteliğinde. Bu günkü anmayı tescilleyen hain suikast, Ankara Karlı sokakta, karlı bir günde aracına yerleştirilen ‘C4 tipi plastik bomba’ ile. Suikastı üstlenenler ise bugün iktidar erkine ortaklığı tartışılan, İslami hareket cephesi, İBDA-C, Hizbullah ve diğerleri. Söylentilere göre arkalarında MOSSAD, kontrgerilla, derin devlet, SAVAK, CIA ve diğerleri. Vahşi cinayete neden resmi kayıtlara girmese de ‘seri numarası silinmiş silahların, terör örgütlerine ve terörizme aktarıldığı’nın enikonu araştırması. Dahası gizli kalması şart olan ‘girift ve karanlık ilişkileri' deşifre edip, afişe çıkarması. Pikden dipe ‘Bir tuğla çek, yıkılsın duvar. Derin devlet çöksün, altında kim kalırsa kalsın’ denilmesine rağmen, sonuç solda sıfır. Hala faili meçhul bir katliam. Oysa tüm faili meçhullerin ‘faili menşur’ yani failleri bulmak diye bir şey yok ardına sığınılacak. Her şey apaçık. Eğer, failleri bulmak ‘devletin namus borcu’ ise ki her kayıpta nakarat bu, devlet tarafından bu borcun ödenmemesi asıl mesele. Yüz yıldır aynı sorun, halline uğraşan yok…
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kayıtlarına göre, 1909 ila 2022 tarihleri arasında 67 gazeteci cinayete kurban gitmiş. Uğur Mumcu, kronolojik listede 43. sırada. Ancak ilginçtir yüz yıldan fazla zaman diliminde, hatta yükselen terörle anılan ve 12 Eylül faşizmini hazırladığı söylenen 1978, 1979, 1980 yıllarında toplam 8 gazeteci katledilmiş. Ama 1992 de 14, 1993’te 8 gazeteci. Gizliden bu günleri yaratan politik süreç, işte o bela yıllar. Ahmet Taner Kışlalı’nın 1999 yılında katledilişinden bu yana ise 5 gazeteci öldürülmüş. Yani artık gazeteciler, tek tük adli vakalar dışında, siyasi duruşları yüzünden öldürülmüyorlar. Artık gazeteciler iktidar erkiyle hapishanelerde, iktidar emriyle adliye koridorlarında, ölmekten beter süründürülüyorlar.
Dünyaya bir mum ışığı ferahlık sunan Uğur Mumcu 50 yaşında, belki de en verimli çağında katledilene kadar köşe yazıları ve kitaplarıyla salt yaşadığı döneme ışık tutmadı. Tarihe düştüğü her not geleceğe projektör tuttu. Gazetecilikte çığır açan bir yol tuttu. Bilim insanı titizliğiyle çalıştı. On yıllar öncesinden bu günleri tıpatıp gördü. Acı gerçekleri sorguladı. Gerisin geriye akmaya başlayan tarihi o günlerden kestirdi. Tehditlere aldırmadı, canı pahasına ciddi, belgeli kayıtlı uyarılar yaptı. Bağnazlığı ödüllendiren günlerin gelmemesi için, ömrü boyunca etkin mücadele etti.
Elbette bugün bile herkesi derinden etkileyecek, yol gösterecek kitaplar yazdı. Yakın tarihle ilgilenen, az çok kitap dostu olan herkes ilk ağızda Rabıta, Tarikat Siyaset Ticaret, Bir Pulsuz Dilekçe, Devrimci ve Demokrat, Liberal Çiftlik, Sahte Atatürkçülük, Gazipaşa'ya Suikast, Hukuk Devlet Aşiret, Papa Mafya Ağca, Silah Kaçakçılığı ve Terör, Vurulduk Ey Halkım, kitaplarını mutlaka hatırlar. Çoğu okunmuştur. Bunlardan biri de ‘Çıkmaz Sokak’. Değişik yayınevi baskıları var ve 180 ila 200 sayfa civarında. Birinci baskısı 1979 yılında. Açıkça söylemek gerekirse, yaşanan an ve durum tespiti. Hemen 80’lerin başında ‘Çıkmaz Sokak’ kitabını okuyan, sol fraksiyonlarla sıcak bağı bulunanların kolayca içselleştiremediği bir kitap. On yıllar sonra bir genelleme yapmak istemeyiz, ancak bize göre böyleydi diyebiliriz.
Mumcu’nun ‘Çıkmaz Sokak’ kitabı 68 kuşağını irdeliyor. Kızıldere’yi, tek yaşayan tanık Ertuğrul Kürkçü ifadelerinden çıkarsamalarla ele alıyor. Bizzat cezaevi röportajları ve görüşmeleri doğrultusunda, sol şiddet veya şiddet içeren sola özeleştiri babında bakış açısı sunuyor. Sol fraksiyonların, terörizme bulaşma durumunu ve şiddetin Sosyalist Sol ve Marksizm ile bağdaşıp bağdaşmadığını sorguluyor. Kitabın tanıtım paragrafı, kitabın özüne ve okurların gözüne net vurgu.
Bir kitap işte deyip geçilemez, saptaması kesin ve keskin; ‘Sosyalistler için tek yol vardır. O yol, silahla değil, mermi çekirdeği ile değil düşünce ile inançla açılır. Bu yol, düşüncelerle, inançlarla ışıldar ve kitlelere ulaşır. Sosyalizme inanmak, işçi sınıfında bulunmayan düşünce ve eylemler ancak ve ancak Blankizm ve Anarşizmin yol ve yöntemleri olur…’
Kitap, kendine sosyalistim diyenlerin Blanqui’yi öğrenmesine neden oldu. Teoriyi önemsemeden devrimci eylemi merkeze koyan bir düşünür olarak tanınsa da onun amacı pratikte sınanmış bir devrimci teori geliştirmekti. 20. yüzyıl başlarından itibaren devrimcilerin birbirlerine yönelttikleri en büyük suçlamaydı Blankizm. Çünkü Blankizm komploculuk, maceracılık, iktidarın bir azınlık tarafından ele geçirilmesinden ibaret strateji olarak anlaşılıyordu. Kanımca çoğumuz dönem sosyalistleri olarak, bu temelde kızdık Mumcu’ya. Uzun süre her şeyi unuttuk, tıpkı Mumcu’nun ‘Sesleniş’in de ‘Vurulduk Ey Halkım, Unutma Bizi’ dizelerine nazire yaparcasına.
Uğur Mumcu için her şey söylendi. ‘Kalpaksız Kuvayı Milliyeci, yiğit gazeteci, emekten, eşitlikten, aydınlanmadan, bağımsızlıktan yana antiemperyalist bir devrimci. Atatürkçülüğün, Cumhuriyet Devrimi’nin yılmaz, yorulmaz, ödünsüz savunucusu. Fikir düşünce sarmalının Büyük düşünürü. Araştırmacı gazeteciliğin en seçkin temsilcisi. Öncü yazar.
Ancak bizzat kendi beyanatı bir başka güzel; ‘Bir insan kendi ülkesinin devrimcisi olmalı. Benim görüşüm bu. Ulusal bağımsız sol! Ben sosyalist eğilimliyim, işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim…’
Mumcu, ‘Çıkmaz Sokak’ bilmecesine, Cumhuriyet Gazetesi’nde 1 şubat 1987 tarihli ‘Bilmece’ adlı köşe yazısıyla yanıt veriyor.
“12 Eylül öncesinde ‘sol fraksiyonların’ dökümünü yapmak oldukça güç bir işti. Hangi fraksiyon, hangisinden çıkmıştı? Kim, kime karşıydı? Kim hangi görüşü savunur, hangi "sloganı" kullanırdı?
Bilmece gibiydi bütün bu işler... 12 Eylül sonrasında buna benzer bir başka "bilmece" ortaya çıktı: Tarikatlar.. Nakşibendiler.. Süleymancılar.. Rufailer.. Cerrahiler.. Kadiriler.. Melâmiler.. Nurcular.. Bu tarikatların bazıları, sağcı siyasal partiler içinde «güçleri oranında temsil» ediliyorlar. Bu tarikatlar neyin nesidirler? Kimin fesidirler? Bunları anlamak, birbirinden ayırt etmek de bir bilim işidir…”
Hala ‘Çıkmaz Sokak’tayız Uğur Mumcu. İlelebet ‘Bir keskin kalem, bir kırık gözlük, Yürekli yiğitlere hatıran olsun. Uğurlar olsun…” Unutmadık seni…
Beğen
Yorum Yap

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...